On binlerce canımızı yitirdiğimiz, (bazılarının hala belki göçük altında olduğu) artık sayısını bile açıklama zahmetinde bulunmadıkları yüz binlerce canımızın yaralandığı, milyonlarca insanın yerinden-yurdundan, doğup-büyüdüğü, nice güzel, unutulmaz hatıraları olduğu şehrinden, ata toprağından göç etmek zorunda kaldığı, hala ne ölüsüne ne dirisine ulaşılamayan binlerce insanımızın varlığı gün gibi ortadayken bizim ülke olarak tartıştığımız konulara bak.
Bir beyefendi; "Bir partinin genel başkanı cumhurbaşkanı adayı olmamalı. Bir partinin genel başkanı velev ki seçildi... Nasıl gidecek namusu ve şerefi üzerine yenin edecek ben tarafsız olacağım diye. Benim namusum ve şerefim bu kadar ucuz mu? Ben nasıl namusum ve şerefim üzerine tarih huzurunda ve büyük Türk milletinin önünde diyeceğim ki 'tarafsız davranacağım'. Yahu o zaman demezler mi kardeşim sen nasıl falan partinin üyesisin?" sözlerini unutarak Cumhurbaşkanı olma hayalleri kurmuş,
Bir hanımefendi; "Altılı Masa'yı devirmem, millete ihanet etmem. Biz o masadan kalkmayacağız. Ben o masadan kalksam kurban keserler bazıları” sözlerini unutarak "Masayı O dağıtır" diyenleri haklı çıkartmış,
Toplam oyları binde sıfır virgül bilmem kaç bile etmeyecek bazı parti genel başkanları; Cumhurbaşkanı adayında anlaşamadıkları için 'ikili koltuk'larından kalkmış,
Bütün bunlar yetmiyormuş gibi herkes birbirini yemeye başlamış.
Hani bunlar idealist insanlardı? Hani kişisel hırs ve ihtiraslarından uzaktı? Hani milletin geleceğini düşünüyorlardı?
Size de ilginç gelmiyor mu gerçekten?
Bakın çok basit bir soru; Siz bu ülkedeki oy kullanabilecek vatandaşların yüzde 50+1 oyunu alsanız binde bir bile oyu olmayan bir siyasetçinin sırf ittifak içinde diye emri altına girer misiniz? İnsanın fıtratına ters değil mi bu?
O zaman ne olacaktı? Düşük profilli bir 'emir eri' bulup onu Cumhurbaşkanı yapıp sistemi değiştirecek adımlar attııp sonra kendisine teşekkür edilecekti değil mi? Öyle de olmadı. Kazanacak aday, kazanamayacak aday derken tarih yeniden tekerrür etti ve hanımefendi kendisinden bekleneni, her zaman yaptığını yaptı. Sanki kendisine bir görev verilmişti de adeta o görevi yerine getirmiş oldu. Muhalefetin bütün ümitlerinin üzerine beton döktü.
Fay hattını kapatıyoruz diyerek oluşan deliğe beton döken belediye işçisi bile bunlardan daha zeki.
Son tahlilde milletin 21 yıldır neden hep 'tek' bir adama güvendiğini de böylece anlamış olduk. Zaten o adam yıllar önce de demişti; " Başta bunlar olduktan sonra işimiz kolay. Halimize hamd ediyorum" diye...
Hatırlayın; yıllar evvel bazı ahlak yoksunları sırf siyasi tercihini kendileri gibi yapmayan bu milletin kahir ekseriyetine; "Göbeğini kaşıyan adam, bidon kafalı, makarnacı, o çoban ile benim oyum bir mi, KOYUN" demişlerdi. Millet de o dediklerini her seferinde yedirdi. Şimdi bir kez daha gün gibi ortaya çıktı ki yine aynı şey olacak.
İşin kötü tarafı, bizim gibi ne İsa'ya ne Musa'ya yaranabilen insanlara oluyor ne oluyorsa. Hem iktidarı, hem muhalefeti eleştirebilen insanlar bu kadar dönme dolaba artık katlanamıyor.
Ben mesela; güncel politikayı takip etmeyi, üzerine düşünmeyi, okumalar yapmayı, hakkında yazmayı çok sevsem de bir daha ulusal politika yazmak istemiyorum.
Ne kadar dayanabilirim bilmiyorum ama dediğim gibi bundan sonra börtü-böcek, ağaç-çiçek yazacağım. En azından zaten toplumsal olarak kafayı yediğimiz böyle bir zamanda biraz daha huzur bulurum.
Başında da yazdığım gibi; Akdeniz'in doğusu ve Güneydoğu Anadolu'nun batısı neredeyse haritadan silinmiş, bunların derdi hala hırs, makam, mevki, koltuk.
Nazan Öncel miydi o politika ile ilgili şarkı yazan?