Türkiye Cumhuriyeti tarihine damga vuran, ülke kurulduğundan beri en başından en sonuna hiçbir siyasi partiye gösterilmeyen teveccühün gösterildiği Adalet ve Kalkınma Partisi (Ak Parti) için artık yolun sonu görünüyor.
Recep Tayyip Erdoğan’ın önderliğinde tarihe altın harflerle yazılacak işlere imza atan kadrolar dağıtıldıktan ve her kişi ve kuruma gelişi güzel, iş bilmeyen adamlar atanmaya başlandıktan sonra, hadi en doğrusunu yazalım;Yola çıkılan adanmış dava adamlarını yolda buldukları garip tiplerle değişmeye başladıktan sonra Ak Parti için her şey değişti.
Eğer bugün Recep Tayyip Erdoğan ismi olmasa emin olun Ak Parti bu haliyle yüzde 1 bile oy alamaz. Recep Tayyip Erdoğan’ı halktan uzaklaştıranlar bugün Ak Parti’nin içindeki durumu hazırladılar.
Son tahlilde ülkeye yazık ettiler.
CHP’nin başını çektiği altılı masaya bir bakın. Çoğu zamanında Tayyip Erdoğan ile birlikte yol yürüyen insanlar. Peki, onların hiç mi hatası yok? Elbette var. Her biri takılmış CHP’nin peşine ve ortak bir zemin bulmaya çalışıyorlar ancak hangisinin hatası şu an Tayyip Erdoğan’ın yanında bulunanlardan daha fazla?
Meselenin ahlaki ve ekonomik kısmını yazmıyorum. Çünkü o kısma girersek hiç çıkamayız. Halk nefes alamaz duruma gelmişken destek olacaklarına her gün neredeyse her ürüne zam yapan bir iktidarın nesine methiyeler düzelim?
Tasarruf tedbiri adı altında akıl almaz kararlar almak ancak bu tasarruf devletin başındakilerle ilgili olunca itibarın tasarrufu olmayacağını söylemek nasıl bir duygu düşüncesinin ürünü? "Ekmek de yemeyi verin. İki kilo daha az et alın" gibi saçma sapan argümanları utanmadan söylen milyon dolarlık (m)adamların (!) partide üst düzeydeki konumlarını düşünürsek ne söylesek ne yazsak az geleceği malum.
Benim üzüldüğüm durum dünyanın mevcut şartlarını düşündüğümüzde ülke olarak on yılda alabileceğimiz yolu bir yılda alabilecek olmamız. Ak Parti’nin ilk kurulduğu dönemdeki kadrolar bugün olsa, onlara destek veren, dua eden ancak sonradan küstürülmüş samimi dava adamları bu şartlar altında görev yapsa inanın ülke küllerinden yeniden doğabilir ve imparatorluk bakiyesinin yüklediği sorumlulukla dünyaya huzur ve barış getiren bir liderkonumunda olabilirdik.
Kurduğumuz gönül köprüleriyle masa başında cetvelle çizilen sınırları kaldırabilir, o masayı zalimlerin başına geçirebilirdik.
Aslında hala bir şans var. Dünyanın hâlihazırda değişen dengelerini düşündüğümüzde yeniden büyük Türkiye’nin kurulabilmesi mümkün. Ülkemizin bu sıkıntılarından kurtulabilmesi de mümkün. Peki, ne yapmalı;
Önce özümüze döneceğiz.
Eğitim başta olmak üzere her alanda batı etkisinden kurtulup kendi özümüze uygun çalışmalar yapmalıyız.
Bugün, Çin ekonomik anlamda dünyanın başına saracağı belalar ile uğraşırken, ABD ve AB İskandinav ülkeleri ile Rusya’nın arasını açarken, Rusya içinden çıkamayacağı bir savaşa hazırlanırken, İran kendi iç siyasetinde büyük sorunlar yaşarken ülkemiz yap(a)maz denilen şeyleri yaparak bu cendereden kurtulabilir.
Bunları gerçekten samimiyetle ve inanarak yazıyorum ama olmayacağını da biliyorum. Çünkü Ak Parti’nin içinde bunu isteyen ve buna inanan insanların sayısı bir eldeki parmakların sayısını geçmez. Durum böyle olunca da Menderes’ten, Özal’dan, Erbakan’dan sonra olduğu gibi sancağı bir-kaç adım daha ileriye taşıyan Erdoğan’dan sonra da bir ara verilmek zorunda kalınacak.
Şimdilik durum onu gösteriyor. Tabi Recep Tayyip Erdoğan’ın kimsenin bilmediği başka bir planı daha yoksa.
Aksi halde ülke olarak akıl almaz ahlaksızlıkları ve her gün milletin belini büken zamları konuşurken bu dönemi de böylece geride bırakıp yine serin rüyalara dalmak zorunda kalacağız.