İlk olarak 2019 yılı Aralık ayında Çin’de görülen sonra hızla dünyaya yayılan ve nihayetinde 2020 yılı Mart ayı itibariyle ülkemize de ulaşan Covid-19 nedeniyle dünya karantinaya alındı.
Herkes önce ne olduğunu anlamaya sonra biraz da sevinerek bu yasaklara alışmaya çalıştı. Öyle ya evde biraz dinlenmek hepimize iyi gelecekti. Varsın hastalık hızla yayınsın ne önemi vardı ki?
Önemi sonradan ortaya çıktı. İşsizlik arttı. Üretim azaldı. Tedarik zincirlerinde sıkıntılar yaşandı. A'dan Z'ye her şeye zam üstüne zam geldi. Ekonomik olarak orta ve alt sınıftakiler çöktü.
Bu yazıda kişisel olarak yaşadığımız maddi ve manevi sorunlara girmeyeceğim. Zira o konulara bir girersek sayfalar dolusu yazsak yine de sözlerimizi tamamlayamaz, işin içinden çıkmayız. Sadece son iki yılda salgın hastalık, kalp krizi, aşı vb. nedenlerle kaybettiğimiz yakınlarımızı düşünürsek sanırım ne demek istediğim daha iyi anlaşılır.
Bu yazıda asıl bahsetmek istediğim husus kitlesel kayıplarımız. Mesela; Adana'da yaşayanların şehirle ilgili toplu kayıpları. Zaten şehircilik ve belediyecilik anlamında hem ulusal hem de yerel yönetim organlarından dolayı hep en talihsiz şehirlerden birisi olan Adana pandemiden de en çok etkilenen şehirlerden birisi oldu.
Daha pandemi başlar başlamaz tartıştığımız konuyu hatırlayın; Adana’da sahra hastanesi kuruldu mu kurulmadı mı? Hatırladınız mı? Genel Başkanlar düzeyinde bile konuşulan bir konu oldu bu mesele. Peki, Adana’ya ne faydası oldu?
Ardından tarım kenti Adana’da ürünler tarlada kaldı.
Sanayi kenti Adana’da fabrikalar ham madde bulamadı.
Turizm kenti potansiyeli olan Adana’ya turist uğramadı.
Millet aç kaldı. İşsizlik arttı.
Bütün bunların üzerine yatırımlar da yarım kaldı.
Şimdi haklı olarak; "Ne yatırım vardı ki? diye sorabilirsiniz. Zira belediyeler için mükemmel bir iş yapmama bahanesi oldu pandemi süreci. Neredeyse hiç birisinin ortaya koyduğu bir vizyon projesi zaten yoktu. "Bari zamanı değerlendirirler de kimsenin dışarıya çıkamadığı bir dönemde alt yapı çalışmalarını tamamlarlar. Böylece biz de; Pandemi sonrasında köstebek yuvasına dönen, havayı kirleten, insanların sağlığını tehdit eden, araçların alt takımları mahveden yolları görmeyiz" diye düşündük ama ne gam. Boş hayaller kurmuşuz. Millet sokağa çıkmaya başladı belediye ekipleri de çıktı. Yolları deştiler, her şey yarım yamalak öylece kaldı. Yazının başında belirttim ya yerel yönetimlerden yana zaten çok da şanslı bir şehir değildik ancak hükümetler de hep şaşı baktı bu kente.
Gelen idareciler durumu idare etmekten öteye geçemedi. Ne bir toplumsal mutabakat oluşturabildi ne de şehre bir katma değer ekleyebildiler. Sadece durumu idare ettiler. Hala da öyle yapmaya devam ediyorlar. Kasabadan, büyük şehre yönetici gönderirsen öyle olur. Hele ki bu şehir Adana gibi kozmopolit bir şehirse göndereceğin bürokratı iki kez düşünmen gerekir. Gelen basına bir iki güzel demeç vermeyi iş yapmak sandı.
Sonra? Sonrası yok! Aslında güzel projelerden bahsediliyordu şehrimiz için. Tarla balıkçılığı yapılacak, birçok organize sanayi sitesi kurulacaktı. Hastaneler yapılacaktı güney Adana’da. Hızlı tren gelecekti. Metro için destek olunacaktı. N’oldu o işler? Neden hala bitmedi 15 Temmuz Şehitler Köprüsü?
Allah var! Yapılana da yapılmadı demeyelim. Stadyum inşaatı onca yıl sonra da olsa yapıldı. Eski stadyumun yıkımı tamamlandı. Geçtiğimiz ünlerde Sayın Cumhurbaşkanı önemli yatırımların temelini attı, açılışını yaptı. Bunları hiç bilmiyor, görmüyor değiliz ancak yeterli görmüyoruz.
'Bir şehrin heyecanı, umudu, yarınlara olan inancıdır. Tarihi, kültürü, sanatı, sanayisi, tarımı ve ticareti ile geçmişten bugüne önemli bir yerleşim yeri olan Adana’yı, hep birlikte geleceğe hazırlamamız gerekirken bu yaşananlar bu şehre reva mı?
Her anlamda marka şehir olabilecek bu güzel kent bu yaşananları hak ediyor mu?
Bu yöneticiler hak ediyor mu bu şehri? Hadi hep yöneticilere atmayalım topu. Biraz da iğneyi kendimize batıralım. Bu iş adamları, bu STK temsilcileri, bu gazeteciler, bu insanlar hak ediyor mu bu güzel şehri? Siz hak ettiğinize inanıyor musunuz gerçekten bu şehri?