SURİYE İZLENİMLERİ (1)

Çukurova Barış Gazetesi Suriye'de. Bombalanan binalar, yıkılan evler, ve paramparça olmuş hayatlar. Kurtuluş Kılınç, geçtiğimiz yıl büyük bir insanlık dramının yaşandığı ve Türkiye'nin girişimleri ile ateşkesin sağlandığı İdlib'te yaşananları yerinde gördü. İdlib Gerçeği yazı dizisinde bir insanlık dramına tanıklık edeceksiniz.

Ç. BARIŞ- Tarih boyunca birçok zaman kavgaların ve savaşların merkezi konumundaki Ortadoğu, maalesef günümüzde de kan ve gözyaşına ev sahipliği yapmaya devam ediyor. Osmanlı'nın hâkimiyeti altında kaldığı süre boyunca bir nebze rahatlayan Arap devletlerinin büyük kısmı Osmanlı'nın zayıflamasını fırsat bilerek Batı ajanlarının dayattığı milliyetçilik akımının etkisinde kaldı ve o günden sonra bir daha da huzur yüzü görmedi.
Arap Baharı adıyla empoze edilen sözde özgürlük akımının ardından diktatörlerden kurtulacağını düşünen halkların başkaldırması sonrasında yaşanan çatışmalar iç savaşa döndü, insanlar evlerinden ve vatanlarından oldu, devletler parçalandı.
Yaklaşık 10 yıldır devam eden Suriye iç savaşından Suriyelilerden sonra en çok etkilenen ülkelerin başında Türkiye ve halkı geliyor. Seslenme mesafesinde yaşayan insanların üzerlerine düşen ve ilk kez denenen bombaların yağdırdığı ölümden kaçmak için sınırlarımıza dayanmasının ardından köprünün altından çok sular aktı.
Ailesini kaybedenler, evini barkını terk edenler, tüm mal varlığını bir bombanın seninde yitirenler canlarını ıslık sesine benzeyen bir sesin ardından teslim edenler başta Türkiye olmak üzere komşu ülkelere bir kısmı da oralardan da Avrupa’ya iltica etmeye çalıştılar.
İltica edebilenlerin büyük kısmı bir süre büyük dramlar yaşasa da şimdi Suriye’de özellikle savaşın devam ettiği bölgelerde yaşayanlardan çok daha şanslı durumdalar. İş bulup çalışanlar, iş yeri açanlar, ev-bark sahibi olanlar, evlenenler, çoluk çocuğa karışanlar geçmişe sünger çekemese de bir nebze de olsa yaşama dair umutlarını sürdürüyorlar. Suriye’de kalanlarsa açlık, sefalet ve büyük bir insanlık dramıyla hayatlarını devam ettiriyorlar.
ENKAZ KENTE DÖNEN YEŞİL KENT; İDLİB
Geçtiğimiz hafta ben de Suriye’nin İdlib kentindeydim. Savaştan önce Suriye’nin önemli ticaret merkezlerinden birisi olan bu kent şimdi adata harabe şehir konumunda. Eskiden yerel halkın ‘Yeşil kent’ dediği İdlib şimdi adeta ‘Enkaz kente’ dönmüş durumda.
Üç gün sürmesini planladığım bu yazı dizisinde meselenin siyasi boyutuna girmemeye özen göstererek sadece insani durumu size anlatmaya çalışacağım. Zira fillerin tepişip çimenlerin ezildiği bölgelerden sadece birisi olan Suriye’nin İdlib kentinde gördüklerim sonrasında meseleye siyasi yaklaşacak olsam bugün adına medeni denilen tek dişi kalmış canavar devletlere hakaret yağdırmaktan orada karşılaştıklarımı yazacak alan bulamam.
Bölgeye hayırseverlerin yardımlarını düzenli olarak ulaştıran (benim de yıllar öncesinde bir süre müdürlüğünü yaptığım) Adana İHH’nın başarılı Başkanı Mahmut Eraslan’ın davetlisi olarak Suriye’nin İdlib kentine gideceğim belli olduğunda çok farklı duygular yaşamaya başladım.
