16 Nisan 2017 tarihinde yapılan referandum ile kabul edilen ve 9 Temmuz 2018 tarihinde yapılan seçimle uygulamaya konan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin aşısı tutmadı.
Bana kalırsa ben her zaman tek kişinin ülkeye hâkim olduğu bir rejimin daha doğru olduğunu düşünüyorum. Koalisyonların her zaman zararını gördük. Sadece biz değil bütün dünya da gördü. Hatta parlamenter sistemle idare edilen hala da gören birçok ülke var. Dolayısıyla Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni de hep destekledim ancak bu işin doğru bir şekilde temelinin atılamaması ve üç yılı aşkın süredir gerçekleşen uygulamaların ülkeyi daha iyiye ve daha güzele taşıması gerekirken daha geriye doğru götürmesi bu sistemle ilgili düşüncelerimi değiştirdi.
Koalisyonların olmayacağı dolayısıyla iyisiyle kötüsüyle beş yıl boyunca vatandaşın daha çok oy verdiği partinin ülkeyi yöneteceği ardından yeniden halkın onayının isteneceği bir sistem beklentisindeyken bugün gerçekleşen ittifaklarla koalisyon seçimden sonra değil seçimden önce kurulmuş oluyor. Bu da daha büyük bir sıkıntıyı doğuruyor.
Her işe olduğu gibi bu işe de kendi duygularımızı karıştırdık. Dolayısıyla şu an sistem bu kadar kısa bir sürede tıkanma noktasına geldi.
Ben kulislerde konuşulanları bu yazıda paylaşma niyetinde değilim. Çünkü çok uzun zamandır halkın gerçek gündeminin ötesinde bir siyasi anlayış var Ankara’da. Hem iktidar hem muhalefet kanadı bu krizi nasıl fırsata çeviririz derdinde ancak onların fırsat düşüncesi halk adına değil kendileri adına.
Uzun zamandır fiyat artışlarından yakınıyoruz hepimiz. Bugün almak istediğimiz herhangi bir ürünü yarına ertelediğimizde asla aynı fiyata alamıyoruz.
Rahmetli babam yaklaşık 40 yıl önce Suudi Arabistan’da çalışıyordu. O kesin dönüş yaptıktan yaklaşık yirmi yıl sonra o ülkede çalışmaya giden amcamın oğlu ile sohbet ettikleri sırada birkaç ürünün fiyatlarını sordu. Hiç birisi değişmemişti. Düşünebiliyor musunuz? Aradan yirmi yıl geçiyor ve temel ihtiyaç maddelerinin fiyatları değişmiyor.
Günümüz Türkiye’sinde ise her gün her şeyin fiyatı artıyor. Ev, araç vb. ihtiyaçları saymıyorum bile. Benim çocukluğumda emekli ikramiyesini alan bir kişi o parayla rahatlıkla bir ev alabiliyorken şimdi çocuğunun eğitimi için bile kullanamıyor o parayı.
Pandeminin etkisini görmezden geliyor değilim. Dünyada da bazı dengelerin değiştiğini de biliyorum ancak bu meseleyi sadece küresel bir kriz diye değerlendiremeyiz. Devletin sisteminin ne olduğunun ötesinde insanlarımızın da duygu ve düşüncelerinin değişmesi, o eski Anadolu irfanının kaybolması ve bireyselcilik akımı da bu sorunlarda etkili ancak ülkemiz özeline döndüğümüzde hükümetin artık hükmetmekte zorlandığını da görüyoruz.
İşte bütün bu sıkıntıların aşılmasının yolunu da toplumsal mutabakatta görüyorum. Açıkçası 2018’e kadar uyguladığımız parlamenter sistemin geri dönmesi, hiçbir şey olmamış gibi aynı sistem ile ülkenin yoluna devam etmesi çok daha büyük bir yıkım olur. O yüzden başta siyasi parti genel başkanları olmak üzere herkes üzerine düşeni yapmalı ve ülkeyi bu dar boğazdan çıkarmalı. Cumhur İttifakı partileri milletvekillerini sadece bir figüran haline dönüştüren, kararnameler ile ülkenin idaresine olanak sağlayan, istişare kültürünü rafa kaldıran bu sistemin eksikliklerini giderecek adımları atmalı. Millet İttifakı partileri de bugüne kadar bu ülkeye bir fayda sağlamamış ve neredeyse her on yılda bir askeri darbelere zemin hazırlamış parlamenter sistemi unutarak bu ülkeye yakışır, vatandaşı düşünen bir sistemin hayata geçmesine olanak sağlamalıdır.
Herhangi bir ittifaka mensup olmayan partilere ise daha büyük iş düşüyor. Çünkü onlar nispeten daha rahatlar. Asıl onların ortaya koyacağı performans hem önümüzdeki seçimde kendi geleceklerine dair olumlu bir adım olacak hem de daha doğru bir siteme geçmemizi sağlayabilecektir.
Bu haliyle Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin ülkemize verecek bir şeyi kalmamıştır. Herkes bir an önce elini taşın altına koymalı ve ülkemizin hak ettiği sistemi hayata geçirmelidir.