"Her toplum layık olduğu şekilde yönetilir" sözü kimi zaman Alman filozof Georg Wilhelm Friedrich
Hegel’in olduğu söylense de, bazı yerlerde İngiliz devlet adamı Winston Churchill’in olarak da dile
getirilir. Kim söylemişse “yerinde” söylemiş olmalı ki, günümüze değin konuşulmakta! Toplumun,
isteklerine yanıt verecek politikaları seçme özgürlüğü ile, politikacıların verdikleri sözü yerine
getirmek gibi bir “zorunluluk” duyarlılıkları varsa eğer “tümceye” destek olmamak akılcı olmaz! Ya
toplum “duyarlılık” konusundan uzak, günü kurtarmak/ kendine yontmak/ gemisini yürütmek/ kaz
gelecek yerden tavuk esirgememek/ bal tutan parmağı yalamak üzerine fosilleşmiş düşünceler
üzerinde kurulmuşsa, verilen sözler “yerine getirilmek” değil/ koltuğa oturabilmek için bir “araç”
olarak benimsenmişse… Toplum, yine “layık olduğunu” mu seçmiş olur? Meraktan soruyorum!
***
Asıl üzerinde duracağım konu CHP… Hiç kimse CHP’nin “kurucu parti” olduğunu yadsımıyor, ancak
partinin başına kim seçilmişse “hep” bir diğerini aratıyor! Partinin, “kurucu” olduğu yıllara girmesini
istiyor! Sormasam da düşünüyorum, örneğin…
Mustafa Kemal Atatürk’ün 1927 yılında söylediği “parti, yurttaşlar arasında en güçlü bağın dil birliği,
duygu birliği, düşünce birliği olduğuna inanarak, Türk dilini/ kültürünü yaymayı, geliştirmeyi bilmeli”
sözleri Bülent Ecevit’i ayıracak olursak, hiçbir genel başkandan, sözcülerinden görmedik/ duymadık!
Şimdi "Her toplum layık olduğu şekilde yönetilir" sözüne geleceğim…
***
Atatürk’ün, özellikle üzerinde durduğu “dil birliği, duygu birliği, düşünce birliği” konusunda CHP’nin
başında olanlarla, ya da seçilmişleriyle yurttaşın “aynı” olduğu söylenebilir mi? Her birinde ayrı bir
tutarsızlık, her birinde ayrı bir hırs, her birinde ayrı bir dil/ duydu/ düşünce anlaşmazlığının
belirtilerini görmek olası…
Başta “iyi” diye bildiklerimin, gün geçtikçe “yerlerine layık olmadıklarını” görüyorum! Söz verirken
gülen/ saydam/ yakın tavırlarının, şimdi asık/ karanlık/ uzak olduğunu görüyorum! “Onu” zamanında
seçen, yer yer savunan, saldıranın karşısında duran, CHP’nin ya da partinin “önde gelen” biri oluşunda
payı alan için “partiyi yönetenlere layık” mı şimdi? Seçilenlerin/ yönetenlerin “kibri” unutuldu mu?
***
“Kırmızı kart” konusuna tam bir şaşkınlık yaşıyorum… Verilen oyla, “yönetme” gücünü elinde
bulunduranların, saatler öncesinden “Özgür Özel’den Büyük Sürpriz Açıklaması” diye sosyal medyaya
servis ettiği sözler beni şaşırttı! Genel Başkan Özgür Özel’in bu “sürpriz” açıklamasında kimin ya da
kimlerin payı varsa “hepsini”, tüm partilileri “boş yere” umutlandırdı diye düşünüyorum! Özel’in bu
sözü söylemesinde “yalnız” olduğunu da düşünmüyorum, parti sözcülerinin/ yardımcılarının hepsinin
“bu” iğdişlikten sorumlu olduğunu düşünüyorum! CHP’nin “layığı” bu mu?
Gösterilen tepkilerin ardından sergiledikleri “pişkinlik” bir yandan, diğer yandan insanların yaşadığı
kaygılarda yararlı olmuşçasına “kırmızı kart” övünmeleri “CHP buna layık mı” sorusunu da sorduruyor
doğal olarak! Yine “kırmızı kart” eylemi duyurulmalıydı, “iktidarın” ürettiği kaygılara “kırmızı kart”
tepkisi verilmeliydi; ancak saatler öncesinden “sürpriz” olarak değil, mitingin akışı içinde
söylenmeliydi! "Her toplum layık olduğu şekilde yönetilir" değil, “CHP buna layık” düşüncesi
ekseninde “kırmızı kart” eylemi gerçekleşmeliydi! Bunca tepkiye değdi mi şimdi?