Geçtiğimiz yılın 12 Nisan’ında 'Saadet'in Geleceğini Adana Belirleyecek’ başlığıyla bir yazı yazmıştım.
O yazıda kısaca; Milli Görüş’ün temsilcilerinden Saadet Partisi’nin uzun zamandır bir kırılma yaşadığını ve artık yeni bir dönemecin eşiğinde olduğunu vurgulayarak; parti içinde yaşanan guruplaşmaların en çok Saadet Partisi’ne zarar vereceğini yazmıştım.
Yazı yayınlandıktan sonra başlığın ve içeriğin çok iddialı olduğuna dair eleştiriler almıştım. Bu eleştirileri yapanlara kimin haklı olduğunu zaman gösterecek demiştim.
Saadet Partisi’nin en zor dönemlerinde elini taşın altına koymaktan çekinmeyen Mustafa Gözütok’un görevden alınma şekli partiye yıllarca maddi manevi emek vermiş insanları rencide etmişti. Daha sonra her ne kadar ailesi Adana’da yaşıyor da olsa şehirde pek tanınmayan Musa Ahmet Kaya’nın parti içindeki yönetim tarzı çeşitli rahatsızlıklara vesile oldu.
Aslında bakarsanız Musa Ahmet Kaya ile bir röportaj yapmış ve birçok kez görüşmüş birisi olarak şunu söyleyebilirim; Kaya, yeni bir heyecan ve farklı bakış açısıyla çıktığı yolda partiye kurumsal bir kimlik kazandırmaya çalıştı ancak iletişimdeki eksiklikleri ve sahada işlerin masadaki gibi yürüğünü bilmiyor olmasındaki tecrübesizlikleri parti içindeki kırılmayı derinleştirdi. Halbuki kendisini iyi anlatabilse partililer arasındaki birlik ve beraberliği sağlayabilse geçtiğimiz perşembe akşamı il kongresinde yaşananlar hiç yaşanmayabilirdi.
Kongre sırasında yaşananların Saadet Partisi’ne hiç yakışmadığını ancak kongreden sonraki açıklamaların havayı yumuşatma adına önemli olduğunu düşünüyorum.
Önce kongreyle ilgili bazı önemli bilgileri sizlerle paylaşayım; Biliyorsunuz Saadet Partisi gibi lidere bağlılığın öne çıktığı oluşumlarda genelde; Görev istenmez, verilir" anlayışı hakimdir. Lidere biat esastır. Şimdiye kadar da hep böyle oldu ancak Saadet Partisi’nin tepe yönetiminden bir gurubun partiyi yeniden dizayn etme projesi içerdeki seslerin daha üst perdeden çıkmasına neden oldu. Bu yüzden de geçtiğimiz yıl yapılması planlanan ancak pandemi nedeniyle ertelenen il kongresine partinin önemli isimlerinden Çelebi Keyhıdır başkan adayı olarak gireceğini açıklamıştı. Kongre ertelenip Keyhıdır da ciddi bir rahatsızlık geçirince bu sefer Ahmet Beyaz aday olarak öne çıktı.
Eski Başkan Mustafa Gözütok, Çelebi Keyhıdır, Mustafa Çekilarız, Osman Söyler gibi partinin ildeki duayenlerinin yanı sıra Çalışkan ailesinin de desteğini arkasına alan Beyaz, kongreyi az bir oy farkıyla da olsa kazandı.
Musa Ahmet Kaya’ya karşı çıkan Saadet Partisi Adana teşkilatı içerisindeki isimler partinin ele geçirilmeye ve mutlaka bir ittifak içerisine dahil edilmeye çalışıldığını vurgulayarak partinin özgül ağırlığı olduğunu, bu ağırlığın da alınan oy sayısıyla orantılı olmadığını bu yüzden de makam ve mevki hesaplarına girmenin doğru olmadığı görüşünde. Neye itiraz ettiklerini sorduğum partinin etkili ve yetkili bir ismi Necmettin Erbakan’ın bir sözünü hatırlatarak şöyle diyordu; "Bizim için Türkiye siyasetinde iki parti var. Saadet Partisi ve diğerleri. Biz Ak Parti’nin yirmi yıllık günahına da ortak olmayız, inançlarımıza "Orta çağ karanlığı" diyerek hakaret edenlerin yanında da duramayız."
Ahmet Beyaz ve ekibi kongreyi kazandıktan sonra Genel Merkeze bağlılıklarını bildirdi. Büyük bir ihtimal Genel Başkan Temel Karamollaoğlu ile de çok kısa bir süre içerisinde görüşecekler. Aslında Musa Ahmet Kaya ve ekibi de Ahmet Beyaz ve ekibi de Karamollaoğlu’na güveniyor ancak iki gurup da Karamollaoğlu’nu yanlış yönlendiren kişilerin var olduğunu düşünüyor. Ayrıştıkları nokta ise Karamollaoğlu’nun etrafında bulunan 'yanlış insan'ın kim olduğu…
Peki, bundan sonra ne olacak?
İki yol var. Birincisi; Genel Merkez seçimleri kabul edecek ve yola Ahmet Beyaz ile devam edip önümüzdeki seçimlerdeki performansına bakılacak.
İkincisi; Genel Merkez bu seçimi kabul etmeyecek ve Musa Ahmet Kaya’yı ya da daha kuvvetle muhtemel başka bir ismi Adana teşkilatının başına atayacak.
Hangi yol tercih edilirse edilsin. Saadet Partisi’nde taşlar yerinden oynadı. Tabir yerindeyse artık Pandora’nın kutusu açıldı. Dolayısıyla buradan sonra bir değişim ve dönüşümün önüne geçilemez. Adana’dan yakılan ateş başka yerlere de sıçrayacak.
Asıl soru, bu değişim ve dönüşümün nasıl ve ne zaman olacağı. Bunu da zaman gösterecek.