Ben, milli piyango bileti almadım bu yıl. Geçen yıllara nazaran sanki bu yıl fazla reklamı da yapılmadı. Yoksa bana mı denk gelmedi? Eskiden ana haber bültenlerinde haftalar öncesinden başlardı piyango haberleri. Her gün uzayıp giden bilet kuyruklarını, bir önceki yıl şanslı (!) bileti satan bayileri ve piyangodan çıkacak parayla gerçekleştirilecek hayalleri uzun uzun verirdi bültenler. Bir de o paraya neler yapılabilir haberleri. Çenemiz yorulurdu bir ay boyunca.
Ben, en son ne zaman milli piyango bileti aldım onu da bilmiyorum. Kendimi bu çekiliş işlerinde hep şanssız (!) gören bir insanım. Eğer çekilişe iki kişi katılmış ve o iki kişiden birisi bensem ikramiye kesinlikle diğer kişiye çıkar. İlkokul yıllarımdan en çok korktuğum şeylerden birisi hocaların sınıf listesindeki numarayı rastgele söyleyerek sözlüye kaldırmasıydı. Çünkü hepsi sanki rüyalarında görmüş gibi benim sıra numaramı mutlaka söylerdi. O yüzden hep çekilişlere mesafeli durmuşumdur. Belki de o yüzden milli piyango haberlerinden daha çok yılbaşı mönüsü ile ilgili haberleri izlerdim. Hindilerin başrolünü oynadığı yemekler ilgimi pek çekmezdi. O yüzden ben hindi yerine tavuk niyetiyle izlerdim enfes yemek haberlerini. Sobanın üzerindeki kestane çıtırdaması ve kokusu ayrıca çay ve kuruyemiş tabaklarının eşlik ettiği muhabbet hayalleri o haberlerin arasına karışır giderdi. Çocuktuk işte. Yemeyi de seven bir çocuk. Gerçi bilen bilir; Bu yaşa kadar getirdiğim en güzel hasletlerimden birisidir bu mevzu, övünmek gibi olmasın.
Ben, hiç milli piyango bileti aldığımı da hatırlamıyorum. "Nasılsa bana çıkmayacak. Züğürt tesellisi ile kendimi avutamam" falan diyerek değil. Belki de yine haber bültenlerinden etkilendiğimden. Bilet kuyruğu, yılbaşı sofrası haberlerinin yanına bir de; "Geçen yılın/yılların talihlileri şimdi ne yapıyor?" başlıklı haberleri izlediğim için. Aradan bir yıl geçmesine rağmen parasını almadığı söylenen insanlar varmış. "O parayı alsalar ne faizler kazanmış olacaklarmış. Almamışsa ya bileti yakmış ya da başına bir iş gelmişmiş" vb. efsanelerin dışında bir de eski yılbaşı milyarder (bir dönem öyleydi) ya da milyonerlerinin neredeyse hiç biri o paraları elinde tutamamış ya da para onlara saadet getirmemişti. E! O halde şimdi kim bilet alıp, gece yarısına kadar televizyon başında bekleyip sonra büyük ikramiyenin kendisine çıktığını öğrenecek? Günlerce ana haber bültenlerine konu ardından konuk olup parayı aldıktan sonra akraba, arkadaş sayısının doların artışından daha hızlı bir şekilde olduğuna kim şahitlik edecek? Düne kadar yokmuşum gibi davrananların bugün beyefendiymişim gibi zoraki kibarlıklarına kim katlanacak? Bir yıl boyunca bir ömür yaşamayacağın kadar sıkıntı yaşayıp bunu da göstermelik maddi kazançla kapatma derdiyle kim uğraşacak? Sonra o paralar suyunu çekince eskisinden daha sefil bir hayatın üstüne bir de her geçtiğin yerde ardından; "Şu ayakkabısının topuğuna basarak yürüyen adam var ya! Geçen senenin piyango talihlisiydi. Büyük ikramiye buna çıkmıştı. Parayı alınca evi İstanbul’a taşıdı. Yurtdışında gününü gün etti. Kahvaltıyı bir ülkede öğle yemeğini başka bir ülkede akşam yemeğini ise başka bir kıtada yerdi. Parayı tüketince buradaki gecekondusuna geri döndü" cümlelerinin muhatabı kim olacak?
Ben, bundan sonra da milli piyango bileti alacağımı hiç sanmıyorum. Devletin elindeyken güvenip de alamadığım şimdi özel bir şirketin işlettiği ve her yılbaşında farklı komplo teorilerinin ortaya atıldığı bir organizasyona güvenebileceğimi sanmıyorum. Hiçbir işimi şansa bırakmadım bu zamana kadar. Ne kazandımsa karşılığında bir bedel ödedim, hakkını verdim. Zaman zaman kaldırabileceğimden ağır olduğunu düşündüğüm bu bedellerin tamamının karşılığında bir alın teri, bir emek vardı. Hay’dan geldi ne geldiyse. Ben de Hu’ya göndermeye çalıştım elimden geldiğince. Yeni yıla hep bu düşüncelerle girdim. Eğer yeni yıla nasıl girersen sonraki yıl da öyle geçermiş inanışı doğruysa, o yüzden gerek evde olup ailemle geçirdiğim zaman dilimlerinde gerek alternatif etkinliklere katılarak değerlendirdiğimiz 31 Aralık gecelerinde hep kazanan ben oldum diye düşünüyorum. Sizlere de tavsiye ederim. Dayatılanlardan uzak durun. Olmasını istediklerini değil olması gerekeni yapın. Öyle yaşayın. Zira biliyorsunuz nasıl yaşarsak öyle öleceğiz. Nasıl ölürsek de o hal üzerine diriltilip hesaba çekileceğiz.
Ben, bu yazıyla yılın son yazısını yazmış değilimdir inşallah ama sona gelmeden yazmak istedim. Çünkü birçok zaman son pişmanlık fayda etmez. Gelin yeni yıla beşeriyetimizin farkında olarak girelim. Bu farkındalığı kazanırsak zaten gerisi kendiliğinden gelir.