Mustafa Kemal Paşa, 28 Ekim 1923 gecesi, Çankaya Köşkü’nde arkadaşlarıyla bir araya geldiği yemekte, aydınlık sabaha işaret ediyordu: “Yarın Cumhuriyet’i ilan edeceğiz.” Onun “İlelebet payidar kalacaktır” dediği “Cumhuriyet”, 101 yıl önce 29 Ekim’de Meclis’te “Yaşasın” sesleriyle kabul edilecekti.
İlk toplantısını 23 Nisan 1920’de yapan TBMM’nin kabul ettiği 1921 Anayasası’nda yer alan “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” denilen birinci maddesi, açıkça belirtilmese de “cumhuriyet” rejiminin habercisiydi. Ancak “cumhuriyet”i kabul etmek, 16 Nisan 1923’te görevini tamamlayan Birinci Meclis’e değil, 11 Ağustos 1923’te toplanan İkinci Meclis’e nasip olacaktı.
Amasya Tamimi’nden Cumhuriyet’e
Aslında, 21/22 Haziran 1919 gecesi hazırlanan ve tarihe “Amasya Tamimi/Genelgesi” olarak geçecek olan Amasya Kararları, öngördüğü “Milletin bağımsızlığını, gene milletin azim ve kararı kurtaracaktır. Yurtta en güvenilir yer olan Sivas’ta, millî bir kongre toplanmalıdır” ilkeleri bakımından, “Kurtuluş Savaşı’nın başlangıcı ile Meclis’in açılması ve ötesinde Cumhuriyet’in ilanıyla ortaya çıkan yeni devletin doğuşunun ilk belgelerinden” sayılır.
Mustafa Kemal Paşa’nın Amasya’da vaaz vermesini istediği Müftü Abdurrahman Kâmil Efendi de Sultan Bayezid Camisi’nde, “Tek kurtuluş çaresi halkın doğrudan doğruya egemenliği eline alması ve iradesini kullanmasıdır. Hep beraber Mustafa Kemal Paşa’nın etrafında toplanarak vatanı kurtaracağız” sözlerine yer verir. Mustafa Kemal Paşa da aradan yıllar geçse de Müftü Kâmil Efendi’yi onurlandıracaktı.
“Genç Cumhuriyet’imiz bu gibi ulema ile iftihar eder”
Mustafa Kemal, eşi Latife Hanım ile Cumhuriyet’in ilanından yaklaşık 11 ay sonra, 24 Eylül 1924’te ziyaret ettiği Amasya’da, Belediye tarafından onuruna verilen ziyafette, beş yıl önceki anılarından söz eder. Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal, aralarındaki görüşmeden sonra Kâmil Efendi’nin verdiği Cuma vaazını anlatır ve şöyle der: “Genç Cumhuriyetimiz bu gibi ulema ile iftihar eder.”
Erzurum’da verilen sır
Mustafa Kemal Paşa, Erzurum Kongresi toplanmadan önce de, 7–8 Temmuz gecesi Mazhar Müfit Bey’e gerçekleştireceği amacı kesin bir dille ve kimseye söylenmemesi ricasıyla şöyle özetler: “Zaferden sonra hükümet şekli cumhuriyet olacaktır… Padişah ve hanedan hakkında zamanı gelince icap eden muamele yapılacaktır; tesettür kalkacaktır, fes kalkacak; medeni milletler gibi şapka giyilecektir. Latin harfleri kabul edilecektir.”
Sivas’ta Anadolu Cumhuriyeti
Mustafa Kemal’in Millî Mücadele’yi örgütleyişi karşısında Batılılar, bunun bir cumhuriyet ile sonuçlanacağını sezerler ve bunu gizlemezler. İstanbul’daki İngiliz Yüksek Komiseri Amiral De Robeck, Sivas Kongresinin henüz sonrasında, Dışişleri Bakanı Curzon’a 17 Eylül 1919’da gönderdiği raporunda, bu Kongrenin bir “Cumhuriyet girişimi” olduğunu bildirir. 22 Eylül 1919 tarihli The Times gazetesi de Kongreden, “Sivas’taki Anadolu Cumhuriyeti” diye söz eder.
