Trafikte, kapıları “kaytan” iple bağlanmış araç görmüyor musunuz? Adana’da, halk otobüsünün “çıkış” kapısında “arızalıdır, önden ininiz” yazısını gördüm! Kent içinde “yol kısadır” diye verilen ödün, şimdi Adana/ Kozan arasında yaşandı işte! Bir aracın, düz yolda, neden “doksan derece” dönüş yaptığını, neden böyle bir dönüşle “suçu” olmanın da cezalandığını düşünüyorum işte!
Mustafalar’dan çıkarken araç içinde kazaya tanık olmanın etkisi sürüyordu! Ne olmuştur, yaşamını yitiren var mıdır, aracın öyle/ birden dönmesi araçtan mı yoksa sürücüden mi kaynaklanmaktaydı? Yine bir şeyler var ama… Jandarma araçları, “kaza yeri” aracı üst lambalarını yakarak geçtiler! Ne denli mantıksız gelse de ambülans olsa “yaralılar” için olduğunu, İmamoğlu Devlet Hastanesi’ne götürdüğünü düşüneceğiz de… Araçlar gidiyor! Uzakta bir kalabalık! Yaklaştıkça görülüyor… Bir büyük göbeğin üzerine çıkan bir araç/ iki tekeri yolda, sağ yanda yolun dışına çıkmış bir araç, göbekteki aracın içinde sıkışan kadının şaşkın bakışı, yolun sağında toplu kadınlar; dirseğini tutanlar/ elini başına alanlar/ dizini ovalayanlar…
***
Yaşamın içinde sağlık, yaşamın içinde acı varsa “bayram” yaşamak… “Bayram” denilince abartıyor muyum acaba? İnsanlarda sevinç, erinç, gönenç, acısızlık görme istemek ya da acıları “en aza” indirmek olası değil mi? Kazaların nedeni nedir; bilinçsizlik mi, hırs mı, daha çabuk orada olayım mı, toplumsal belirsizlikler mi, eksik uygulamalar mı, dikkat dağınıklığı mı, denetimsizlik mi, anlaşmazlık mı? “Yeter ki ‘soru’ ortaya konulabilsin, her şeyin yanıtı bulanabilir” tezini benimseyenlerdenim!
Sayılan soruların “tamamı”, eğer varsa eğitimle aşılabilir, onbeş/ yirmi yıllık bir süreçte bambaşka bir kuşak ortaya koyulabilir, yaşanan sorgulatılabilir, hırsın/ bencilliğin önüne geçilebilir, haklara saygı yaşam biçimi olabilir, topluma zarar verici etmenler yaşamın içinden ayıklanabilir, dogmatik korkular yerine birlikte yaşamanın “erdemi” yolda/ sokakta/ trafikte anımsatılabilir!
***
Özellikle bayramda, uzun dinlence günlerinde yaşanan, birçok can ocağını acıya bürüyen trafik kazaları için onyılı aşkın süre önce gerçekleşen bir uygulama vardı! Onlarca insanımızın yaşamını yitirdiği bir dinlence süreciydi! Araç sürücülerine “gündüz far yakma” çağrısı yapılmıştı. Özellikle kentlerarası yolculuk yapan araçların birçoğu da uymuştu’
Uygulama dünyaya yabancı değil! Kuzey Avrupa ülkelerinde “gündüz far yakma” zorunluluğu olduğu belirtiliyor! Ülkemizde bilim insanları kapalı, sisli, yağışlı havalarda algılamayı kolaylaştıracağından dolayı, far yakılması durumunda birçok kazanın önlenebileceğini de ileri sürmüştü o yıllarda! Yapılan bir araştırma sonucuna göre de, uzun yolda gri araçların uzaktan/ asfalttan ayırmanın güç olduğu, ancak farların açık olması durumunda güneşli havada bile görünmesini sağladığı biçimindeydi!
***
Biri gözlerimizin önünde, diğeri yol üstünde gördüğüm kaza sonrasında “bayram” nasıl yaşanabilirse öyle yaşadık! Salt izleyici bir toplum olduk; sormadan, araştırmadan, orada görüp/ orada bırakan bir toplum! Şarkıda söylendiği gibi “bir şeyler yapmak” gerek! Öğrencilerin “eğitim müfredatının” altından girip/ üstünden çıkan “akıl” bunlara “boşalttığı” alanların içinde bir yer açmalı!
Bu çok önemli, kimsenin doksan derecelik açıyla bir “deli” aracın karşılarına çıkmayacağının bugünkü koşullarda güvencesi yok; var diyorsanız, yolunuzu böyle sürdürün!