Adı resmen konmasa da artık herkesi bir seçim havası bürüdü. Genel Başkanların birisi geliyor, diğeri gidiyor. Her hafta bir bazen birkaç Bakan Adana’ya geliyor.
Daha önce kentte yer alan birçok kurumun şehir dışına götürüldüğüne şahitlik etmiştik. Şimdi Adana’ya özel adımlar atılıyor ve birbiri ardına hükümet yatırımları açıklanıyor.
OSB’ler, köprüler, hastaneler derken son olarak konteyner limanı bu kente değer katacak önemli proje ve yatırımlar.
Buna karşılık muhalefet de boş durmuyor. Mümkün oldukça Genel Başkanların Adana ziyaretlerini takip etmeye çalışıyorum. Her birinin kente yönelik düşüncelerini, izlenimlerini edinmeye gayret gösteriyorum. Röportaj yapabildiklerime özellikle bu konuyu soruyorum. Açıkçası Adana özelinde hazırlıkları olduğunu söylemelerini çok önemsiyorum.
Adana kozmopolit yapısıyla küçük bir Türkiye diyebiliriz. Eski gösterişli günlerini kaybetmiş durumda. Aynı eski Türkiye gibi. Buna rağmen konumu ve olanaklarıyla bölgenin ve ülkenin parlayan yıldızı olmaya aday. Dünyaya her geçen gün kendi varlığını kabul ettiren yeni Türkiye gibi…
Deniz var, yayla var, bereketli topraklarıyla tarıma elverişli, her türlü olanağıyla sanayi ve ticaretin kalbi olabilecek durumda. Bununla birlikte hem doğası hem kültürel birikimi hem gastronomi ve sağlık alanındaki turizm potansiyeli ile de yıldızını parlatmaya müsait.
Bunun bilincinde olan bir kısım siyasetçiler de şimdiden kolları sıvamış durumda. Her geçen gün bir isim milletvekilliğine adaylığını açıklıyor. Mevcut vekiller yerini korumak için büyük bir gayret veriyor. Bununla birlikte başta il başkanları olmak üzere yönetimde yer alan isimler de kendilerini doğal bir milletvekili adayı görüyor.
Yapılan kamuoyu araştırmalarında genel merkezlerin özellikle Adana özelinde denklem kurduğunu duyuyorum.
Onların da artık bir gerçeği idrak ettiklerini zannediyorum; Adana hiçbir kentte olmayacak kadar karakter sahibi bir kent. İnsanları özgün. Havasının, suyunun etkilediği ve her biri nev-i şahsına münhasır vatandaşların yaşadığı Adana'daki her insan için ayrı bir tanım yapabilir.
Adana ne yapacağı kestirilemeyen bir şehirdir. Büyük çoğunluğu şehir dışından gelmiş olsa da birkaç sene sonra Adanalılık ruhu sarıverir insanı. Belki demografik yapısı karışıktır Adana’nın ama Adanalının akı karışık değildir. Duruşu nettir. En çok Suriyeliyi barındıran şehirlerden birisi olmasına rağmen kimliğinin bozulmasına izin vermemiştir.
Duru bir samimiyeti vardır Adanalının. Bu samimiyeti suiistimal edenlere karşı ise kontrolsüz bir öfkesi… Her dönem orantısız güce ve baskıya karşı duruşunu ortaya koyar. Bir seçimde baş üstüne taşıdığı bir siyasetçiyi veya bir siyasi partiyi bir sonraki seçimde ayaklar altına almasını bilir. Genel seçimlerde bir siyasi partiyi öne çıkarırken yerel seçimlerde adaylarını beğenmediği için aynı partiyi alaşağı eder.
Adana Adanalıdan başka kimsenin kalesi değildir. Hiçbir parti bu şehir için kesin konuşamaz. Ne yapacağını kestiremez bu kent insanının. Emir veremez, siyasi rüşvetle yönlendiremez Adanalıyı. Başkadır Adana. Bambaşkadır ata yurdu neresi olursa olsun, bu şehirde doğmasa da bu şehirde yaşayan Adanalı.
Sevdası de bir başkadır, kavgası da bu kentin.
Bir zamanlar Recep Tayyip Erdoğan’ın çok kullandığı bir deyim vardı; İstanbul’u alan Türkiye’yi alır diyordu Erdoğan. Şimdi hala aynı şeyi düşünüyor mu bilmiyorum ama nüfus anlamıyla bakıldığında belki sözün doğruluğuna diyecek bir şey yok ancak ben demografik yerleşim ve ülkemiz ile az önce yazdığım benzerliklerini düşündüğümde Adana’nın gönlünü kazanan Türkiye’nin gönlünü kazanır, Adana’yı alan Türkiye’yi alır diye düşünüyorum.
Yüregine ve kalemine sağlık kardeşim güzel ve yerinde bir tespit olmuş