Ülke olarak son zamanlarda en çok konuştuğumuz konu maalesef yine darbe söylentileri oldu. Özellikle Gezi Provokasyonlarıyla ilgili yargılananlar hakkında verilen beraat kararı bu söylentileri daha da arttırmış oldu. Aslında hükümet bu konuyu kendi lehine çok güzel bir şekilde kullanabilirdi. Öyle ya, muhalefet uzun zamandan beri her fırsatta yargının bağımsızlığı naraları atıyor ve Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile hükümetin kuvvetler ayrılığını ortadan kaldırarak, hukuku da baskı altında tuttuğunu iddia ediyordu.
Gezi Davası'nın sonuçlarına bakarsak bunun böyle olmadığı ortaya çıktı. Demek ki hükümetin hâkimler ve/veya yargıçlar üzerinde öyle söylendiği gibi bir etkisi yokmuş.
Hükümet kanadı konuyu böyle değerlendireceğine ve milletin gözünde muhalefetin iddialarını boşa çıkaracağına başka bir yol seçti. Kararın yeni bir darbe ihtimali söylentilerini güçlendirdiği vurgulandı.
Üstüne aynı gün FETÖ nedeniyle yaklaşık 150 muvazzaf askerle ilgili operasyon yapılması işi iyice içinden çıkılmaz bir hale getirdi. Meseleye hükümet tarafından bakanlar; "FETÖ ile ilgili operasyonlar sürüyor devlet uyumuyor" derken muhalefet kanadından bakanlar ise; "Bunca güce ve yetkiye rağmen bu insanları bugüne kadar askeriyede tutmak nasıl bir akıl tutulmasıdır?" diye soruyor.
Bense konuya farklı bir açıdan bakmak istiyorum. Ben bugüne kadar herhangi bir partiye üye olmadım. Hiç bir siyasi görevde bulunmadım. Devlet ile bir iş yapmadım ve herhangi bir siyasetçiyle bir çıkar ilişkim olmadı. Yani bu toplumun kahir ekseriyeti gibi vatanını, milletini seven, vergisini ödeyen sıradan bir vatandaşım. O yüzden şimdi yazacaklarımı lütfen bu gözle okuyun;
Ben artık bıktım. Gerçekten.
Bir darbe ihtimalinden, iktidarın da muhalefetin de bu tarz konulardan oy devşirme gayretinden bıktım.
Bu cennet vatanda daha güzel bir siyasi atmosferde yaşamak istiyorum. Önce tekke ve zaviyeler diyerek hacıları, hocaları düşman bildiler. Hepsinin dış güçlerle bağlantılı olduğunu söylediler. Sonra en büyük tehlike komünizm oldu. Halkı bu kez de öyle korkuttular. Ardından Alevi-Sünni kışkırtmasına giriştiler. Terörü başımıza bela ettiler. 80 darbesinden sonra en büyük düşmanımız irticaydı. Kebapçıları bile fişlediler. Başörtülüleri örgüt elemanı, Kur'an-ı Kerim'leri örgütsel doküman saydılar. 90'lı yıllarda beyaz Torosları devreye soktular. Ekonomi ile vurmaya çalıştılar. Post modern darbe, e-muhtıra, gezi kalkışması ve son olarak 15 Temmuz. Hep bir diken üstünde, ölümle burun buruna, sürekli sıkıntı ve sorunlarla boğulur bulduk kendimizi ama artık yeter.
Gerçekten yeter.
Tamam, kabul ediyorum. Coğrafya kaderdir ve biz bu konuda alnımıza yazılana razı olmak zorundayız. Birileri defolup gitmek isteyebilir ama biz bu vatana sevdalıyız. Coğrafi konumdan başımıza gelebilecek sıkıntılarla başa çıkabilmek zorundayız ama bari kendi kendimize yapmayalım bu kötülüğü.
Birileri eksilerde elektrik paralarından bahsederken, birileri fazla bütçeyi nereye harcayalım kavgasına tutulmuşken biz inatla ve ısrarla birbirimizi yemekle meşgulüz.
Öyle garip bir milletiz ki neyi/niye savunduğumuzu bile bilmiyoruz. Bir sistem değişikliğine gittik bir kaç sene evvel. O zaman sistemin ne kadar cici bir şey olduğuna dem vuranlar şimdi ne menem bir şey olduğunu söyleyip, geriye dönülmesi çağrısı yapıyorlar. Tam tersi de söz konusu. Aklımızla alay ediyorlar.
Tabii ki insanların fikirleri zamanla değişebilir ama o günkü koltuklarını hala koruyor olsa bu insanlar acaba bugün aynı açıklamaları yapabilirler mi? Omurgasız birçoğu maalesef.
