Adına çağdaş (!) denilen batı medeniyeti kendi eksikliklerini bir nebze giderebilmek ve toplumu ayakta tutabilmek için çeşitli özel günler icat ede dursun, bugüne baktığımızda görece daha az gelişmiş milletler ve medeniyetler o özel günlerin ortaya çıkmasına sebebiyet verecek kavramların eksikliklerini hiç bir zaman hissetmemişlerdir. Ta ki medeni (!) ülkelere özenene, onlar gibi olmaya çalışana dek.
*
Bugün ortaya çıkan garip sonuca baktığımızda, özenti duyan toplumların özendikleri toplumlar gibi olmamalarının sebebini ise 'biraz oradan, biraz buradan' şeklinde özetleyebileceğimiz kültürleri, harmanlama sevdasından kaynaklandığını söyleyebilirim.
*
Yaşadığımız çağda adına medeni, çağdaş denilen Avrupa/Batı, hiç bir insani ve toplumsal kavramı kabul etmediği için bu eksiklikleri yılın belirli günlerinde hatırlama telaşında. Mesela dün tüm dünyada kutlanan 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nde olduğu gibi.
Kadını cinsel bir meta, bir obje, çağdaş bir köle, en önemlisi de erkeğe karşı bir silah olarak kullanan, sözüm ona çağdaş toplumlar kadını güya özgürleştirmek ve bağımsız bir birey haline getirmek, kadının toplumda söz sahibi olmasını sağlamak için yasalar çıkardıklarını ve bu konuda çalışmalar yaptıklarını söylerler. Demek ki böyle bir eksiklik var. Bu eksikliği gidermek (!) için de daha çok çalışıyorlar.
*
Oysa, Anadolu'da yaşayan halklara bakın, kadını hep baş üstünde tutmuşlardır. Anadolu'da, Kafkaslarda, kısmen Balkanlarda, Ortadoğu'da hepimizin bildiği 'At, avrat, silah' deyimi bu yazdıklarımı ispatlar nitelikte. Avrat sözcüğünün 'avret'ten türetildiğine inanırım. Korunması, yabancıdan sakınılması, namus ile ilgili olan anlamında kadını adeta bir mücevher gibi kollayan, gözeten anlamında.
*
Eski Türk toplumlarında dikkat çeken en önemli noktalardan biri de, kadına verilen ehemmiyettir. "Eski kavimler içinde hiçbir kavim Türkler kadar kadına hak vermemişler ve saygı göstermemişlerdir" diyor Ziya Gökalp.
*
İslamiyet’le birlikte bu daha farklı bir anlam ve boyut kazandı. Artık kadın sadece toplumu oluşturan en küçük birim olan ailenin, doğurgan ve toparlayıcı, bir arada tutucu bir bireyi değil toplumu şekillendiren, yönlendiren, herkesten çok söz sahibi olan, başa taç edilen bir konuma da yükselmiş oldu.
Bakmayın siz birilerinin kara propaganda yaparak inanç ve toplumsal bağlamda kadının adı olmadığına dair söylemlerine.
"Cennet annelerin ayakları altındadır" hadisi bile aslında annenin (kadının), bütün güzel hasletlerden, bütün önemli kavramlardan bile daha üstünde olduğunu vurgular. Bu vurgu da öyle alelade bir vurgu değildir. İşte bu yüzden yaşayan beşer içerisinde en çok sevmemiz gereken yine annedir (kadın), annedir (kadın), annedir (kadın).
*
Günümüzde, toplumsal anlamda bu kıymeti yitirmemiş hususunda hepimiz sorumluyuz. Biz hem inançlarımızda hem kültürümüzde var olanı yitirdikçe kadını dışladık, biz dışladıkça kadını birileri bileyledi, keskinleştirdi ve şimdi de kesmesi için uğraşıyorlar. Adeta daha önce yuvayı yapan 'dişi kuş'a şimdi' yuvayı tepe takla yapma' görevi verilmiş ve bunu da başarması için hepimiz elimizden geleni yapıyoruz.
*
Hâlbuki biz birlikte güçlüyüz. Kadın ve erkek ayrımı yapmadan, fıtratımızdan gelen özellikleri görmezden gelmeden, hepimiz üzerimizdeki sorumlulukları hakkıyla gerçekleştirdiğimiz müddetçe güçlüyüz.
*
Kadın deyince benim aklıma kendisini bir cinsel obje olarak kullan(dır)an, erkekle her türlü mücadele içerisine girmiş bir birey gelmiyor. Kadın değince aklıma vatan geliyor. Mesela Nene Hatun, mesela Şalcı Bacı, Kara Fatma, Adanalı Hatice Hanım ve onlar gibi nice kıymetli bireyler geliyor.
Biz onları, her zaman baş üstünde tutmaya ve ayaklarında toz olmaya hem razıyız, hem de hazırız. Yeter ki muhtaç olduğumuz kudretin örf ve adetlerimizdeki, inançlarımızdaki asil duygularda olduğunu bilsinler.
CORONA VİRÜS ÇOK ABARTILIYOR MU?
