Bir ülkenin gelişmişliği önce eğitim, ardından sağlıkla anlam kazanır...
Eğitimsiz toplumların insandan başlayarak; sağlık, doğa, bilim, sanat, çevre benzeri ‘genel’ konulara bakışı, irdeleyişi, sorgulayışı da ‘farklılıklarla’ doluduğunca; kendine karşı ödevlerinde de aynı koşutluk vardır. Eğitime, sağlığa ayrılan ‘pay’, o ülkenin gelişmişliğiyle de ilintilidir.
Taş yığınlarına, yağmaya, talana, gösterişe, makyaja, ranta, pembe düşlere ayrılan ‘paya’; susuş, sessiz kalış, ‘bana dokunmayan yılan bin yaşasın’ deyiş, ‘gelen ağam, giden paşam’ üzerine kurgulanış bile ‘eğitimin’ iğdişleşmesinin kanıtıdır!
Sağlıkta olanlara karışmayış, denilenlere uyuş, karşı gelmeyiş, yanlış bulguya başkaldırmayış, salt hastane binasının yapılmasını ‘hizmet’ sanış, gelecek kuşağın ‘tutu’ altında bırakılmasına izleyici kalış... Eğtimsizliğin bulaştırdığı hastalık...
***
Özellikle son yıllarda ‘sağlık’ denince yeni yükselen hastane binalarından, özel sağlık kurumlarından, acildeki hasta karşılamalarından çokça söz ediliyor! Koca koca arsaların içerisine, koca koca binaların dikilmesiyle oluyor mu bu iş?
Şunu da ekleyelim; Hastaneyi yaptınız, içini de makinelerle doldurdunuz; iş tamam mı? İsparta, Mersin Yozgat’ta ‘Şehir Hastaneleri’ yapılmış ya; Şimdi Adana’daki açılışa hazırlanıyor. Bu arada Mersin’den gelen ‘hoş olmayan’ olaylara sa tanık oluyoruz...
Cumhuriyet Gazetesinden Çiğdem Toker şunları yazmıştı ‘Mersin Şehir Hastanesi’nin açılışı ardından: Finansman doğasında, hastaya öncelikle turist/ müşteri odaklı kanımlayan bir anlayış yatıyor. Devletin şirkete ‘hasta sayısı’ garanti ettiği haması nutuklarla gizleniyor.
Yatak başına düşen kapalı alanın (Mersin’de 260 metrekare) gereksiz büyüklüğünün maliyeti ne kadar şişirildiği saklanıyor. Şirketlerin, her alanı işletip gelir sağlayacağı gözden kaçıtılıyor; bu hizmetleri verdiği için devletin şirkete ayrı bir bedel ödeyeceği de...
Neler oluyor böyle ‘sağlık’ adı alıtında? Hastayı ‘turist-müşteri’ odaklı algılamak, Hastaneyi yapan şirkete ‘hasta sayısı’ güvencesi vermek, Yatak başına düşen büyükülüğün şişirilmesi, Şirketin ‘her alanı’ ranta dönüştürmesine olanak, Şirkete ‘hizmetleri’ karşılığında ödenen bedel...
Ülkemizde verilen eğitimle ‘bu’ sorulara yanıt verebiliyor muyuz?
***
Bir kaç yıl önceydi... Kozan Devlet Hastanesi’nde açılan bir bölümün tanıtımı açılışına çağrılmıştım... Gitmemiştim ama, gazete köşemden ‘bölümü, makinelerini, çözümünü’ yapacak ‘eğitimli’ biri var mı diye sormuştum.
Anımsadığımca, uzun aylar ne bölüme hasta alınmış, ne de anlayan biri bölümde bulunmuştu! Adana Şehir Hastanesi’ni değerlendiren Tabib Odası Başkanı Doç. Dr. Ali İhsan Ökten şöyle diyor: Şehir Hastanesinin adı neden ‘Şehir Hastanesidir’?
Çünkü devlet hastanesi değildir. Şehir hastaneleri, bedelsiz olarak şirketlere tahsis edilen Hazine arazileri üzerine şirketler tarafından yapılır. Bu hastanelerde Sağlık Bakanlığı kiracıdır. Mülkün sahibi olan şirketlere Sağlık Bakanlığı en az 25 yıl boyunca kira ve bina bakım parası öder. Halkımız borçlandırılarak geleceklerine ipotek konulmaktadır.
Şehir Hastanesi ihalesini alan firmalara %70 oranında doluluk garantisi verilecek. Devlet, kamu arazisine yapılan hastane için 25 yıllık kiralama ve 30 yıla yayılan borçlanmalar yapacak. Yıllık kira bedelleri birkaç yılda temel yatırım bedelini karşılayacak olması, devletin çok yüksek miktarlarda kira tutarını konsorsiyumlara, şirketlere ödeyecek olması, ticari alan gelirleri firmaya bırakılacak.
Sorular: Şehir Hastaneleriyle yatak sayısı artar mı? Şehir Hastaneleri kaç liraya mal oluyor? Şehir Hastanelerinde sağlık hizmetlerini devlet mi yürütecek? Finansman nasıl sağlanıyor? Patron kim? Sağlık çalışanlarının ekonomik ve özlük hakları ne olacak? Sağlık hizmetleri nasıl bir konuma gelecek? Ulaşım ve çevre nasıl etkilenecek? Şehir Hastaneleri halkın sağlığı için mi, sermayenin sağlığı için mi tasarlandı?
***
Ülkemizde sürdürülen sağlık anlayışını değerlendirebilmek, üstelik ‘eğitimin’ alt-üst edildiği bu süreçte ne denli olanaklı olduğunu düşünüyorum!
En başta, üçüncü köprüde şirkete ‘geçiş sayısında verilen güvence’ gibi, ‘sayıya ulaşılmadığı’ durumlarda devletçe karşılandığı herkesçe biliniyor! Benzeri ‘Şehir Hastaneleri’ için de geçerli olacak... Örneğin şirkete nedenecek ki, ‘her ay sana yirmibin hasta’, ‘karşılanmayan her hasta için de sana şu kadar bedel...’ Eğitimde her yıl güç yitirişimizi bu imbikten geçirelim...
Peki, ‘bir ayda gelecek hasta bilinebiliyorsa...’ Sorum: Bu aç gözlüler mi hasta ediyor insanları yoksa?