Ve ben artık çok sıkıldım.
Gerçekten.
İktidar yaklaşık 18 yıldır bu ülkeyi tek başına yönetiyorsa ve askeriyeden, yargıya, siyasetten günlük hayata her şeyi değiştirmiş ve yeni bir kültür oluşturmuşsa bu konuda da oluşturabilmeli. Cumhurbaşkanına böyle bir soru dahi sorulamamalı ama diyelim ki soruldu Cumhurbaşkanı; "Eğer bir darbe olursa halkımız yine sokaklara dökülür" dememeli. "Böyle bir ihtimal dahi yok ve benim ülkemde o işler tarihin çöplüğüne atıldı" diyebilmeli.
Ben bu ülkede bu olayları konuşmaktan ve yaşamaktan yoruldum, sıkıldım. Siz sıkılmadınız mı? Bu ülkede daha huzurlu bir siyasi iklimde, hep birlikte, kardeşçe yaşamak istiyorum. Allah aşkına söyleyin çok şey mi istiyorum?
TARAFSIZ MI KALALIM TARAFTAR MI OLALIM?
Bizim ülkemizde insanlar bir tuhaftır. Ağzını açan hep iyiliklerden, güzelliklerden dem vurur ve insanların şu üç günlük dünyada neyi paylaşamadığını sorgular. Sonra belki aradan bir kaç dakika geçmeden bir gazete başlığı görür ve başlar o yazıyı yazanı yaftalamaya.
Herkesin ağzında iki sakız var. (Bu sayıyı istediğimiz kadar arttırabiliriz aslında) Biri tarafsızlık diğeri ise ifade özgürlüğü.
Tarafsızlık meselesi ile ilgili geniş ve özel bir yazıyı yazacağım ama kısaca ifade etmek istersem tarafsızlık, koca bir balondur. Öyle veya böyle, konuyla ilgili olumlu ya da olumsuz fikir bildiren herkes taraftır. Taraf olmak da öyle korkulduğu gibi kötü bir şey olmak değildir. Önemli olan körü körüne taraf olmamaktır. Futbol maçları için adına holigan diyebileceğimiz bu kesime, basın camiası için de taraftar diyebiliriz. Bir siyasi görüşün, bir partinin, bir devletin, her yaptığını doğru bulan kesim taraflı yayın yapıyordur. Günümüzde iktidara yakın olanlar için havuz, muhalefete yakın olan taraftar medya için, çamur ibaresi kullanılıyor. Hâlbuki iki tarafında birbirinden farkı yok. Buna biraz da mecbur bırakılıyorlar zira geçinebilmek ve yayınlarını devam ettirebilmek için başka şansları yok.
Önemli olan taraf olmak değil, objektif olmaktır. "Benim hırsızım iyidir" dediğiniz andan itibaren siz, bir gazeteci değil taraftarsınız. İçimizde de çok onlardan.
İfade özgürlüğü meselesi de öyle. Bizim gibi düşünenler ne derse desinler "İfade özgürlüğü" deriz de, bizim gibi düşünmeyenler o cümlelerin aynısını kursa küplere bineriz; "Vay! Efendim nasıl bunu söylersin, sen bunu nasıl yazarsın?"
Tarafsız olmakla objektif olmayı, ya da taraf olmakla taraftar olmayı birbirine karıştırmadan, karşımızdaki eğer kutsallarımıza ve namusumuza halel getirecek bir söz söylemiyorsa, ne düşünürse düşünsün ona saygı duyarak yaşayacağımız günlerin umuduyla, bu bahsi şimdilik kapatıyorum.
İDLİB HAREKATI BAŞLARKEN BİZE DÜŞEN
* Bu işi bir siyasi mesele haline çevirmeden, ülkemizin menfaatlerini ve mazlum insanları önceleyerek harekata destek vermek.
* Bölge insanının barış ve huzur için 'Bir Gece Ansızın Gelebilirim' diyen gönül erlerinin 'ayağına taş değmesin' diye dua etmek.
* Rus ayısına da ABD şeytanına da onları yavrularına da güvenmeden, tedbiri elden bırakmadan silkinip kendimize gelmek.
ACABA ÇOK MU AYIP?
* Bazı gazeteciler için, "Abim" demeden Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Zeydan Karalar'ı eleştirmek,
* Basın açıklaması ya da grup toplantısı yapacak başkan ve/veya siyasetçiler için, metinleri okuyarak kamera karşısına geçmek,
* En ufak bir şeyde sosyal medya linci yapanlar için, karşımızdaki insanların fikirlerine saygı duymak.