Yazıya böyle bir başlık kullanırsanız elbette kafası biraz çalışanlar '; "Ya n'olacaktı? Başkan cebinden mi ödeyecekti?" diye soracaktır. Aslında haklılar da. Eğer vatandaşa yansıyan bir güzellik varsa bu başka bir yerden vergi, zam vb. olarak geri dönecek ki yöneticiler işlerini çevirebilsin. Bizde kamu zararı tabiri, genelde halka yapılan hizmetler için değil yöneticilerin yandaşlarına yönelik yaptığı 'hizmetler' için kullanılır. Dolayısıyla, vatandaşın bir cebine bir şey koyarken öbür cebinden alma sanatıdır siyaset. Kabul edilebilir siyaset ise; cebinden alırken vatandaşı memnun etme ve hatta kendisini alkışlatma sanatıdır.
Zeydan Karalar, 31 Mart seçimlerinden önceki vaatlerinde eğer Adana Büyükşehir Belediyesi'ne başkan seçilirse ilk icraatının mayıs ayında suya indirim olacağını söylemişti.
Karalar, başkan olarak seçildi ama verdiği sözü unuttu. Sonra aradan aylar geçince meclisteki yoğun tartışmaların sonrasında bir şekilde suya indirim yapıldı. Bu indirimi ASKİ abonesi bir vatandaş olarak ben hiç hissetmedim. Üstüne, belediyenin direk vatandaşı ilgilendiren ekmek vb. hizmetlerine gelen zamlarıyla cebimde olanın da eksildiğini gördüm. Bazı vatandaşlarımız için ise indirim 'duble bindirime' dönüştü.
Adana'da özellikle kentsel dönüşüm veya yeni yapılanma içinde olan bölgelerden ev sahibi olan vatandaşlarımız müteahhitlerin işlerini eksik yapması ve belediyeler ile devlet yetkililerinin buna gözyummasıyla iki kere mağdur oldular. Özellikle de iskânsız evlerde oturanlar.
Biliyorsunuz, belediyelerin yapımı tamamlanan binalara verdiği kullanım ve oturma iznine iskân deniyor.
Yönetmeliğe uygun olarak yapılmayan, harçları ya da sigorta primleri ödenmeyen binalara iskân verilmiyor. Ülkemizde inşaatı biten yapıların yüzde 60 kadarının iskanı yok ancak bunların yüzde 99'unda insanlar oturuyor. Elektrik ve su gibi hizmetler inşaat halinde alınabiliyor sonra da kullanılmaya devam ediliyor ama normalden daha pahalı olarak.
Şimdi size bir vatandaşa ait iki fatura sunacağım. Kasım ve Aralık aylarına ait bu faturalarda 22 Kasım 2019 yılına ait su birim fiyatı 5.8271 TL iken 30 Aralık 2019 tarihli faturada su birim fiyatı 10.5930 TL'ye fırlamış. Yani bir birim suda bir ayda neredeyse yüzde yüz fark oluşmuş. Faturadaki bu farkın sebebi ise Kasım 2019 faturasında 'Abonesiz Mesken' olarak görülen yerin Aralık 2019 faturasında 'Abonesiz İnşaat/Şantiye' şeklinde faturalandırılması.
Faturalarda dikkatimi çeken bir şey daha var. Kasım ayındaki faturaya kullanılmış suları uzaklaştırma bedeli (KSUB) eklenmişken Aralık ayında bu bedel (inşaat/şantiye olduğu için sanırım) eklenmemiş. Ben ASKİ yetkililerinin yerinde olsam bu bedeli de eklerdim. Böylece indirimden dolayı oluşacak zararı iskânsız oturanlardan daha fazla çıkartmış olurdum.
İskansız evlerde oturmayı yada bazı vatandaşlar yasalara uyuyorken bazılarının uymamasını elbette savunmuyorum ancak bunu da çözecek olan kanunla belirlenmiş görevlilerdir ben değilim. Dolayısıyla ortada bir mağdur varsa ben mağdurdan yana safımı belli ediyorum.
Hükümet de belediyeler de vatandaşların üzerine daha fazla yüklenmemeli kaşıkla verdiğini kepçeyle almaktan vazgeçmelidir.
VAR OLSUN BASIN SEKTÖRÜ VAR OLSUN BASIN EMEKÇİLERİ
Geçtiğimiz cuma günü 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü'ydü. 1961'den bu yana ülkemizde kutlanan bir gün. Biz gazeteciler için 21 Ekim'den 24 Temmuz'dan çok farklı olmayan bir şekilde kutlanan olan bir gün daha.
Basın-yayın camiası içerisinde 19 yaşından beri var olmaya çalışan birisi olarak böyle günlerde sevinmem gerekirken üzülüyorum. Zira gerçekten sevinilecek bir ortam kalmadı.
