ABD’nin bir önceki dönem başkanlığını yapan Donald Trump görev süresi boyunca çok tartışılan işlere imza attı. Hem ülkesinde hem dünyada zaman zaman eleştirildi zaman zamansa en güçlü şekilde destek gördü. Trump Amerikalıların pek alışık olmadığı tarzda ülkeyi yönetti ve derin Amerika’ya adeta savaş açtı.
Bu savaş onun sonunu getirmiş olsa da bugün haklılığını ortaya koydu. Trump diğer birçok ABD Başkanı gibi kukla olmaktan ziyade kendi ifadesiyle Büyük Amerika’yı kurmak için tabir yerindeyse kafasına göre takıldı.
Görev süresinde en çok da egemen güçler ve para babalarıyla kavga etti. Dünyanın bir kaosa sürüklendiğini söyledi. Aslında kendi uygulamaları da bugün yaşanan kaosun bir başka versiyonuna doğru dünyayı götürüyordu hatta belki son seçimlerde yeniden başkan olsa bugün çok farklı konuları konuşuyor olabilirdik.
Başını Trump’ın da karşı çıktığı Amerika’daki derinlerin çektiği küresel çete bugün dünyayı görülmemiş bir felakete doğru sürüklüyor. İşin garibi emperyalistlerin böl, parçala, yönet taktiğindeki gibi her ülkeyi kendi içinde bölmeye ve kafasını çıkarmaya çalışanı da ekonomik anlamda yok etmeye çalışıyorlar.
Bütün bunlar gözümüzün önünde oluyor ve çok daha tuhafı bu durumdan Amerikalılar dahi etkileniyor. Amerika; tek kutuplu dünyadaki gibi güçlü olmanın derdinde, Çin; dünyanın yeni lideri olduğunu ilan etme gayretinde, Rusya; "Beni görmezden gelemezsiniz" derken hasta adam Avrupa Birliği; eski şaşalı günlerine dönme arzusunda. Geri kalan ülkeler de bir var olma ve kendini kabul ettirme savaşında. Bütün bu emperyal savaşlar yukarda sürerken aşağıda hepimiz eziliyoruz. Fillerin savaşında olan çimenlere oluyor.
Uzun zamandır konuşulan kimilerinin komplo teorisi dediği olaylara baktığımızda da durumun vahametini anlayabiliriz.
Peki, ne yapacağız?
Dünyanın ne yapacağı konusu biraz uzun ve çetrefilli bir mesele ve bence bu saatten sonra ne yapılırsa yapılsın kitlesel olarak bu oyunları bertaraf etmek çok zor. Ancak her ülke kendi adına alacağı önlemlerle bu sıkıntılardan en az hasarla kurtulabilir. Bu yüzden ben bu bölümden sonra bizim ne yapacağımıza odaklanmak istiyorum.
Benim çocukluğumda okulda en çok duyduğumuz cümle; "Türkiye’nin kendi kendine yeten dünyanın yedi ülkesinden birisidir" idi. O zamanlar tabi kentleşme çok az. İnsanlar köylerinde yaşıyor ve herkes üretiyordu. Zamanla hepimiz daha fazla kazanmak umuduyla şehirlere göçtük. Üretmekten çok tüketmeyi amaç edindik. İş beğenmedik. Aş beğenmedik. Hep daha fazlasını istedik ve bu hırs bizi bitirdi.
Yeniden ayağa kalmak için silkinip kendimize gelmemiz lazım.
Halk kendine gelecek. Daha çok üretecek. Tarlası olan tarlasını sürecek, yüksünmeyecek.
Devlet kendine gelecek. Hamasi nutuklar atmayı bırakacak. Mesele küresel bir mesele de olsa bunun altından kalkabilmek adına bir seferberlik ilan edip herkesi kucaklayacak. Vatandaşın üretmesini teşvik edecek. Ülkemde üretilen fındığın on kat fazla bedelle soframıza girmesine müsaade etmeyecek. Çaydan zarar etmemizin imkânsızlığını bilecek ona göre önlem alacak. Tarımın yanında hayvancılığı da geliştirecek.
Muhalefet kendine gelecek. Hükümeti eleştirirken iğneyi de kendine batıracak. Söylemlerine dikkat edecek. Vatandaşların sokakta değil sandıkta çözüm aramasını isteyecek.
Allah korusun ama bu ekonomik savaş fiili bir savaşa dönse bizim gidecek başka bir yerimiz yok. O yüzden birbirimize sahip çıkmalı ve daha sıkı sarılmalıyız. Sorunlarımızı kendi içimizde tartışıp çözebilmeli ülkemize yönelen her türlü tehdide hep birlikte karşı koyabilmeliyiz.
İşe ancak o zaman bu küresel kurtuluş savaşından galip çıkarız.