Tam üç yıl önceydi. Cesur bir kadın çıktı ve bir laf etti. O gün bugün hiçbir şey eskisi gibi değil. Başta kendisi için, sonra da o sözlerin peşinden yola düşen kadınlar için…
Feryadıyla bir kenti hatta bir ülkeyi inleten o kadını hatırladınız mı?
Adı; Hacire Akar. Diyarbakırlı. Oğlu Mehmet Akar bölücü terör örgütü PKK tarafından dağa kaçırılıp terör örgütüne katılınca Diyarbakır HDP İl Binası önüne gitti ve isyan bayrağını çekti; "Bana oğlumu verin" dedi.
Önce kimse ne olduğunu anlamadı. Parti binasındakilerden de ses yoktu. Hacire anne yineledi talebini; "Oğlumun dağa siz kaçırdınız. Bana yavrumu verin."
Bu kez HDP'liler biraz şaşkınlık biraz öfkeyle kadını oradan uzaklaştırmak istedi. Bugüne kadar ağzını açtıklarında insan hakları ve demokrasiden, fikir ve ifade özgürlüğünden bahsedenler yüreği yanan bir anneyi, bir şeyler yapmazsa belki de oğlunu bir daha hiç göremeyecek bir anneyi konuşturmamak için her yolu denediler, ona türlü hakaretlerde bulundular, üzerine yürüdüler.
Ancak hesaba katmadıkları bir şey vardı. Bir kadın isterse koca bir dünyayı değiştirebilirdi. Hacire annenin feryadını duyan diğer anneler de desteğe gitti.
Oğlu Süleyman’ın terör örgütü tarafından Suriye'ye kaçırıldığını söyleyen Fevziye Çetinkaya ve ailesi de onlardan biriydi.
İşin büyüdüğünü ve bir ulusun kadınlarının isyan bayrağı açtığını gören bir takım zevatın etekleri tutuştu. Bir kez daha arbede çıktı partililerle kadınlar arasında. Bu kez semada bir ses yankılandı; Öyle bir ses ki HDP'lilerin ve tatlı su solcularının yüzlerine tokat gibi çarpıyordu;
"Diyarbakır'da genç bırakmadınız. Ya cezaevinde ya toprağın altında. Başlarım sizin Kürdistan davanıza. Senin çocuğun dağa gitsin hadi bakalım sen kıyameti koparırsın. Senin oğlun hangi özel okulda okuyor? Senin karın hangi plajda? Sen bunu desene? Fakir fukaranın çocuğu dağda sen koltuklarda. Vermiyorum. Size verecek çocuğumuz yok! 30 yıldır bu oyun sürüyor. Yeter artık! İnsanlar biraz gözünü açsın. Bize verilen tepki de kendi ayıplarıdır. Bunların ekmeğine yağ sürmedik, eğer sürseydik tepki almazdık."
Aysel Bozkurt’tu bu sözlerin sahibi.
Cilt cilt, binlerce sayfadan oluşan kitap yazsan, sabahlara kadar canlı yayın yapıp konuşsan, toplum psikolojisi ya da siyasal strateji üzerine yıllarca okul okusan bu kadar kısa cümlelerle bu kadar büyük bir etki oluşturamaz, isyan bayrağını bu kadar yukarılara taşıyamazsın.
O günden sonra annelerin konuşma zamanı gelmişti artık.
Sözde insan hakları savunucusu STK’lar, onların üyeleri, bir kısım medya ve siyasi parti temsilcileri bu feryada sus pus oldu. Onlar üç maymunu oynaya dursun Diyarbakır annelerinin sayısı her geçen gün artıyordu.
Akıllarda ise bir soru; Bu kadınlar, canlarının bir parçasını, evlatlarını kaybetmek istemeyen anneler neden başka bir siyasi partinin değil de HDP'nin adeta genel merkezi durumundaki Diyarbakır il binası önünde başlattılar bu eylemi? Siyasi parti olarak bildiğimiz HDP, terör örgütüne destek veren, örgüte eleman kazandıran bir oluşum mu ki?
Bu isyan başladığından beri başta Hacire anne olmak üzere 32 aile çocuklarına kavuştu. Onlarcası da üçüncü yılına giren eylemlerinde çocuklarına kavuşacakları zamanı bekliyor. Eylem sürüyor, direniş büyüyor.
Boşuna, "Cennet annelerin ayakları altında" diye buyurmuyor Alemlerin Efendisi (SAV).
Selam olsun evlatlarına sahip çıkan annelere, selam olsun o annelere destek olan vatanseverlere