Çin'in Wuhan şehrinde ortaya çıkan Corona virüsü, ilk günden bugüne adeta bütün dünyada herkesin ilk gündem maddesi oldu. Öyle ki televizyonlarda, gazetelerde baş köşede haber yapıldı, sosyal medyada her gün trend topic (tt) olmayı başardı. Ben de biraz garip bulduğum bu durumu bir kaç gündür araştırıp verilerin bize ne söylediğine bakmak istedim. Önce açıklanan resmi bilgileri sizlerle paylaşacağım, ardından yorumu sizlere bırakacağım.
Corona Virüsü (COVİD-19) bugüne kadar dünya genelinde 85 ülkede 102.188 vaka sayısına ulaştı. Bu kişilerde 57.389'i virüsü yenmeyi başardı. Dünya genelinde 3.491 kişi ise hayatını kaybetti. Yani yuvarlayacak olursak Corona virüsünden 4 ayda bilinen enfekte sayısı 100.000, ölen 3.400.
Netleştirmek ve sayısal verilerden yola çıkmak gerekirse, Corona virüsü kapan 0-9 yaş arası çocuklardan tek biri bile hastalık nedeniyle hayatını kaybetmemiş. Yani ölüm oranı 0.
0-19 yaş aralığında ölüm oranı %0,2
20-29 yaş aralığında ölüm oranı %0,2
30-39 yaş aralığında ölüm oranı %0,2
40-49 yaş aralığında ölüm oranı %0,4.
Üstelik bu rakamlar, dünya nüfusuna karşılık oranlar değil. Bu virüse yakalanan insanlardaki ölüm oranları.
60 yaştan sonra oran yükseliyor. Bu yükselişin en büyük nedenlerinden birisi de, hayatını kaybedenlerin ikinci bir hastalığa (tansiyon, diyabet, kalp-damar, solunum yolu yada kanser vb) sahip olmaları.
60 yaşını geçmiş, mevcut hastalığı bulunmayan ancak Corona virüsüne sahip insanlarda ölüm oranı ise %0,8'miş.
Bunlar, Corona Virüs ile ilgili resmi rakamlar. Bir de diğer hastalıklara bakalım;
*
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) verilerine göre, 2018'de kanser vakaları en büyük hastalık ve ölüm nedenleri arasında yer aldı. 2018'de dünyada yaklaşık 18,1 milyon yeni kanser vakası ortaya çıkarken, 9,6 milyon kişi de kanserden yaşamını yitirdi.
Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre, dünya genelinde her yıl 5 milyon civarında grip vakası ortaya çıkıyor ve bundan kaynaklı ölümlerin sayısı 650 bini buluyor. Düşünebiliyor musunuz? Geçen sene dünyada sadece gripten ölen insan sayısı, yarım milyondan fazla ve muhtemelen bu sene de böyle olacak.
2018 yılı içinde AIDS kapan insan sayısı 1.7 milyon. Ölen insan sayısı ise 770.000.
*
Homoseksüellerden kapma riski oranı 22 kat fazla ama onları izole etmek yerine ne hikmetse her geçen gün artan oranlarda, TV'lerde homoseksüellik özendiriliyor.
Yani bir çok hastalık nedeniyle her yıl dünyada çok daha fazla oranda insan hayatını kaybederken, biz hepsinden fazla Corona virüsünü konuşuyoruz.
İşte, paça içersek virüsten korunur muyuz? Fiyatları yüzde bilmem kaç artmış olsa da maskesiz sokağa çıkmayalım mı? Türbe demiri mi yalayalım yoksa inek dışkısı ile mi yıkanalım?
Ne yapacağınızı bilmiyorum ama bu bölümü güzel bir haber ile bitireyim. Araştırmalara göre çok okuyan çok yaşıyor. ABD de yapılan araştırmanın sonuçları eğitimdeki her aşamanın insan ömrüne 1.37 yıl ekliyor. Yani okuyun. Ne kadar çok okursanız o kadar çok yaşarsınız.
Haa! Virüs abartılıyor mu? Bunun yorumunu da size bırakıyorum.
BENCE
* Adanaspor'u bir spor kulübü olarak değil de aile şirketi gibi yöneten Başkan Bayram Akgül, daha fazla zarar etmeden kulübü satsın. Zira Allah korusun takım küme düşerse, kulübü yok pahasına elden çıkarmak zorunda kalır.
* Her ne kadar Uğur Tütüneker'in başarılı olduğunu düşünmesem de Adana Demirspor'da sorun, takımın teknik direktöründe değildi. Kurulan sistemde.. Kim gelirse gelsin bu sistemle başarılı olamaz. Demirspor'da futbolcu olduğunuzu düşünsenize, üzerinde 3 yetkili daha varsa teknik direktörü dinler misiniz?
NASIL OLUYOR DA OLUYOR
* Her gün yeni bir sağlık skandalına rağmen, İl Sağlık Müdürü hala koltuğunda oturabiliyor?
* Bürokrasi ile savaşa savaşa icraatlarını gerçekleştiren Ak Parti, bürokrasiye yenik düşmüş gözüküyor?
* Eskiden ulusal meselelerde bari birlikte hareket edebilirken, şimdi en önemli konularda bile anlaşamıyoruz?