Doğduğunda evde bir bayram havası vardı.
O yöredeki bazı başka babalar eğer bir kız çocuğu olursa matem tutardı belki ama Merve'nin babası hayatında bundan daha müjdeli bir haber almamıştı.
Büyüdü Merve, okula başladı. Dersleri çok başarılıydı. Her dönem karnenin yanında bir belge daha getiriyordu.Annesi ve babası gurur duyuyordu kızlarıyla.
Başarılı bir eğitim hayatının ardından üniversiteyi kazanmış ve en sevdiği bölüme yazılmıştı. Hem de doğup büyüdüğü, hayallerinin şehrinde.
Atalarıyla ilgili daha fazla bilgiye sahip olmak istiyordu. Geçmişi araştırmayı, o insanların yaşayışlarını öğrenmeyi, onlarla birlikte yaşıyormuş gibi hayaller kurmayı, onlarla konuşmayı çok seviyordu. O yüzden başarılı bir arkeolog olmak istiyordu.
O sırada hayatının en kötü haberiyle sarsıldı. Hayatındaki en değerli varlıkları annesi ve babası art arda vefat etti.
Abisiyle birlikte, bir başına yapayalnız kalmışlardı koskoca dünyada. Babasının ve annesinin sözleriyle tutundu hayata. Resimlerine baka baka hazırlandı sınavlara ve yine başarıyla tamamladı okulunu.
Hemen iş hayatına atıldı. Gaziantep Müze Müdürlüğü'nde sözleşmeli olarak çalışmaya başladı. İşe ilk başladığı zamanlardaki heyecanına bakılırsa devlet dairelerindeki sözleşmeli personelin aslında sözleşmeli köle anlamına geldiğini bilmiyordu.
Askerde kıdem neyse devlette sözleşmeli memur oydu. Evin biricik kızı Merve, ne askerlik yapmıştı ne de ailesi onun elini sıcak sudan soğuk suya sokmuştu. Nereden bilsin kıdemi, köleliği.
Müze müdiresi bir gün yanına çağırdı Merve'yi. Daha önce görevden uzaklaştırılan sonra mahkeme kararıyla göreve dönen ancak başka bir kuruma gönderilen bir personelin üzerine zimmetli olan 9 bin eseri zimmetine almasını istedi Merve'den ancak ortadan bir sorun vardı; 9 bin eserden 100’ünün müze kayıt numarası bulunmuyordu.
Arkeolog Merve de kayıt numarası olmayan eserleri müze kayıt defterinde yer alan eserle karşılaştırdıktan sonra devralacağını söyledi. Müze yönetimi ise numarasız 100 eserin karşılaştırılması yapılmadan zimmet edilmesi için Merve'ye baskı uyguladı.
Merve hayatında ilk defa böyle bir olayla karşılaşıyordu. Öyle ya. El bebek, gül bebek büyüyen Merve ne bilsin kanun tanımazlığı, acımasızlığı, zulmü ve baskıyı? Ne bilsin Merve mobbingi?
Her gün müze müdürünün ihtarına maruz kalıyordu. "Atarım seni" buradan diyor müdire hanım Merve'ye. "Bitiririm memuriyet hayatını..." Yani erkeğin zulmünden illallah etmiş kadını bu kez başka bir kadın eziyordu.
Ne yapacağını bilemiyordu Merve. Kiminle konuşsa bir çözüm bulamıyordu. "Müdire hanımın arkası güçlü, Ankara'da çok 'dayısı' var" diyorlardı. Ya imza atacak ve olmayan, yani daha önce başkalarının 'hiç ettiği', 'zimmetine geçirdiği' tarihi eserleri zimmetine alacaktı yada kurumundan atılacaktı. Yani her hâl-ü kârda hayatı kararacaktı.
Ne yapacağını bilemiyordu. Kafasını toparlaması gerekiyordu. 1 (bir tek) gün izin istedi. Vermediler. Haftasonu geldiğinde abisinin evine gitti.
Hayattaki tek varlığıydı abisi. Ona sığındı. Anlattı derdini. Abisi sabır tavsiye etti. Öyle ya karşılarında sözümona devleti temsil eden 'böyyük' insanlar (!) vardı.
Merve başka bir odaya geçti. Bir kaç arkadaşını aradı. Konuştu. Onlar da çare bulamıyorlardı derdine.
Tanıdığı bir 'dayısı' yoktu ki kendisine arka çıksın.
Daha fazla dayanamadı baskılara Merve Kaçmış. Bir kağıt kalem aldı ve; "Ben yapmadım, masumum. Her yerde kameralar var. İzleyince göreceksiniz" yazdı ve bildiği tüm duaları okuyarak hayattaki tek sığınağının, abisinin evinde, sekizinci katın penceresinden attı kendini aşağı.