Esaslı bir inkılap
Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasının ardından Mustafa Kemal, artık, yeni devlete, “Cumhuriyet” adının verilmesi için uygun zamanı bekliyordu. Lozan Barış Antlaşması’nın imzalanmasıyla sıra Cumhuriyet’in ilanına gelmişti.
Mudanya Mütarekesi’nin 15 Ekim 1922’de yürürlüğe girmesinden 2 gün sonra İngiliz Yüksek Komiseri Horace Rumbold, 17 Ekim tarihli raporunda, “Türkiye’de esaslı bir inkılap (a complete revolution) beklenmektedir” diye yazacaktı. Evet, esaslı bir devrim Mustafa Kemal’in kafasının içindeydi ve adım adım bir aydınlanma yaşamaya doğru ilerliyordu Türkiye.
“İhtimal bazı kafalar kesilecektir”
Aynı tarihte Osmanlı Sadrazamı Tevfik Paşa, Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi ve Başkumandan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e, “Yakında toplanması gerekecek barış konferansına İstanbul ve Ankara delegelerinin birlikte katılmalarını” öneren bir telgraf gönderir. 28 Ekim’de ise İtilaf Devletleri, Ankara Hükümeti’nin yanı sıra İstanbul’u da Lozan Barış Konferansı’na davet eder. Temsildeki ikiliğe Mustafa Kemal karşı çıkar; Lozan’da Türkiye’yi, TBMM Hükümeti’nin tek başına temsil etmesi gerektiğinde ısrarlıdır. Buna karşın, Tevfik Paşa’nın, Cumhuriyet’in ilanından tam bir yıl önce, 29 Ekim 1922’de, bu kez “Sadrazam” sanını kullanarak temsil için, Meclis Başkanlığı’na başvurması âdeta bardağı taşıran son damladır. Bu ikiliğe kökünden bir son vermek gerekir.
30 Ekim’de Meclis’te görüşmeler başlar. 31 Ekim’de Meclis toplanamaz. TBMM'nin ortak komisyonunda hilafet ile saltanatın ayrılıp ayrılamayacağı tartışmaları uzayınca, Mustafa Kemal söz alır. Egemenliğin ancak güçle alınabileceğini, Osmanlıların böyle egemen olduklarını, oysa şimdi artık ulusun egemenliği eline aldığını anlatır. Ve şöyle ekler: “Meclis ve herkes meseleyi tabii görürse fikrimce muvafık (uygun) olur. Aksi takdirde yine hakikat usulü dairesinde ifade olunacaktır. Fakat ihtimal bazı kafalar kesilecektir.” Komisyon Başkanı Hoca Mustafa Efendi, aydınlandıklarını söyleyerek görüşmeyi sonuçlandırır. 1 Kasım 1922 günü Osmanlı saltanatı sona erdirilir, saltanat kaldırılır.
Engelleri kıracağız
Gazi Mustafa Kemal, saltanatın kaldırılmasından dört gün, Cumhuriyet’in ilanından yaklaşık bir yıl önce ise Bursa Şark Sineması’nda, İstanbul’dan gelen öğretmenlerin de katıldığı 27 Ekim 1922 akşamı yapılan toplantıdadır. “Bu dakika karşınızda duyduğum en samimi hissi, izninizle söyleyeyim” dedikten sonra, çocuk olup ışık saçan sınıflarda bulunmak dileğini seslendirir ve öğretmenlerden bir istekte bulunur: “Bugünün çocuklarını yetiştiriniz. Onları yurda, ulusa yararlı insanlar yapınız. Bunu sizden istiyor ve diliyorum.” Daha sonra sözü, kazanılan zafere getiren Mustafa Kemal, öğretmenlere, karşılaşacakları engelleri “kırma” sözü de verir: “Ordularımızın kazandığı zafer, sizin ve sizin ordularınızın zaferi için, yalnız ortam hazırladı. Gerçek zaferi siz kazanacaksınız, yaşatacaksınız ve kesinlikle başarıya ulaşacaksınız. Ben ve sarsılmaz inançla bütün arkadaşlarım, sizi izleyeceğiz ve sizin karşılaşacağınız engelleri kıracağız.”
