Geçtiğimiz hafta gerçekleşen halkoylaması gerek ülkemizde, gerekse dış ülkelerde ‘önümüzü’ aydınlatmak yerine daha da ‘kuşku’ duyulur yöne sürükledi!
Bunu tek tek anlatmaya gerek yok! Ancak bir kaçını bir çırpıda söylemek olası: İktidarın eşit olmayan koşullarda, devletin tüm olanaklarını kullanarak alanlara inmesi, Muhalefetin buna karşın sıkça engellemelerle karşılaşması, OHAL’in baskı oluşturması, Referandum oylaması sonrasında mühürsüz oyların ‘geçerli’ olacağı açıklanması Muhalefetin, mühürsüz oyların ‘geçersiz’ olduğu gerçeğini yüksek mahkemeye taşımak istemesine daha ilk andan başlayarak çarpıtıcı açıklamalar…
Bir de yüz yüze olunan sorunlar var: Hangi sektörü konuştursanız ‘ekonomik’ daralmadan söz ediyor. Yabancı yatırımcıdan ses çıkmıyor. Sokaktaki insanın sosyal, can güvenliği, yaşam, eğitim benzeri korkuları. Havaların ısınmasına karşın ‘tatil kentlerinin’ turizm beklentisindeki karmaşa…
Tüm bunları ülkemiz içerisinde yaşanıyor… Tüm bunlar ülkemiz içerisinde yaşanırken ‘biz birilerini izlerken’, ‘birileri de bizi izliyorr’! Biz birilerine ‘iç işlerini düzelt’ derken, birileri de kalkıyor bize ‘yanlışların var’ diyor! ‘Bizi izleme’ ‘biz kimseyi izlemeyiz’deme özgürlüğümüz, ya da başkaldırmamız yapılan anlaşmalar gereği olanaksız! Dünyada, kara parçası üzerinde birlikte yaşıyor olmamız nedeniyle; yeri geldiğinde ortaya çıkan ‘yanlışların’ toplumsal yaralar açmaması, yaranın etrafa yayabileceği etkilerin önlenebilmesi için, ‘izleyenler’ tarafından uyarılmalar zaman zaman yapılıyor…
Geçtiğimiz günlerde, Strasbourg’da Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi’nde(AKPM) “Türkiye’de demokratik kurumların işleyişi” konulu bir oturum yapıldı. Oturumda, ülkemizdeki referandum süreci ile birlikte ‘terörle mücadeleden’, ’15 Temmuz’a değin birçok olay sorgulanarak oylandı.
Oylamada, büyük çoğunluk ülkemiz için ‘siyasi denetim’ süreci kararı almasıı. Bununla birlikte Avrupa Birliği müzakeresinin askıya alınması… AGİT gözlemcilerinin, anayasa değişikliğine ilişkin referandum sonucunu değerlendirmesinde “ ‘Türkiye referandumu, eşit olmayan koşullar altında yürütüldü’ kanısı…
***
Tüm bunlar yaşanırken ülkemizde borsa yükseliyor, dolar-altın düşüyor! İnandırıcı mı? Ye iç takma kafaya Ben hep şunu düşünürüm: Çocukluğumuzda salpa, avurtları çökmüşlüğü bırakın; hafiften eti ele gelmeyenlere, 'kötülenmişsin' gözüyle bakılırdı!
İlle de bir yanlarından, biraz fazlalıkların olacak! Tuttun mu 'çimdiklenecek' bir yerlerin bulunabilecek! Elbette sarkık, çuvallamış, dağılmış bir vücut yapısı değil ama ne bileyim işte, birazda kilo olacak! Şimdi her şey yasaklar üzerine kurgulu...
Ben bunu ne anlıyorum, ne de her yiyeceğe 'bir şeyler söyleme' konusuna uymayı doğru buluyorum! Şunu yeme! Şunu içme! Şu kadar yaşa! Yemek, içmek için yaşa; oldu ya! Tuz yeme, şeker yeme, un yeme, sigara içme... Yat kalk ot ye! Ben şunu derim: yaşamak için yemek zorundasın arkadaşım. Onu da yiyeceksin, bunu da içeceksin. Bir şeyleri kendine yasaklamak yerine, 'tadında bırakmayı' başarmalısın! Var olan tadları yaşamadıkça, yaşamışta sayılmazsın...
Bakın şimdi bir haber, aslında bir başka birşey; haber de değil. Başlık şu: kadında erkek tipi göbeklenme tehlikesi... Yağ biriktirecek besinleri acımasızca alıp, sonra da yan gelip yatılırsa, sonra da üç adımlık yollar bile motorlarla sağlanırsa; olacağı erkek için de, kadın için de budur!
Başka ne beklenir? Önlemler sıralanmış yazının altına... Akşamları şarap içilecek, o da buz ile soda eklenerek... Akşam geç saatlere kadar, bir de öğle saatlerinde alkol alınmayacak! Yemekler hafif olacak, yemek sonraları yürünecek. Karpuz, üzüm, incir gibi tatlı meyveler az yenecek.
Sıkça bol su içilecek. Uykusuz kalınmayacak listede yemekten başka her şey var... Çevrenize bakın bir; büyüklerimizin deyimiyle 'kupkuru' yüzlü insanları görünce 'iyisin, kilolarını atmışsın, göbek de yok, oh ne güzel birşey de yemiyorsun, bir dilim ekmekle akşam ediyorsun, yürümüyor-arabanla geziyorsun, ne mutlu sana' kültürünün yaygınlaştırılmaya çalıştırıldığını görmüyor musunuz?
Üç günlük dünya/ durmasını bilerek ye arkadaşım. Gez/ toz en önemlisi; topuksuz ayakkabılarla. Yememeyi-içmemeyi/ takma kafaya...