Ödüllü biliminsanı Aziz Sancar'ın, sosyal medyada beğeni toplayan bir paylaşımı var. Sansar, paylaşımında şu söze yer veriyor: Hiç çalmadım, günah olduğu için değil, karaktersizlik olduğu için. Muhtaçlara yardım ettim, sevap olduğu için değil, insan olduğum için. Hiç rüşvet almadım, karam olduğu için değil, etik olmadığı için. Yani, insan olmak için önce vicdanımız olmalı!
Akp’li Hulusi Akar’ın “eğitim” konusundaki sözleri üzerine Sancar’ın dediklerini yeniden anımsadık. Akar, konuşmasında “Eğitimin amacı bir Allah korkusu iki kuldan utanmak. Eğer çocuklarımıza Allah korkusunu verirsek, Allah'tan korkmayı, kuldan utanmayı verirsek, dünyanın her yerine gitsin bu çocuktan korkmayın. Eğer verilmezse ateistle mi deistle mi uğraşacaksınız? LGBT ile mi uğraşacaksınız? Uyuşturucuyla mı uğraşacaksınız? Şaşırırsınız, şaşırırsınız” dedi.
***
“Korku” sözcüğü, “saygıyla” karıştırılıyor kanımca! “İnsan olmanın” erdemi çalmamak, haklının yanında olmak, doğruyu savunmak, yardıma gereksineni ayağa kaldırmak, insana/ yaşama katkı sağlamak, tükettiğinden çok üretmek, gelecek kuşağın daha iyi yaşaması için uğraş vermek değil mi? Ama bunu Akar’ın dediği gibi “korkudan” dolayı değil, “içinden” öyle geldiği için yapmak asıl “erdemli” olmanın özelliği… Sancar’ı iyi okumak gerek!
Şöyle düşünelim: aldığınız “açlık sınırının” altındaki emekli aylıkla rahatça gereksinmelerinizi karşılamakta çekinceniz olduğu için/ aysonunu kimseye “el açmadan” getirmek uğruna “korkarak” yaşıyorsunuz! Bu sizin istediğiniz/ sevdiğiniz bir yaşam biçimi değil! Bu arada istediğiniz besini tüketemiyorsunuz, istediğiniz dostunuzu ağırlayamıyorsunuz, çocuklarınıza istediğiniz gibi bir yaşam sunamıyorsunuz, mevsimsel birçok sebzeyi/ meyveyi yiyemiyorsunuz! Ya da size “zarar verecek” şeylerden “korkunuzdan” uzak duruyorsunuz!
***
Böyle bir “korkunun” eğitimin içinde yer etmesi, “korku” nedeniyle denilenlerin dinlenmesi, denilenlere uyulması “gelecekte” güçsüz/ edilgen/ korkak/ bilgisiz bir toplumun içinde olunmasına neden olacaktır; öngörülemiyor mu? Teknolojinin “doruk” yaptığı ülkeler hiç mi anlaşılmıyor?
Bilimlerin tamamı “soruyla” varlıklarını sürdürür, “soru” da “korkusuzluğun” dışa vurumudur! Her kuşağın yaşadığı “olgular” birbirinin süreği olarak benimsense bile, ayrı olduğu birçok yerleri vardır! Örneğin milenyumdan önce yaşamını yitiren annem cep telefonuna pek tanıklık edemedi, ondan sonra gelen bilişim teknolojisinin hiçbirini düşünemiyordu bile! Aynı biçime, milenyumun ilk üç/ beş yılında tüm dünyanın cep telefonunun içine sığabileceğini kaç kişi öngörebiliyordu acaba? Onu bir yana bırakalım, sekiz/ on yıl sonra teknolojinin neleri kapsayacağını kaç kişi düşünüyor şimdi? Tüm bunlar “korkmadan” sorabilmenin sonucu! Sancar’ın tanımı da bu!
***
Eğitime “korkuyu” yükledikçe “bilimden” uzaklaşırsınız! Bugün eğitimin geldiği nokta da öyle; “iç açıcı” değil! Yirmiüç yıllık “iktidarın” eğitimdeki yaz/ boz eylemi, öğrencilerin matematik, fen, anadil konularındaki durumunun kanıtı! Sınavlarda kaç öğrencinin “sıfır” çektiği, kaç öğrencinin “okuduğunu” anlama yeteneğinin olmadığı, kaç öğrencinin “anadilini” kullanmakta başarısızlığı her sınav sonrasında gündeme gelmiş olsa da konuşulmadan/ tartışılmadan/ üzerinde durulmadan rafa kaldırılıyor! Tüm bu yaşananlar, yetişen kuşağın “korkulu” oluşunu kanıtlıyor; anlayın artık!