“Gün olur, alır başımı giderim/ denizden yeni çıkmış ağların kokusunda/ şu ada senin, bu ada benim/ yelkovan kuşlarının peşi sıra.” Sözcüklerle yaptığı vurgu en kolay anlaşılan şiir ustalarımızdan Orhan Veli Kanık yazmış bu dizeleri. “Alır başımı giderim” demesinin nedeni neyse artık! Yaşananlardan, içinde bulunduğu koşullardan, kaygılardan uzaklaşmak mıydı acaba nedeni? “Yelkovan kuşlarının peşi sıra”, neresi olursa/ karşısına hangi ada çıkarsa artık gittiği yerlerde?
Yaşananlardan dolayı “alır başımı giderim” denilecek olayların önü yok/ arkası belirsiz! Hani “bir sabah uyandığınız, bir bakmışsınız ki her şey değişmiş, her şey o denli güzelleşmiş ki” diyen politikacıyı duyduğumuzda “kaygısı” daha da büyüyen bir toplum olmuştuk oysa! Ne söyleniyordu, ne öngörülüyordu, ne beklentilere umut bağlanıyordu da kanatlarından kurşun yemiş kuşlar gibi/ donmuş gibi baka kalıyorduk olanlara! Söyleyen de, öngören de, beklentiye de umut bağlatanlar da ya yoklardı yaşam alanlarımızda, ya da dediklerini çoktan unutmuşlardı bile!
***
Gerçekten halkın acısı/ kaygısı/ gelecek korkusu her geçen gün artıyor ama; bunun şakası yok! Sokaklarda yürüyen her birinin “kendince” çıkmazları var; kendini/ yaşadığını/ çıkmazını en somut biçimde, en anlaşılır dilde anlatmasına karşın “çözüm” yolları bulunamıyor, ya da tüm yollar ardına dek tıkalı, üstelik her yerde/ her zaman bir başına! Gemisini kurtaran kaptan örneği…
“Eğer bu iktidar başta olmasaydı, çevremizde sadece Libya, Irak, Suriye, Gazze olsaydı, bu iktidar olmasaydı 20 yıl siz yiyecek ekmek bulamazdınız” diyordu, “iktidar” partisinin milletvekili Lütfi Bayraktar! Daha öncesinde, yine “iktidara” yakın gazetecilerden Cem Küçük “sığınmacılar olmasaydı ekonomimiz batardı, onlar olmasa iş yerleri batardı” demişti. Bu ülkede önceden hiçbir şey yokmuş gibi, bu yurdun emekçisi hiçbir iş yapmıyor gibi, on yıl öncesine değin bu yurdun yurttaşının karabasan gibi başına çöken “bu yokluk” varmış gibi...
***
Şimdi Orhan Veli olmalıydı; bugünün “iktidarına” yaranabilmek için politikacıların, “her şeyi bilen” medyacıların, halkın gücünü yok sayan “otoritenin” dediklerini duyduğunda ne derdi acaba “gün olur, alır başımı” demekten başka? Üstelik bu günkü koşullarda “kime/ ne” söyleyebilirdi ki?
Eğer, “bu iktidar” olmasa “ekmek bulamaz/ yurtsuz” kalır mıydık gerçekten? Milenyumdan bu yana gerçekleşen bazı olayları yüzeysel de olsa anımsayalım; “iktidarın” işbaşına gelmesiyle birlikte elden çıkardığı/ özelleştirdiği kamu değerlerini, ormanlık alanlarda milyonlarca ağaçlar kesilerek katledebilen doğanın yabancı anaparadarlara nasıl verildiğini, boğazda kimlerin konuşlandırıldığını, en son şeker fabrikalarının “bir an önce” elden çıkarılması için girişilen yarışı anımsayın! Son yirmi yılda nüfusun büyük çoğunluğunu oluşturan dargelirlinin/ emeklinin/ asgari ücretlinin/ küçük esnafın nasıl küçüldüğünü anımsayın! Çocukların, kadınların sokak ortasından katledildiğini anımsayın!
***
Bu yurdun “yurt” olmasında emeği geçen kim varsa, Orhan Veli gibi “Gün olur, alır başımı giderim/ denizden yeni çıkmış ağların kokusunda/ şu ada senin, bu ada benim/ yelkovan kuşlarının peşi sıra” diyordu kanımca! İşin en düşündürücü yanı da, “bu sözler” söylenirken, salonda ya da açık alanda bulunan “bir tane” izleyici çıkıp “bu iktidar döneminde açlığı da gördüm, yokluğu da gördüm, canımın istediğini alamadığıma da tanık oldum, kira ödeyemez duruma da geldim” diyememesi, denilenleri “tartışmasız/ sorgulamadan” benimsemesi! Bu denli “gözleri kapalı tutmanın”, bu denli yurttaşı/ emeği yok saymanının/ umursamazlığın sonu ne olacak; düşünsenize!