Türkiye Cumhuriyeti, işte böyle ışık saçan sınıflarda kurulmaya başlanacak ve bu ışık, tüm ülkeyi aydınlatacaktı.
Yaşasın Cumhuriyet!
İkinci Meclis, 13 Ağustos 1923’te Başkanlığa Mustafa Kemal Paşa’yı, İkinci Başkanlığa Ali Fuat (Cebesoy) Paşa’yı seçer; Başbakanlığa Ali Fethi (Okyar) getirilir. Ancak, Atatürk’ün “Nutuk”ta da işaret ettiği gibi Meclis'te oluşan muhalif grup, Bakanlar Kurulunun işlerini yürütmesine engeller çıkarmaktadır.
Uygun zamanın geldiğine karar veren Mustafa Kemal, 22 Eylül 1923’te Neue Freie Presse muhabirine verdiği demeçte, artık açıkça “Cumhuriyet” sözünü kullanır. Mustafa Kemal, Viyana’da yayımlanan “Neue Freie Presse” adlı Avusturya gazetesinin muhabiri Josef Hans Lazar’a, “...Yeni Türkiye Anayasasının ilk maddelerini size tekrar edeceğim: Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Yürütme kudreti, yasama yetkisi milletin yegâne gerçek mümessili olan Meclis’te belirmiş ve toplanmıştır. Bu iki kelimeyi bir kelimede özetlemek mümkündür: Cumhuriyet!”
Bu ortamda, 13 Ekim 1923’te Ankara’nın başkent olması kabul edilir. Eleştirilerin yoğunlaşması üzerine Mustafa Kemal başkanlığında 25 Ekim’de toplanan Bakanlar Kurulu, istifa etmeyi ve yeni hükümette hiçbir görev almamayı benimser. Bakanların istifaları, 27 Ekim’de Meclis’te okunur. Ancak Meclis, yeni bakanlar kurulu için oluşturulan listeler üzerinde anlaşma sağlayamamaktadır.
Uzun zamandır “cumhuriyet” düşüncesini içinde barındıran Mustafa Kemal, bu siyasi bunalım üzerine, düşüncesini uygulamaya karar verir. Yakın çalışma arkadaşlarını, 28 Ekim’de Çankaya’da akşam yemeğine çağıran Mustafa Kemal, onlara aydınlık geleceğin müjdesini verir: “Yarın cumhuriyeti ilan edeceğiz.” Mustafa Kemal ve yemekten sonra kalmasını istediği İsmet (İnönü) Paşa, Cumhuriyet’in ilanına ilişkin anayasa değişikliği üzerinde çalışırlar.
Halk Fırkası, 29 Ekim’de yaptığı toplantıda, Mustafa Kemal’i hükümet bunalımını çözmekle görevlendirir. Mustafa Kemal de Cumhuriyet’in ilanına yönelik anayasa değişikliği önergesini açıklar. Halk Fırkası Meclis Grubu’nda ve sonra TBMM Genel Kurulu’nda, Anayasa’nın 1’inci, 2’nci, 10’uncu, 11’inci ve 12’nci maddelerinin değiştirilmesinin kabul edilmesiyle “Cumhuriyet” resmen ilan edilir. “Yaşasan Cumhuriyet” nidaları, TBMM Genel Kurulu’nun duvarlarında yankılanır.