Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammed'e (as) hürmeten Mehmetçik denilen ordumuz elbette ki hepimizin gözbebeği. Bugün başta Ortadoğu olmak üzere gelişmemiş ya da gelişmekte olan ülkeleri durumu ortada. Eğer düzenli bir orduları yoksa ya da vatansever komutanları yoksa ülkeyi emperyalistlere peşkeş çektikleri ortada.
Uzağa gitmeye gerek yok. Bu güzel ülkede bile birilerinin 'bizim çocuklar' dediği nice hainler ihanetleriyle bu ülkeyi onlarca/yüzlerce yıl geriye götürdüler.
Bir asker millet olmakla övünen insanlarız. Eğer ülkemize yönelik bir tehdit varsa o tehdidi ortadan kaldırmak için canımızı bile seve seve veririz. Nitekim tarih bu kahramanları yazar. Kimisi paşadır o kahramanların, kimisi sütçü, kimisi bir ev hanımı kimisi de daha 15'ine yeni girmiş bir çocuk. Çok uzak geçmişten bahsettiğimi de sanmayın. Misal daha 4 yıl önce, 15 Temmuz 2016 tarihinde gerçekleştirilmek istenen hain darbeye karşı duran ve babasıyla birlikte şehit olan Abdullah Tayyip Olçok 17 yaşında değil miydi?
Biz de kahramanlar bitmez. Hem de her yaştan, her ırktan, hem kadın hem erkek bu vatan için ya şehit oldu, ya da şehit olmak için sırasını bekliyor.
Biz de maalesef hainler de bitmez. Kendi kişisel hırsları ve makama olan düşkünlükleri nedeniyle bu ülkeye ihanet eden, millete sırtını dönen hainler de çıktı, çıkıyor içimizden.
Az önce bahsettim, bu ihanetin en son örneğini 15 Temmuz'da yaşamıştık. Onun öncesinde 28 Şubat'ta ve diğer darbelerde.
28 Şubat döneminde henüz reşit olmamış genç bir çocuktum. Gazeteye yansıyan, televizyondan verilen haberler hiç iç açıcı değildi. Bir yanda görev yaptığı kısacık bir süreye rağmen ekonomik olarak çok önemli işlere imza atmış ve halkın refahını arttırmış bir dava adamı, diğer yanda doğup büyüdüğü, vatandaşı olduğu, ekmeğini yediği, kendisini yetiştiren ülkeye ihanet edip, kişisel hırslarına yenik düşerek egemen güçlerin kontrolü altına girmiş bizim rütbesini paşa bildiğimiz ama aslında birer maşadan ibaret olan şanlı ordumuzun üniformasını giymiş vatan hainleri.
Hani, 'Gençliğe Hitabe'de "memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler" diyordu ya, bu kez gaflet ve ihanet içinde olanlar iktidara sahip olanlar değil, iktidara sahip olmak isteyen batının devşirmeleriydi.
İnanabiliyor musunuz; kebapçılar örgüt elemanı, Kur'an-ı Kerimler örgütsel doküman olarak delil yazılıyordu. Sırf sakal bırakıyor ya da başörtülü diye insanlar dışlanıyor, asker oğullarının yemin törenlerinde tribünlerde bile oturtulmuyorlardı.
Hakkımızı helal etmiyoruz başlığıyla çıkan ama yazıda ne bir hakarette bulunan ne de bir iftira atan gazeteler panzerler eşliğinde basılıyor, gazeteciler hiç bir suç teşkil edilmeden hapse atılıyorlardı.
"Bin yıl sürecek" diyordu paşa görünümlü maşalar ve "demokrasiye balans ayarı" yaptıklarını ifade ediyorlardı. Başörtülü bir şekilde seçmenin karşısına çıkan ve milletten o haliyle oy alarak seçilen kadın milletvekilleri ya başını açmak zorunda kalıyor ya da dönemin başbakanının sözlü tacizine maruz kalarak adeta linç edilerek meclisten atılıyorlardı.
O zamanki kudretli paşalar, kendileri gibi kökü dışarıda suç ortağı hâkim ve savcılarla, hiç bir suçlarını ispatlayamadıkları insanları hapse attırıyor, hapse atamadığı insanların evlerine, çocuklarının okullarına baskınlar düzenliyor ve bir milletvekilinin vatandaşlıktan çıkartılmasını sağlıyorlardı.
Şimdi bunları anlatmak da, yazmak da kolay tabi ama o dönemlerde halı sahaya gidecek olsanız ikişerli gruplar halinde çıkmak zorundaydınız. 3-5 kişi bir araya gelse polis hemen önlerini kesiyor ve nereye gittiklerini soruyor, gruplar halinde dolaşmamalı için insanları uyarıyordu.
