Geçenlerde kızım çizgi film izlerken kulak misafiri olduğum ilginç bir diyalog beni de filmin içine alıverdi.
İki küçük çocuk kelebek kanadı çizmek istiyorlar ama kelebek çok hızlı kanat çırptığı için kanatlarını bir türlü göremiyorlardı. Çizgi filmin kahramanı ‘Şapkadaki Kedi’nin çocuklara verdiği tavsiye çok çarpıcıydı. ‘Biraz yavaşlayın!’. Hayatı ne kadar yavaş yaşarsanız etrafınızda olan bitenin o kadar farkında olursunuz ve hayatı bambaşka açılardan görebilirsiniz.
Bu bana eski bir İnka hikayesini hatırlattı.
İnka tapınaklarına çıkmak isteyen Avrupalı bir grup arkeolog, birkaç yerli rehberle yola koyuluyor. Dağın tepesindeki tapınaklara giden uzun yolu, kısa bir sürede yarılıyorlar. Aynı tempoyla biraz daha yol aldıktan sonra, yerliler kendi aralarında konuşup birden yere oturuyor ve öylece beklemeye başlıyorlar. Tabii Avrupalı arkeologlar buna bir anlam veremiyorlar.
Saatler sonra, yerliler kendi aralarında konuşup tekrar yola koyuluyor ve sonunda tepenin üstündeki görkemli Inka tapınaklarına geliyorlar.
Arkeologlardan biri, yaşlı rehbere soruyor, ‘hiç anlayamadım, niye yolun ortasına oturup saatlerce yok yere bekledik?’ Yaşlı rehberin cevabı o kadar güzel ki;
‘Çok kısa sürede çok hızlı yol aldık, ruhlarımız bizden çok uzakta kaldı. Oturup ruhlarımızın bize yetişmesini bekledik…’
Bu hikaye sizde de tanıdık hisler uyandırıyor mu?
Rutin iş saatleri, hiç azalmayan hatta hep uzayan yapılacaklar listesi, seyahatler, toplantılar, eğitimler derken bir de üstüne hangisini ertelesem diye ikilemde kaldığınız sosyal organizasyonları unutmayalım. Ha tabi bir de eş, çocuk, aile..
Ah bir fırsat yaratabilsem de şu güzel havaların tadını rahatça ve tembelce çıkarabilsem, kitabımı serviste giderken değil de bir kafede kahvemi yudumlarken okuyabilsem, uzun zamandır göremediğim arkadaşlarımla uzun uzun oturup sohbet edebilsem, evde pilates yapmak yerine bol bol yürüyüşe çıkabilsem, sabahları yatakta daha uzun kalabilsem, yapabilsem, edebilsem listeleriniz böyle uzadıkça uzuyor mu?
Örnekleri çoğaltmak mümkün ama zihninizde bir soru oluştuğunu görür gibiyim. ‘Bunun başka bir yolu var mı? Elbette var. İlk koşul önceliklerinizi doğru sıralayabilmek ve her iş için gerekli zamanı ayırmak. Ha bir de zamanınızı çalan, size hiçbir katkısı olmayıp üstüne bir de yaşam kalitenizi azaltan zaman hırsızlarından uzaklaşmak. Zaman hırsızları da ne diye soruyor musunuz? İstemediğiniz halde başkalarına ‘Hayır’ demeyi öğrenemediğiniz için harcadığınız ekstra zamanı düşünün; sosyal medya ve popüler dizi uygulamalarından bahsetmiyorum bile. Peki çağımızın yeni fenomenlerinden aşırı endişenin de zamanımızı ve bizi tükettiğinin hatta bizi felç ederek sorumluluklarımızdan kaçmaya zorladığının farkında mısınız?
Hadi tam da şu an yaptığınız her neyse bırakın, gözlerinizi kapayın ve kendinize sorun lütfen ‘Yaşamım ne kadar benim kontrolümde ve benim hızımda ilerliyor?’