Vardığımızda saat ona yaklaşıyordu; öyle söz almıştık! Bizden önce sıra alanlar oradaydılar! Araçları yol kıyına çekilmiş, yükselen seslerin arasında yerlerini almışlardı! Böyle oluyordu hep; geçmiş yılda böyleydi, önceki yılda… Önceden ayırdıkları “kurbanlıklarını” kestirmek için “sası kokusu” burun direklerini acıtan hem ahır hem besicilik hem de kesim yeri anlamına gelen alanda bir araya geliniyordu! Kimse birbirini tanımamış olsa da “aynı amaçla” oradaydılar! Göz uçlarıyla selamlaşıyorlar, birbirlerine “kurbanlıklarının” durumunu soruyorlar, kimi zaman “bayramlarını” da kutluyorlar. Böyle bir gün…
Kesim alanı geniş olduğunca, oldukça karmaşık; alanın bir köşesinde bekletilen “kurbanlıklar”, hemen yanı sürüyerek/ çığlıkları umursanmayarak götürülen kesim yeri, hemen yanıında başları vücutlarından ayrılmamış kurbanlar, biraz ilerisinde derileri yarıya dek yüzülen düzlük, onun da yanında yukarıdan sürüyerek getirilen kancalar… Kancalara takılan, yarısı yüzülmüş “kurbanlar” havada sürükleniyor, derisi tümden yüzülüyor, karın boşaltılıyor, parçalara bölünüyor; tüm bunlar alanın bir köşesinde bekletilen “kurbanlıkların” gözleri önünde gerçekleşiyor!
***
Bir baba oğul vardı, “kurbanlıkları” kesilmek için bekleyen… Onbeş yaşlarındaki oğlu babasına, “bizim kurbanlığımız kesilenleri görmüyor mu” diye sordu! Baba, tüm bilmişliğini ortaya koyarak “yok oğlum, kurbanlıklar kesilenleri, bir sonra sıranın kendinde olduğunu bilmez, ilahi güç onları bunun için yarattığı için bilmezler” dedi. Pek de inanmış gibi değildi oğlu, babasına “öyle diyorsun da baba, kurbanlığı buraya iki kişi sürüyerek zorla getirdiniz, niye öyle zorluk çıkardı o zaman” diye sorunca babası biraz sertleşti, “tamam oğlum, uzatma, böyle emredildiği için, böyle yapıyoruz” diyerek soruların sonunu getirdi!
***
“Kurbanın” sürünerek “kesim alanına” götürülmesi, “kurbanlığa” kesilme evresinin tümünün gösterilmesi geçtiğimiz yıllarda çok konuşuldu, ancak yine de hayvanın zora sürüklenmeden, olabilecek en az düzeyde acı çekmesini sağlayarak “kesim alanına” götürülmesi sağlanmadı! Bir yanda iki/ üç kişinin ahırlarından sürüklenerek “kesim yerine” götürülen “kurbanlıklar”, bir yanda kesilen “kurbanlığın” çığlıkları yükselirken oluğa akan kanı, tüm bunları izleyen “kurbanlıklar”, tüm “kesimlerin” başında bekleyen ikişer/ üçer “kurban” sahipleri…
***
Diyanet İşleri Yüksel kurulu, “kurban keserken nelere dikkat edilir” sorusuna verdiği yanıtta “yöntemleri” konusuna değinirken, “kurbanlığın” canı çıkmadan derisinin yüzülmesinin, başının ayrılmasının doğru olmadığına vurgu yapıyor! “Kurbanlığın” acı çekmemesi, zorlanmaması, usta kesicilerin bu görevi yerine getirmesinin de zorunluluğuna değiniyor! Tüm bunları yaparken de çevre temizliğinin önemine, bunun için önceden önlem alınması gerektiğini belirtirken, kesim sırasında “kurbanlıkların” birbirini görecek biçimde bekletilmemeleri gerektiğini söylüyor!
***
Kesim alanındaki gözler boş mu, anlamsız mı? Sıranın kendilerine gelip gelmediğini bekleyenler, en hızlı biçimde işini tamamlamaya çalışanlar, kesim yerinden sürüklenerek götürülenler, bekletilenler… Her şey bir düzene oturmuş gibi; gören/ görmeyen, bilen/ bilmeyen, anlayan/ anlamayan kim gerçekten? sürüklenirken direnene “kurbanlıklar”,kasabın bıçaklı kolunun tüm gücüyle“kurbanlığın” boynuna inmesi, hemen yanında savunmasız “gözlerin” olanları izlemesi…
Soralım; Çocuğun, babasına sorduğu “kurbanlığı buraya iki kişi sürüyerek zorla getirdiniz, niye öyle zorluk çıkardı o zaman” sorusunun yanıtını kim verecek? Eldeki “yazılı yasalar” gibi, diyanetin “yazılı kuralları” neden uygulanma gereği duyulmuyor? Acıyı azaltmanın önündeki engel ne?
***
Oniki dolayında “kesim” işimiz bitti! Aynı yerde, aynı alanda, aynı koşullarda “kesim” gerçekleşti! Sıranın, dünden belirlenmesine karşın “iki saat” sonraya dek beklenmesini “yoğunluk” açısından değerlendirebilirsiniz! Yüzme, parçalama; bir yarım saat daha geçti! Sonra da leğene, poşetlere koyduğumuz parçaları arabaya taşıyarak “kesim alanından” uzaklaştık!
Yeni yılda mı böyle olacak, tüm bunlar yeniden mi yaşanacak? Sürüklenerek “kesim alnına” getirilen “kurbanlıkla”, hemen yanında kan kokusunun yaydığı baş döndürücü hava, “kurbanlıkların” bakışlarını “görmez” diye anlamlandıran gözler, yanyana/ üstüste “kan kokusuna” bulanmış başları vücutlarından koparılmadan bekletilen “kurbanlıklar…” Her yıl yinelenen, her yıl alışılan, her yıl görmezden gelinen görüntüler! Yasalara, kurallarauymamak ilke…