Hiç unutmuyorum, o dönemlerde kişisel gelişim kitaplarının rüzgârı esmeye başlamıştı. Ben de bir radyoda dj, programcı olarak çalışıyordum. Bir arkadaşımla birlikte bu kişisel gelişim kitaplarını yazan insanlardan o dönem en çok tanınanını Adana'ya davet edip, bir program düzenlemek istedik. 40 dereden su getirttiler izin vermemek için. Tabir yerindeyse anamızdan emdiğimiz süt burnumuzdan gelmişti. Hani biraz zorlasalar bizi de örgüt elemanı diye içeri atacaklardı ama o organizasyonu yapan iki kişi de henüz ergenlik çağında 18'ini yeni geçmiş evden işe, işten eve giden kişilerdi.
O günlerden bu günlere kolay gelinmedi elbet ama bunu halka, özellikle gençlere iyi anlatamayan bir iktidar var. Geçtiğimiz günlerde de yazmıştım; insanları dönem dönem çeşitli kavramlarla korkutuyor gücü elinde bulunduranlar. Bu dönemin iktidarı da; "Bak biz gidersek onlar gelir. O kötü günleri tekrar yaşarsınız" diyorlar. İktidardan nemalananlar ya da bir şekilde iktidardan beklentisi olanlar veya kazancını bu iktidara dayandıranlar, bir de azınlıkta da olsa o dönemi en acı şekilde yaşamış orta yaşın üstünde gerçekten samimi insanlar da bu koroya katılıyorlar. Onlar da genel olarak; "Pire için yorgan yakılmaz diyorlar." Eyvallah! Kimse o kötü günlere dönmek istemiyor. Eğer o kötü günlere dönmemek için bir bedel ödememiz gerekiyorsa, bunu 15 Temmuz'da da ispatladık, yine ispatlarız canımız bu vatana feda olsun. Ancak aklıma bir soru takılıyor; Tamam pire için yorgan yakmayalım ama o pireler bizim içimizde ne geziyor? Onları temizlemek için daha ne bekliyoruz?
Bu vesile ile başta o dönemin 'Savunan Adam'ı merhum Necmettin Erbakan ve samimi dava arkadaşları olmak üzere, maşaların egemenliğinden gerçekten vatansever paşaların egemenliğine geçmemizi sağlayan, bunu yaparken de milleti önceleyerek, millete hak ettiği değeri veren kim varsa rahmetli olanlarını saydı ve rahmetle anıyor, yaşayanları ise saygı ve hürmetle selamlıyorum. Yükümüz ağır, yolumuz uzun ama inanıyorum ki bu uzun yolun sonunda seferdeki bu millete zafer vaciptir. Allah yardımcımız olsun.
ISRARLA İSTEYİNİZ
Bugün mübarek Regaib Gecesi. İslam âlemi Peygamber Efendimiz (AS) zamanında kutlanmadığı halde sonradan ortaya çıkan bu gibi gecelere büyük önem veriyor. Regaib kelime manası olarak; "Bir şeyi arzu ile ısrarla istemek, onun gerçekleşmesi için çaba harcamak" anlamına geliyor.
Bu minvalde sadece bu gece değil her zaman ne isteyeceksek Allah’tan ısrarla istemeliyiz. Hatta "Ya Rabbi! Dilersen bana şunları, şunları ver" değil de "Ya Rabbi! Senden şunları şunları istiyorum. Bana bunları nasip et" diyerek O’nun büyüklüğüne ve şanına bizimse O'nun karşısındaki acizliğimize yakışır bir şekilde istemeliyiz.
Bu duygu ve düşüncelerle hem kutlu bir zaman dilimi olan ve bize Ramazan ayını müjdeleyen 3 aylarınızı hem de Regaib gecenizi tebrik ediyorum. Dualarınızda bu fakir kardeşinizi de unutmazsanız sevinirim.
VAR MISINIZ?
* Daha çok tefekkür etmeye
* Daha çok dua etmeye
* Daha çok okuyup, öğrenmeye
TEBRİK EDİYORUM
* Sistemden kaynaklı sorunlar nedeniyle bazen İsa'ya bazen de Musa'ya yaranamasa bile dur durak bilmeden, geceli gündüzlü çalışan Adana Valisi değil 'Adanalı Vali' Mahmut Demirtaş'ı
* Göreve geldiği günden bu yana dur durak bilmeden çalışan ve bugün güzel bir yurdun açılışına vesile olan Adana Müftüsü Hasan Çınar’ı
* Adana merkezde ve ilçelerde yaşanan sorunları kendi partisinden seçilmiş bile olsa belediye başkanlarına iletmekten geri durmayan ve çözümün takipçisi olan Adanalıları