Zeytin Dalı ve Barış Pınarı harekâtları sırasında Cilvegözü Sınır Kapısı’na kadar gitmiş oradan canlı yayınlar yapmıştık. Ayrıca sınır karakollarına giderek hem askerimize destek olmuş hem de son durumu kamuoyuna yansıtmaya çalışmıştık. İçeri girmek istesek de o zaman kısmet olmamıştı o yüzden bu kez bir başka heyecan vardı içimizde. Hem duyarlı bir vatandaş hem de bir gazeteci olarak daha önce meslektaşlarımızın çektiği görüntüleri bu kez en yakından görecek, yaşananlara şahit olacak ve kendi düşüncelerimi insanlarla paylaşabilecektim.Sınırı sorunsuz bir şekilde geçtikten hemen sonra İHH’nın koordinasyon merkezine ulaştık. İHH dünyanın yüzden fazla ülkesinde insani yardım faaliyetlerini yürüten ülkemizin yüz akı STK’larının başında geliyor. Sadece insani yardım faaliyetlerinin ötesinde çeşitli zamanlarda değişik ülkelerde arabuluculuk dahi yapan, devletlerin bile giremediği çatışma alanlarına gönüllüleri aracılığıyla girebilen müthiş bir kurum.
MAZLUMLARIN YARALARINI TÜRKİYE SARIYOR
Babulhava Lojistik Merkezi'ndeki kısa bekleyişimizin ardından bize tahsis edilen araçla İdlib’e doğru yola çıktık. Adana’dan 5 gönüllü ile çıktığımız yolculukta kafile başkanımız Adana İHH Başkanı Mahmut Eraslan idi. Burada ilk dikkatimi çeken şey bizim şehirlerarası yollarda görmeye alıştığımız yol yapım çalışmalarıydı. Özellikle sınıra yakın bölgede yol genişletme çalışmaları yapılıyordu. Türkiye’nin bu alandaki hâkimiyeti ilk göze çıkan gerçekti bizim için.
Suriye bölgesindeki sınır kapısının bir bölümünde küçük bir yıkıntı var. Burada bir çatışmanın yaşandığı ve bir patlamanın olduğu belliydi. Bir de yine özellikle Suriye plakalı TIR'ların adeta bir garaja çevirdiği alan dikkatimi çekti. Bize rehberlik eden arkadaşa bunun nedenini sorduğumda bu TIR'ların uzun zamandan beri burada durduğunu söyledi.
İki aşamalı güvenlik kontrolünden sonra İdlib’e yaklaşıyorduk. Bu ana kadar en çok dikkatimi çeken şey neredeyse hiçbir araçta plaka olmamasıydı. Bir de iki sene önce Hatay şehir merkezinde bile adeta cirit atan, bence 'ajan' kâğıt üzerinde ise 'görevli' olan BM araçlarını hiç ortalarda görmememdi.
Araç içerisinde şehir merkezine doğru yaklaşırken korku ve tedirginlikten ziyade endişe ve görebileceklerimizin acı bekleyişi vardı üzerimizde. İlk durak İHH ile birlikte bazı STK’ların birlikte oluşturduğu ve yapımı devam eden briket evlerin bulunduğu Babuska bölgesindeki köydü. Köy yolu adeta Mardin’in bir kopyası. Geçtiğimiz yıl gittiğim Mardin ve Midyat’ın kırsal bölgelerinden adeta kopya edilmiş bir yerleşim yeriydi buralar. Taş evler bile Mardin evleriyle neredeyse aynıydı. Kafanızı nereye çevirseniz zeytin ağaçları çarpıyordu gözünüze. Yine neredeyse her mahalle girişinde bölgeyi elinde tutan guruplar kontrol noktası oluşturmuştu.
OKUL YAPIMINDA ÇALIŞAN ÇOCUKLAR