Daha 33 yaşındaydı Merve..Genç yaşında, asırları sırtlamış gibi yorgun bedenini boşluğa bırakırken son anda pişman oldu mu, yere düşene kadar geçen (bazılarına göre saniyelik Merve'ye göreyse bir kelebeğin ömrü kadar, 'ya da kendi ömrü kadar mı yazmalı' o uzun) zaman diliminde zihninden neler geçirdi bilinmez ama bilinen bir gerçek var; Bu olay bir intihar değil aslında düpedüz bir cinayetti.
Olayın ardından müze müdiresi ve iki kişi daha açığa alındı.. Yargılanacaklar. Belki bir iki gün belki bir iki hafta 'içeri' alınacaklar.. Belki bu hiç olmayacak.
Sonra büyük ihtimal delil yetersizliğinden salıverilecekler çünkü artık Merve yok, onlar da istedikleri gibi çarpıtabilecekler olayları. Merve'nin dirisine saygı duymayan ölüsüne mi saygı duyacak?
Sonra herkes kendi hayatına bakacak. Gülecek eğlenecek. Müdire hanım çocuk doğuracak (Belki de adını Merve koyar). Diğerleri de daha fazla yükselebilmek için 'dayı'larına 'yavşayacak'.
Ama sonra.. Sonra bir gün herkes gibi elbet onlar da ölecek. Merve Kaçmış ise sonsuza kadar yaşayacak.
Tıpkı yine Gaziantep'te yine bir mobbing yüzünden hayatına kıyan sözleşmeli Türkçe öğretmeni 25 yaşındaki Saadet Harmancı gibi..
Rahmet mazlumların üzerine olsun..
MERVE'NİN KATİLLERİ ARAMIZDA DOLAŞIYOR
Devlet kurumlarında torpile, rüşvete, adam kayırmacılığına, hatta hatta görevi kötüye kullanmaya bile alışmıştık (daha doğrusu alıştırdılar bizi) ama kimse kusura bakmasın artık yeter! Tacize ve mobbinge alışmayacağız, alıştıramayacaklar.
Zannedilmesin ki, Gaziantep Müze Müdürlüğü'nde yaşananlar istisnai bir olay. Aynısı birçok yerde yaşandı ve yaşanıyor.
Misal şu şehirde geçtiğimiz aylarda müze müdürü bir ameliyat geçirdi. Müdürün ölümden döndüğü o ameliyata neden olan sorunları bilen var mı?
Mesela bir kurum müdürünün, yanında çalışan bir sekreteri taciz ettiğini duydunuz mu?
Olayın hemen ardından o hanımefendinin görev yerinin değiştirildiğini, olay ortaya çıkmasın diye örtbas edilmeye çalışıldığını, kurum müdürünün diğer icraatlarını(!) da biliyor musunuz?
Ayyuka çıkan iddiaların ardından müfettişler görevlendirildiğini, kurum müdürünün taciz, ihaleye fesat karıştırma, rüşvet, kanuna muhalefet, görevi kötüye kullanma gibi suçlardan dolayı görevden alınmasının istendiğini ancak yine 'böyyük' adamların devreye girerek konuyu kapatmaya çalıştığını da duydunuz mu?
Tabi ki duyamazsınız. Çünkü yok ki öyle bir şey. Herhalde, üç günlük dünyanın makam ve menfaat hırsına kapılıp arsızı, hırsızı, tacizciyi koruyup kollayan, onlara arka çıkan makam sahipleri olduğuna inanmadınız değil mi?
Dikkat ederseniz iddia falan yazmadım. Bunlar uydurma şeyler. Ben uydurdum. Düpedüz yalan yazdım yani. Siz de ister inanın ister inanmayın.
Peki niçin yazdım? Nasıl yazdım? Bunu izaha gerek yok. Gördüğünüz gibi aldım telefonu elime, yazdım ama yazmamış da olabilirim. Yazmışsam yazmışımdır, yazmamışsam yazmamışımdır. Görünen köy uzakta değildir. Burada yazdık da sonradan yazmadık mı dedik? Bunlar bir takım uydurma laflardır.
Sahi ya ben bunları neden yazdım? Kim başlattı ulan beni yazmaya?
MERVE KAÇMIŞ 'CİNAYETİ'NİN HATIRLATTIKLARI
* 'Kadının beyanı esastır' saçmalığını hayatımıza sokup aileyi bitirenler, toplumun köküne kibrit suyu dökenler, Merve Kaçmış, Saadet Harmancı gibi kadınların beyanlarını neden esas almadı? Kim, kimden, neden korktu?
* Bütün bu yaşananlara rağmen, çoğu sonradan görme, liyakatsiz, iş bilmez, torpilli kişileri böyle önemli makamlara kim hangi saiklerle getiriyor?
* Müzeler bi araştırılsa diyorum. Bienvanter sayımı yapılsa. Gerçekten var olan tarihi eserlerle sadece kağıt üzerinde var olanlar bi ayrıştırılsa.. Nasıl olur?
* Merve Kaçmış ve diğer mobbinge, tacize ve her türlü baskı ve zorlamaya maruz kalarak hayatını kaybeden kadınların elleri ahirette kimin iki yakasında olur?