Çünkü bugün 1961 yılında gazetecilere tanınan hakların çok çok gerisinde) gelişen teknolojiye ve işlerimizin hızlanmasına rağmen) çok daha zor şartlar altında hizmet yapmak zorundayız.
Çünkü bugün birçoğu basın yayın camiası içerisinde yetişmiş gazete, radyo, televizyon patronlarının bazıları sadece kendi menfaatlerini düşünen birer kapitalist haline geldiler.
Çünkü bugün siyasetçilerin kendilerini önemsemediğini yazan, çizen, söyleyen bazı meslek büyüklerimiz, arkadaşlarımız işini en iyi şekilde ve hakkını vererek değil bir şekilde bir yerlere yaranma, payanda olma, eline fırsat geçse hep yerdiği 'bankamatikçiler' gibi hayatını idame ettirme derdindeler.
Çünkü bugün kendisi de bu mesleğin içinde yetişmiş, daha sonra bir siyasetçiye danışmanlık yapmaya, basın bürosunda çalışmaya başlamış meslektaşlarımızın bir kısmı, meslek etik ve ilkelerini unutmuş, 'aman beni aramasınlar, siyasetçime katışmasınlar' havasında, aradığınız zaman müsait olmasa da sonrasında geri dönmek için çok da çaba harcamayan birer (Napolyon'un askeri) Chauvin'ine dönüşmüş durumdalar.
Çünkü bugün meslek gruplarımız bile siyasi düşüncelerimize göre ayrılmış "Benden(!) değilsen en kaliteli işi de yapsan görmem" diyebilen ve bunu da 'objektif kriterler' olarak yedirmeye çalışan, mesleki yarışmalarda 'danışıklı dövüş' yapan insanlarla dolmuş durumda.
Çünkü bugün meslektaşlarımızdan bazıları kendini bir tarafa, örgüte, oluşuma angaje etmiş, tarafını açık ve net bir şekilde belli etmiş, bu durumunu yazılarında, söylemlerinde, röportajlarında, programlarında belirtmekten çekinmez bir haldeyken başka fikirden insanlara gazeteciliğin 'tarafsızlık' değerleri hakkında nutuk atabilecek durumda hisseden birer 'hatibe' dönüşmüştür.
Çünkü; bugün bir kısım siyasetçiler, daha düne kadar 'Eyvah!, Hayırdır İnşallah!' gibi kaygı cümleleriyle açtıkları gazetecilerin telefonlarına bakma gereği bile duymayan sadece durumu kurtaran, gazeteciye el ense çekebilen, ayar veren, onları basın toplantılarının düzenlendiği salonlardan dışarı çıkarabilen bir konuma yine 'gazeteciler' tarafından getirilmiştir.
Çünkü bugün 'gazeteciliğin kutsallığından, gazetecilerin haklarından' dem vuran siyasetçilerin bazıları 10 Ocak'ta da bile gazetecilerin yanlarında olamadılar onlara dokunamadılar. Gerçi hepsi mail attı ya basın merkezlerine gazeteciler gününü kutlamak için, yetmez mi? Ben de amma çok şey istiyorum.
Bütün bunlar bir tarafa kimin ne yaptığından, ne söylediğinden, nasıl davrandığından bağımsız olarak; gerçekten işini yapmaya çalışan, zor şartlar altında rızkını helal yoldan çıkarmaya gayret eden ve omurgalı, eğilmeyen, bükülmeyen, yazdığı ve söylediğiyle ses getiren, hala kendisine korkuyla birlikte saygı duyulan ve ahbap-çavuş ilişkisine girmeden emek mücadelesi veren meslek büyüklerim ve arkadaşlarım var.
Selam olsun onlara. Kutlu olsun günleri. Çok yaşasın onlar.. Onlar yaşasın ki yok etsinler kötüleri ve kötülükleri. Onlar yaşasın ki var olsun basın sektörü ve var olsun basın emekçileri...
DİKKAT ETMEK LAZIM
* Adana'daki bazı mezhepsel oluşum liderlerinin 'Mehdi' hikâyeleriyle milleti ayrıştıran oyunlarına...
* ABD, Rusya ve İran'a...
* Avustralya'yı yakan ve bize doğru yaklaşan kavurucu sıcaklara...
BU NE YAMAN ÇELİŞKİ?
* Cumhurbaşkanı Erdoğan; “Genç yaşta evlenin" diyor ama genç yaşta evlendiği için binlerce kişi hapishanelerde çürürken onların eş ve çocukları bir ekmeğe muhtaç yaşıyor.
* Adı Aile Bakanlığı olan bir bakanlığımız var ama bakanlığın uygulamalarıyla toplumda aile kavramı giderek yok oluyor.
* Mesele milletvekillerinin menfaat meselesi olduğunda partiler bir araya gelip anında karar alabiliyor ama milletin menfaat meselesi olunca hiç bir araya gelemiyor.