5 yıllığına kenti yönetecek yetenekli, eğitimli, vizyon sahibi, kendini halka adayacak, parayı düşünmeyecek, 24 saat çalışıp of demeyecek, zengin-fakir ayırt etmeden herkese eşit davranacak, gönlü geniş başkanlar arıyoruz.
Gündemimiz anlaşıldığı üzere, marta kadar ekonomi ve seçimler olacak, ama arada bir de Akp’nin sansasyonel, din, Atatürkçülük, Osmanlılık üzerinden yaratacağı şok gündemler de ayrıca eklenebilir.
Çok partili demokrasi denemelerine geçtiğimiz, 1930’dan beri bu sıfatlara uyduğunu zannettiğimiz o kadar çok tercihi de bulunduk ki, milli piyangoda büyük ikramiye çıkma olasılığından daha zor, uygun adayı seçebilmek. Siyasi tarihimizde hedefi vurduğumuz, doğru adayı seçtiğimiz örnekler o kadar az ki, aslında bu da ülkenin gelişmişlik seviyesinin yansıması oluyor elbette. Halklar hak edildiği şekilde yönetilirler denmez mi zaten?
Seçimlerimiz, pazardan aldığımız “kelek kavun-karpuz” gibi. Pazarcının “kesmece” demesi, aldığınız karpuzun garantisi olmayacağı kesin, siz ona aldırmayın, zira kesseniz dahi, asla sizin “bu kelek” mırıldanmanız satıcı tarafından duyulmaz bile, “olur mu bu abim, kan kırmızı” diye karşı salvolarla, kazıklanma süreciniz tamamlanır. Acısı ne zaman yakar sizi, kesmecenin kerizlemece olduğunu, tabağa konulup sofraya gelince elbette, tabağı görünce soğuk bir yel, sizi yoklar geçer.. Bilirsiniz, kazıklandınız, ama artık yapacak bir şeyinizde yok. Şaşırmazsınız ama, alışkansınız çünkü, yaşadığınız ülkede adam kandırmak, dolandırmak sıradandır. Bu ülke“kandırılanlar” ülkesidir, küçüğünden, en büyüğüne kadar, kandırılanların çokluğu kandıranların sayısı hakkında da bize bilgi verir.
Bundan sonra maalesef elinizden bir şey gelmez. Kaderine razı olanlar ülkesidir burası aynı zamanda. Sabahtan akşama, yüzlerce kez duyarsınız, “buna da şükür” sözünü. Kaldı ki bu ülke de en zor şey, hak aramak, haklılığınızı ispat etmeye çalışmak. Her zaman tecavüze uğrayan kadındır aslında suçlu değil mi, mini eteğiyle masum tecavüzcüyü yoldan çıkartan? Adalet mülkün temeli diyen devlet dahi, önce sizi suç atıp, sonra da hadi suçsuzluğunu ispat et, demiyor mu?
Pazarcının 1 adet kelek karpuzla sizi kazıklaması, ahir ömrünüzde başınıza gelenlerle kıyaslandığında çok ufacık kalmıyor mu? Bitmez son bir kez dahalarla, “bi daha asla bu hataya düşmem” deyip, afiyetle yemediniz mi, kelek karpuzları?
Hangimiz, hayat sigortası, sağlık sigortası yaptık ve sonucundan memnun kaldık bu ülkede. Hangimiz ustaya peşin ödeme yapıp, istediğimiz kalitede hizmet aldık, tatsızlıkla bitmeyen kaç deneyimimiz var. Hangi ticari ilişkimiz, komşuluk ilişkimiz huzurla sürebildi, tatlılıkla bitti, teşekkürle son buldu? Devlet kurumlarına gidip, derdimizi anlattığımızda derman ve mutlulukla geri dönebildik. Almak kolay da, iade etmek bir malı, hizmeti ne kadar mümkün olabiliyor.
****
Ülke de siyaseti, pazarcının karpuz satması gibi, sigortacının poliçe satması gibi, sattım gitti, hayırlı olsun. Katolik nikahı gibi, geri dönülemez, tanrı buyruğu. Eve gelene kadar, yaşanana kadar her şey. İşin başında anlatılınla, yaşananlar nedense hiç birbirini tutmuyor.
Halka hizmet yarışında ki siyasetçiler, hakka hizmet yolunda ki dervişlerden, şeyhlerden daha cevvaller, daha kerametliler. Yapamayacakları, veremeyecekleri hiç bir söz, vaat yok. Deniz getirenden, sanayi devriminden, kültür devrimine vaat eden edene, tarımsal kalkınmadan, uzay teknolojileri vaatlerin bini bir para. Silikon vadisi halt etmiş, bizde ki politikacıların hayal ürünü projeleri, gerçekleşebilse teknolojide tarımda dünya devi olmamız işten bile değil.
****
Hayaller Paris, gerçekler Türkiye ama. Bu güne kadar neleri, kimleri seçtik, veya seçtiğimizi sandık. La Fontaine masallarında ki, dalda ağzında peynirle duran karga gibiyiz, kim sesin güzel dese, şarkıya başlayıp, peynirimizden olduk. Oy verip, verip durduk. Ne aldık sonunda, hüsran, mazeret.
Çıkmaz sokaklı, yılan gibi kıvrılan, şekilsiz bulvarlarla örülü, estetiksiz kibrit kutusu binalarla doldurulan kente, modern dediler, alkışlayıp oy verdik.
Dünya’nın en anlamsız, en ucube metro projesine, ulaşımda devrim dediler, oy verdik.
Çağdaş belediyecilik dediler, kaldırımları esnaf ve işportacı işgalinden kurtaramadılar henüz hiç biri.
Park yapıyoruz dediler, yeşil alan dediler, her yere beton döktüler, parklar işportacı garajı oldu.
1980 yılından bir fotoğraf bulup bakın, değişen ne olmuş?
Ben söyleyeyim, hiç...
Önümüze bir sandık konacak martta, geçmişi unutmadan, geleceği düşünerek oy kullanın, sloganlara takılmayın, adayları iyice araştırıp oy verin.