Türkiye'nin yedi coğrafi bölgesiyle doğrudan bağlantısı olan, tarih boyunca önemli ticaret yollarının kavşağında yer alan ve Orta Doğu ile Türk Cumhuriyetleri’ne komşu konumda bulunan Çukurova, aslında jeopolitik anlamda bir hazine üzerinde oturuyor. Böylesine stratejik ve potansiyel açısından zengin bir bölgenin, turizm pastasından yeterince pay alamıyor olması doğrusu insanın aklını karıştırıyor.
Türkiye'nin birçok bölgesi turizmi geliştirmek için kıyasıya bir yarış içerisindeyken, Çukurova’da hala istenilen düzeyde adımların atılamaması büyük bir çelişki olarak karşımıza çıkıyor. Elbette hiçbir şey yapılmıyor demek haksızlık olur. Festivalden sergiye, konserden kültürel etkinliklere kadar yerel yönetimler ve sivil toplum kuruluşları çeşitli çabalar içinde. Ancak bu çabaların çoğu birbirinden kopuk, etkisi sınırlı ve sürdürülebilirlikten uzak.
İşte tam da bu noktada fuarların önemi devreye giriyor.Fuarlar, farklı şehirlerden ve ülkelerden insanları bir araya getirerek hem kültürel hem ticari bir etkileşim zemini oluşturur. Fuarların düzenlendiği şehirlerde ekonomik hareketlilik artar, oteller dolar, restoranlar canlanır, esnafın yüzü güler. Sadece ekonomik değil, sosyal açıdan da önemli bir katkı sunar; bölge halkı çeşitli etkinliklerle buluşur, kendi kültürünü başkalarına tanıtma fırsatı bulur.
O halde soralım: Neden Çukurova’da hâlâ güçlü bir turizm fuarı düzenlenmiyor? Çukurova, tarihiyle, doğasıyla, kültürüyle, deniziyle, tarımıyla, sanayisiyle, yani tüm zenginlikleriyle Türkiye'nin en kapsayıcı ve çeşitli bölgelerinden biri. Antalya'dan Antakya’ya uzanan bu bereketli topraklar, sadece bir turizm fuarı değil, Türkiye'nin en büyük bölgesel tanıtım platformuna ev sahipliği yapabilecek kapasitededir.
Birlikten kuvvet doğar. Her şehir ayrı ayrı tanıtım mücadelesi vermek yerine, bölgesel bir çatı altında toplanmalı. Böyle bir fuarın organizasyonu elbette çaba, kaynak ve iş birliği gerektirir. Ama bu çabayı gösterenlere engel değil, destek olmak gerekir.
Artık Çukurova’nın turizmde hak ettiği yeri alma zamanı geldi de geçiyor. Yeter ki bu zenginliği önce biz fark edelim, sonra da dünyaya gösterecek güçlü bir vizyon ortaya koyalım.