Bugün bana bir “dilekte bulun, tüm isteklerin gerçekleşecek” dense, “insanlara bunca yaşadıklarını unutturun” derim!
Ondan sonrası kolay…
Şekere, yağa, akaryakıta, elektriğe… Daha nicelerinin akşamdan sabaha değişen ederlerini unutmasını isterdim herkesin, bir günlüğüne de olsa…
Yoldayız, altı/ yedi kişiyiz, aracımızın kaptanı oğlum Emre’nin arkadaşı olduğunu söyledi; ne küçük dünya değil mi, ya da Adana, ya da Kozan…
Kozan Belediye Başkanı Kazım Özgan Adana basınını Kozan’a çağırıyor, araçtakiler yedi kişi, araç kaptanımız oğlumun arkadaşı…
Verime aç buğday/ mısır tarlalarının, portakal ağaçlarının arasından geçerek Kozan’a vardığımızda, “önce Dağılcak” diyor kaptanımız. Çevre yolundan Sırelif’e dönüyor, oradan Kozan Barajı…
Baraj ne aç duruyor ama… Mayıs ayının bitmesine ne kaldı, geçtiğimiz yılların yarısında daha. Bu aylarda yüksek dağların karları erirdi, ırmaklardan kıvrılarak baraja ulaşırdı!
Demeyim desem de, istemesem de; doğayı bozdular demeliyim ama…
Dağılcak’ın güzel günleri… Sular şırıl şırıl akıyor, çınar yaprakları dans edercesine/ kıvrak esintisini içinizde yaşatıyor…
Bugün güzel olsun… Dağılcak’ta her şey hazırlanmış, Kozan Basınında tanıdığım/ bildiğim yüzler de orada. Başkan Özgan, bulunduğu yerden kalkıyor “hoş geldiniz” demek için… Ardından diğer tanıdıklar… Kahvaltı masasının etrafında yerlerimizi alırken, sıralanmış masaların bir ucunda, Başkan Özgan’la yanyana oluyoruz…
Önce kahvaltı, ardından hoş geldiniz konuşması…
Kozan’dan söz ediyor, tarihsel dokusunu anlatıyor, yaptıklarını/ yapacaklarını sıralıyor; elbette yaklaşan Kozan’ın Kurtuluşu nedeniyle başlayan/ sürmekte olan etkinlikler anlatılanların içerisinde…
Başkan Özgan’ı yeterince tanıdığımı, işinde nasıl bir nitelik aradığını, neleri önemsediğini, nelerden kendini uzak tuttuğunu, görev yaptığı yerde nasıl bir iz bırakmak istediğini bildiğimi söylersem “yalan” olmaz!
Kozan’ı, Başkan Özgan’ın görev yapmadan öncesindeki süreci de biliyorum, Özganlı süreci de… Önsesinde Kozan’ın nasıl bir ilgisizlikle karşı karşıya olduğunu da biliyorum, sonrasında atıl olan birçok değerin anlamlandığını da…
Dağılcakta, biraz sonra varacağımız Kozan Barajı’nda bu sevimliliği göremezdiniz…
Kozan Barajı’nda, dinlenme yerleriyle birlikte tekne turları, salt dışarıdan gelenler için değil, Kozanlılar içinde oldukça önem taşıyor.
Kıyıları yemyeşil orman ağaçlarına dayanan, serin esintisiyle yüzleri/ gülüşleri yumuşatan, zakkumun renklerinin doğa ananın istediği biçimde dağıldığı, birçok dinlence kıyılarını aratmayacak denli varsıllığıyla Kozan Barajı’nı, anlatmakta söz yetmiyor!
Örneğin bu fotoğrafı sorsam, Ege ya da bir başka kıyı diyebilirsiniz; ama değil, Kozan Barajı…
Barajın ortasında, teknedeyiz…
Başkan Özgan, “şu anın önemini biliyor musunuz, barajın ortasında/ teknede, basın toplantısı yapıyoruz; bunun benzeri başka yerde olmaz” dediğinde, maviliğin yeşille buluştuğu, teknenin yüzerek ilerlediği bir ortamı düşünün isterseniz…
Dünü, öncesini düşünmeyin; insan öyle güzel şeylere, öyle doyumsuz varsıllıklara layık ki… Bunu engellemek isteyen tüm yollar kapansın, istemeyenin çorbaya uzanan kaşığı kırılsın; ne demeliyim ki başka…
Özgan şu an sürmekte olan etkinlikleri anlatıyor, olacakları sıralıyor da; soru öyle çok, yapılmak istenen öyle çok, bunları yapmak için çaba öyle çok ki…
Kozan’da öncelik sıralamasında bulunan öyle ürünler var ki; keçiboynuzu ile balın anayurdu olması, narenciyede ülke üretiminin yüzde yirmibeşini oluşturması, tarihsel dokusu, eşsiz doğası…
Saymakla bitmiyor, Başkan Özgan sırladığı her birinin arkasına yeni bir tanesini eklerken, yol üzerinde sıralanmış karavan gezicilerinin yanında buluyoruz kendimizi; hep deniz kıyılarını seçecek değiller ya…
Aşağı doğru uzanan çam ağaçlarının bittiği yerden başlayarak uzanan Kozan Barajını izlerken neler düşünülemez ki? Biz buraları bildiğimizden/ gördüğümüzden algılayamıyoruz demek ki; karavancılar anlatırken tutuldum kaldım bu güzelliğe bir daha, yeniden…
“Bu havayı, bu güzelliği, bu gülümseyen iklimi her yerde bulamazsınız” dedi!
