Bu toplumun en büyük sorunlarından birisi de farklı görüşlerdeki insanların birbirini anlamak için hiçbir çaba sarf etmiyor olmasıdır.
Zaten her konuda bilgi sahibi olan haklımız her zaman en iyiyi kendisi bildiği için eskiden olduğu gibi sadece din, siyaset spor değil şimdi her konuda ahkâm kesmeye başladı.
Zaman zaman sosyal medyada denk geliyor olmalısınız. Yıllarca emek vermiş, gecesini gündüzüne katmış ve bir konuda uzmanlaşmış, profesör olmuş insanlara bile iki paylaşım, üç – beş dakika kitap okudu diye akıl vermeye çalışan cahiller sürüsü ortalıkta dolaşıyor.
Bir ara bir teknik direktöre hangi oyuncuyu çıkarması, hangisini alması gerektiğini söyleyen memuru hatırlıyorsunuz değil mi? Öte yanda il müftüsüne din öğretmeye çalışan ergenler, bir yandaysa ömrü boyunca siyasi ilişkisi oy kullanmaktan öte geçmemiş ancak mevzu akıl vermeye gelince kimseye pabuç bırakmayan bu insanlar toplumun giderek yozlaşmasına sebep olduklarının farkında bile değiller. Öyle ki; toplumun yozlaştığını, cehaletin alıp başını gittiğini de hep bu insanlardan duyarsınız.
Son zamanlarda en çok konuştuğumuz konu kadın cinayetleri değil mi? Peki tabir doğru bir tabir mi? Diyelim ki tabir doğru peki bu duruma nasıl geldik?
Hafızamızı zorlasak toplumu derinden yaralayan ve kadına yönelik şiddetin adeta miladı olarak tanımlayabileceğimiz olayı düşünmeye başlasak eminim birçoğumuz Münevver Karabulut cinayetini bu meselenin başına koyar.
Televizyonların hayatımıza iyice girdiği, cinayet soslu Reality Showların her kanalda prime time denilen en çok izlenilen saatlerde yayınlandığı o dönemlerde ana haber sunucuları bile adeta birer sirk maymununa dönmüştü?
Kimisi okul çocuklarının Cuma namazı kılmak için camiye gitmesini sanki fuhuş baskını sunar gibi ağzını yaya yaya sunuyor, fuhuş görüntüleriyle ekran hayatı biten ama kırk yıldır üniversiteyi bitiremeyen kimisi algı haberlerle toplumu ayrıştırıyor, ne dendiği doğru düzgün anlaşılamayan kimisi işi iyice magazine vurarak utanmadan dört kişinin tecavüzüne uğrayan sekiz yaşındaki çocuğa "Yavrum! N’aptı amcalar sana?" diye sorabiliyor bir diğeri ise normal zamanda herhangi bir insan yapsa utancından sokağa çıkamayacak gafları her gece ekranlarda serdedebiliyordu.
İşte böyle bir ortamda vahşice katledilen Münevver Karabulut'un cansız bedeni bir magazin malzemesi oluyor ve aylarca herkes bu konuyu konuşuyordu.
Sonra ne mi oldu? Canı sıkılan dallama gücünün yettiğine; "Sonun Münevver gibi olur", "Ana haber bültenlerine çıkarırım seni" şeklinde tehditler savurmaya başlıyordu.
Ardından gelsin ölümler. Cinayetler, intiharlar.
İnsanların yumuşak karnını bulmuştu medya. Nerede bir adli vakıa varsa kameralar oradaydı. 2 dakikada verilecek haberler 22 dakikaya sündürülüyor ve ertesi gün herkes bir başka şiddet olayını konuşuyordu.
Sadece fiziksel şiddet mi? Bu durumdan nemalanmaya çalışan bir kısım kadınlar da çeşitli dernek adları altında birleşiyor ve eş, sevgili, çocuk, abi ya da baba demeden erkek üzerinde psikolojik şiddet uyguluyordu.
Medya olayları körüklüyor, sosyal medyanın yaygınlaşmasıyla yaşananlar daha da işin içinden çıkmaz bir hale giriyor ve sonunda hepimiz her konuda ahkâm kesecek uzmanlara dönüyorduk.
Gencecik bedenlerin intiharları üzerinden bile sosyolojik dram soslu muhalif kelimeler kurarak her türlü inancı elimizin tersiyle itiyor ve insanları gittikçe daha da yalnızlığa dolayısıyla intihara sürüklüyorduk. Birileri bunu bilinçli yapıyordu da diğerlerine ne oluyordu? Onlar da ideolojik körlüklerine kurban ettiler yavrularımızı.
Şimdi her geçen gün farklı nedenlerle gençlerimizin intiharlarına şahit oluyoruz. Neden biliyor musunuz? Çünkü kendi özümüzde var olan örfümüzden, âdetimizden, inancımızdan uzaklaştık. Bize dayatılan her şeyi kabul ettik. Reddetmemizi istedikleri her şeyi de reddettik. Sonunda kadın programlarında her gün biraz ağzımızı açıkta bırakacak ahlaksızlar normal karşılanır oldu.
Önümüzdeki hafta seçmeli derslerle ilgili son hafta. Konuyu gelin bir de bu yazdıklarım ışığında değerlendirin. Çocuklarımızın yüzünü onları seçmeli cinayet ya da intiharlardan uzak tutacak yola çevirin. Aksi halde "Bad-el harab-ül Basra" ne yapsanız kâr etmez.
Diyanete tavsiyem tuvaletlerden wc parası almaz, okullarda da wc ler pisleyenlerce temizlenme aşamasına gelir ve okul bahçelleirndeki jiletli teller kalkarsa sorunlara bakış açımda değişir inşallah