Burada insanlar içerisinde lavabo ve mutfağın olmadığı iki odalı evlere yerleştirilmişlerdi. Çoğunun tüpü yoktu. Ocak dışarıya kurulmuş bizim Anadolu’da tandır dediğimiz el yapımı fırından bozma küçücük bir alandı. Yemeklerini burada yapan kadınların çoğunun eşi hayatını kaybetmiş. Yetimleriyle birlikte iki göz odada yaşam mücadelesi veren bu kadınlar yemek yapacakları zaman doğadan buldukları tahtaları ve plastikleri yakacak olarak kullanıyorlar. Çocukların bir kısmında ayakkabı yok. Okul yine Türkiye ve İHH’nın girişimleriyle yapılmaya başlanmış. Acı olan okul yapımında evine ekmek götürme derdinde olan çocuklar da çalışıyor.
Çocuk demişken. Onca badire atlatmış, zulüm görmüş, üzerlerine bomba yağmış çocukların gözlerindeki ışığın hiç sönmediğini görmek ve çoğunun fotoğraf çekilirken tebessüm etmesi, poz vermesi beni ziyadesiyle memnun etti. Her biri dünya tatlısı bu çocuklar bütün dezavantajlı yaşamlarına rağmen gülmeyi unutmamışlar.
BRİKET EVLER ARASINDA BİR KUAFÖR SALONU
Babuska’da briket evlerin olduğu köyde bazı evlerin sıvalı olması da dikkatimi çekti. Nedenini sorduğumda o ailelerin Türkiye ve değişik ülkelerde mülteci durumunda aile üyelerinin bulunduğu ve onların para gönderdiği bilgisini aldım. Yani maddi durumları diğerlerine göre biraz daha iyiymiş. Bir de kuaför salonu vardı. Tabi büyük ihtimal en fazla saç kesimi belki biraz da boya ve bakım yapıyordu kuaför. Öyle balyaj, postiş, kaynak vb. lüks işler o alanda yapılabilecek şeyler değildi. Zaten onları yaptıracak kimse de yoktu.
Henüz 25-30’unda dul kalmış kadınların yaşadıkları elem yüzlerine vurmuş her biri en az on yaş daha yaşlı gözüküyordu. Hiç birisinin derdi bakım, makyaj yaptırmak değildi. Yapmak istedikleri tek şey çocuklarına yiyecek bir lokma ekmeği temin edebilmekti.
KIŞ YAKLAŞTIKÇA UMUTLAR AZALIYOR
Köyde elektrikler küçük güneş panellerinden elde ediliyordu. Bu paneller çok güneşli havalarda bir vantilatör ve bir ampulü çalıştırabilecek gücü topluyordu. Bu yüzden şimdilik elektrik sorunları yoktu ancak asıl sorun havalar soğuduğunda başlayacaktı.
Birkaç aile ile konuştum. Her birisinde mutlaka bir-kaç eksik var. Kimisini savaşta kaybetmişler, kimisi başka ülkelerde. Bir daha görebilecekler mi meçhul.
Bu ilk bölümün sonunda şunu belirtmeden geçmeyeyim. Şimdiye kadar anlattığım bütün bu dramı yaşayan aileler görece diğerlerine göre daha şanslı. Çünkü Babuska’dan sonra gittiğimiz çadır kentte yaşadıklarımız daha acıydı.
(DEVAMI YARIN)
Suriye İzlenimleri'nin 2. bölümünü 
http://www.cukurovabarisgazetesi.net/haber/suriye-izlenimleri-2-24223.html

Suriye İzlenimleri'nin 3. bölümünü

http://www.cukurovabarisgazetesi.net/haber/suriye-izlenimleri-3-24243.html
linkinden okuyabilirsiniz

kurtulıuş kılınç idlib duriye dram yetim çocuklar ihh ihh adana