Yukarı Çarşı, bugünlerde Bir Zamanlar Çukurova TV dizisinin çekim seti olarak da anımsanıyor. Kemerli işyerlerinin sıralandığı, kaldırımını turunç ağaçlarının süslediği bir çarşı… Bu çarşı yarım yüzyıl öncesinin önemli buluşma yeri, yirmi yıl öncesinin kuş uçmaz/ kervan geçmez ıssızlığına bürünmüş yeri, Başkan Özgan’ın tarihsel dokuyu canlandırma girişimiyle bundan on yıl önce umut ışığı yanarken, sonrasından gelen yönetimin umursamazlığı eskisine döndürmüştü! Bugün yeniden canlanması için çaba harcıyor!
Adanalı basın emekçileriyle yürürken görenler gülümsüyor, “nasıl” olduğumuzu soruyor, “ikramda” bulunmak isteyen var! Gruptan bir arkadaş, “bu ilgi dünyanın hiçbir yerinde görülebilecek bir şey değil, git şimdi deniz kıyılarına, değil ikram susasan su vermezler” dedi.
Yukarı Çarşıda görülebilecek en güzel yerlerden birisi de, yine Başkan Özgan’ın verdiği uğraşla gerçekleşen “Yöresel Ürünler Satış noktası”. Kapısından girerken daha o kokuyu alıyorsunuz… Turunç/ limon/ kamkat reçeli, harnup pekmezi, turunç ekşisi, kantaron yağı, zeytinyağı, limon/portakal/ zeytin kolonyaları, portakal sabunu… Belleğimde kalanlar bunlar…
Başkan Özgan, açıklamasında “Ermenilerle Fransızlar hem suçlu hem güçlü. Hocalı katliamını unutup Ermeni-Haçlı lobisi bizi algı ile soykırım yaptığımızı ileri sürüyor. Bizler de onların ilçemizde trükleri diri diri yaktığı tarihçilerce belgelendiği bu fırını ziyaretçilere açtık” diyor.
Yıl 1915, aradan çeyrek yüzyıl geçiyor, bir sivri dilli “soykırım” söylemini ortaya atıyor. O günden bu güne “soykırım” konuşuluyor. Acaba “soykırım” sözcüğünü nasıl tanımladıklarını sorgulayan oldu mu hiç? Burada “o” soruları soruyorsunuz, fırının önüne geldiğinizde…
Araç kaptanımız, belediyeden birkaç yetkiliyle Kozan Kalesi’ni tırmanıyoruz! Hani “nasıl bilirdiniz” derler ya, söyleyince “söyledi” oluyor! Başkan Özgan dönemlerinde kalede her tür iyileştirmeler yapılırken, bir sonrasında gelen silindir gibi üzerinden geçiyor! Kozan Kalesi’nin öncesini anlatmak bile istemiyorum! Dik yolu çıkarken araçla, yol kıyılarında banklar, hafta içi olmasına karşın öğle dolayında piknik yapanlara tanık olmanız olası. Yol kıvrımlı olduğunca da dar! Dikkatli çıkmak, aynı biçimde inmek zorundasınız! Bazı yerlerde, kıvrımları dönmek için ikilemeniz bile gerekse, son durağa vardığınızda Kozan’a dönüp bakmalısınız…
Betondan yapılar, çizgi gibi yollar, belli/ belirsiz insan hareketleri, geçen araçlar… Bir belediye yetkilisi “Kozan’ı buradan akşamları izlemek daha güzel” dedi; bilmez miyim?
İşte, Kozan Kalesi’nin doruğuna yakınsınız. Elinizi uzatsanız tarihi dokuya dokunacaksınız. Surlar, iri taşlardan çıkılmış duvarlar, en ilkel denilecek koşullarda nasıl yapıldığı konusu bugün şaşkın olmamıza engel olamıyor!
Burası bir düzlük değil, ulaşımı bundan onbeş/ yirmi yıl öncesine değin zorluklarla dopdoluydu. Kaynaklar Asurlular döneminde yapıldığını belirtiyor. Asurluların MÖ ikinle/altıyüzlü yıllarda bu bölgede yaşadıkları düşünülecek olursa…