Devlet Bahçeli’nin, geçmiş yıllarda etrafını sarmalayan gençlere ‘elinizde silah değil bilgisayar olsun’ iletisi, baştan tırnağa sarsmıştı beni.
Magandalığı, hoyrat bakışmaları bırakıp bilgiye dönüşümün temeli olması bakımından sevinmiştim. Tüm liderlerin de, aynı iletiyi yanlılarına söylemesini beklemiştim.
Şiddetin, çaylak kavgaların yerini (ne bileyim işte), evrenin bilinmeyenlerini öğrenebilmek için yarışılır, diye düşünmüştüm. Futbol maçlarının ardından atılan silahlar susar sanmıştım.
Çocukların balkon dinlentisi engellenmez, düğün alanları halaysılanır, okul önleri çiçeklenir, bilgi edinmenin erdemliliği taçlanır diye beklemiştim… Çok muydu ki?
***
Canlar aşkına, insanlar aşkına, güzellikler aşkına, özlemle beklenen güzel yarınlar aşkına; bu ülkenin özene-bezene yetiştirdiği, güzellikler beklediği, kendinden değerler kattığı aydınımız, askerimiz, düşünenimiz, dinamik beyinlerimiz, bu ülke için onurla savaşanımız cımbızla ayıklanırcasına koparılıyor aramızdan.
Bir yerlerde çocuklar, bir yerlerde eşler, bir yerde ana-baba, bir yerde bu ülke kimsesizleşerek… Kaç yıl oldu bilmiyorum, bir iktidar milletvekili ‘toplumu silahtan soğutmanın hiçbir anlamı yok’ demişti…
Acı değil mi?
Kan kokusundan bu denli hoşnut; bu denli Hadi okumakla, toplum yönetimiyle hiç ilgisi olmayan birinin bu sözleri söylemesini duymazlıktan gelelim, rafa kaldıralım, saklayalım, gizleyelim, ya da umursamayalım ama işin içinde bir milletvekili oluşu nedeniyle yerimde duramadığımı anımsıyorum…
***
İlköğretim öğrencilerinin ceplerinde muşta-bıçak, liseli büyüklerinin elinde silah! Nerde yaşadığımı düşünürken delleniyorum, istem dışı. Bilimin, yasanın, hukukun, bilginin olmadığı bir yer ne zaman oldu yaşadığımız topraklar? Ne zaman Teksas özentili söylemler uluorta söylenir oldu?
***
Biliyor musunuz, bir de ne varmış? Ben bilmiyordum! ‘Yaşadığımız toplumun gerçekleri farklı’ imiş! Biz, yaşadığımız toplumun gerçeklerini bilmiyor, ya da yadsımakla uğraşıyormuşuz! Düşünüyorum… Yaşadığımız toplumun gerçeği ne? Birlikte düşünelim: Gerçeğimiz ne?
Bizi işsiz bırakan patrona silah çekebiliriz örneğin!
Ya da karnede düşük not veren öğretmene, ya da yolda yürürken bilmeden çarpan birine, cafede gözü üzerimize kayan uzun boylu adama, oruç ayında kuytuda karnını doyurana, pantolon giymiş sokakta gezen kadına, eleştirine, bizim gibi düşünmeyene, ne bileyim işte tuttuğumuz takımı yenen takımın taraftarına, istediğimiz malı borca vermeyen satıcıya, bize kötü diyen gazete yazarına!!!
Neden mi? Bunlar bizim gerçeğimiz çünkü! ‘Bizim gerçeğimiz’ üretmek değil, bilgi edinmek değil, yaşamı kolaylaştırmak değil, işsizliğe çözüm aramak değil, uygarlaşmak değil…
‘Bizim gerçeğimiz’ magandalığı, hoyrat bakışmaları yaygınlaştırmak! Öyle mi?
***
Bir öğretim yılının sonuna geldik. Yaz boyu kimi öğrenciler aileleriyle yaylalarında, denizlerinde dinlenmeye çalışırken; kimi de yaşamın içinde bulacak kendilerini.
Yaşama tutunabilmek adına, yaşamlarını sürdürebilmek adına çalışacaklar. Aile ekonomilerine katkı koyabilmek adına çaba harcayacaklar…
Elinde işi, elinde ekmeği, elinde yarını olanın ‘geleceğini’ korumak için uğraş vereceği unutulmaması gerekir. Elinde bilgisayarı, elinde bilgisi, elinde ütopyası olanın ‘geleceğini’ var etmek için ortaya koyacağı gücün unutulmaması gerekir.
Elinde silahı, elinde mermisi, elinde kurşunu olanın ‘geleceğini’ kana bulayacağı da unutulmaması gerekir. O iletiyi yinelemek istiyorum: Elinizde silah değil bilgisayar olsun…
Not: Doğru kullanılmadığında bilgisayarın da nasıl bir silah olabileceği bir başka yazıya…