Teknolojinin hayatımıza akıl almaz bir şekilde girdiği günümüzde geçmişe olan özlemde artar oldu. Belirli bir yaş grubundakiler bir araya gelip sohbet ettiklerinde hemen geçmişteki o günleri konuşup neler yaptıklarını anıyorlar.
Geçmişteki o güzel günleri konuşmak ve anmakta haksız değiller.O günlerde zaman, bir başka akardı sanki. Günler yavaş, sohbetler uzun, kahkahalar ise daha içtendi.
Eskiden mahalledeki herkes birbirini tanır, kapılar kilitlenmezdi, akşamüstü çayları bir evden öbürüne taşardı. Çocuklar sokakta saatlerce oynar, birinin annesi herkese seslendi mi, oyun biter herkes evlerine dağılırdı. Günümüzde ise sokaklar sessiz, apartmanlar suskun, komşuluk ise sadece apartman toplantılarında kendini hatırlatıyor.
Birçoğumuz teknolojinin hızına kapıldık. Mesajlarımız saniyeler içinde ulaşsa da duygularımız gecikiyor. Eskiden bir mektubun gelmesini haftalarca bekler, her kelimesini ezberlerdik. Şimdi ise okuduğumuzu bile hatırlamıyoruz çoğu zaman.
Ama belki de bu özlem, sadece geçmişe değil, yitirdiğimiz değerlere duyulan bir özlemdir. Samimiyete, sadeliğe, yavaşlamaya. Modern hayat bize her şeyi sundu ama ruhumuzu biraz eksiltti.
Hakikaten o günler daha mı güzeldi, yoksa biz mi daha masumduk? Belki de ikisi birden. Ama bildiğim bir şey var; eskinin sıcaklığını bugünün soğuk ekranlarında bulmak zor. Ve belki de bu yüzden, içimizde hep bir eskiye dönme arzusu saklı kalıyor.