Cumhurbaşkanlığı ya da Başkanlık rejiminin daha neler getireceği bilinmeden ard-arda övgüler dizilmesi, bunu yapanların da bu ülkede yıllardır ekonomiyle iç-içe olması, dahası bunların sivil toplum örgütlerinde yer alıyor olması düşündürdü beni…
Dünyanın hiçbir yerinde örneği olmamasına, sıkça da ‘bize özgü’ oluşunun altı çizilmesine karşın övgülerin ardı kesilmemesi,
Bu yeni oluşumun ‘ülkemiz için büyük kazanımlar sağlayacak’ inancının yinelenmesi,
Seçim öncesinde, kamu gücünü de arkasına alarak ‘biz gelmezsek ekonomi batar, biz gelmezsek terör artar, biz gelmezsek iç savaş çıkar’ korkusunu da yayarak yapılan çalışmalar, seçim sonuçlarının ‘nasıl’ olduğunun her seçim sonrasında olduğu tartışılıyor olması,
Dürüst yapılıyor olsa da yalnız ‘seçimde’ değil, onyedi yıl boyunca tüm sınavlarda da aynı ‘kuşkulardan’ söz ediliyor olması,
İktidarın, ülkenin yarısının gözünde ‘her tür kuşkuyu yaratır’ izlenimi vermesi düşündürüyor…
***
Bir haftadan bu yana, bu güne değin tanık olmadığımız ‘uygulamalara’ tanık oluyoruz!
Daha bakanların açıklanması ile birlikte ulusal paramızın döviz karşısında değer yitirmesine, borsanın tepe-taklak gitmesine, merkez bankasının faiz artırmak zorunda kalmasına, halka seçim öncesinde ‘yalancıktan’ verilenlerin bolca geri alınmasına, açlık sınırının yükselmesine, emekçinin geçiminin daha da zorlaştığına tanık olduk!
Bakanların bir-ikisi dışındakilerin ‘dışarıdan’ olmasının, kısa süre önce ‘ayrıştırıcı’ söylemleri nedeniyle muhalefet tarafından eleştirilen ismin yeniden görevlendirilmesinin, FETÖ ile savaşırken Fettullah’ın okullarından mezun olanların daha ‘duyarlı’ noktalarda tutulmasının, Fettuulah’ın önüne diz çökmüş fotoğrafları olanların meclise taşınmasının, beş gençten birinin işsizlikle boğuşmasının sürdüğünü gördük!
Her şeyin ‘tek adamın’ dudakları arasından çıkacak ‘sözle’ değerlendirildiğini, her şeyin ‘tek adama’ bırakılmasının ‘tek adama’ yapılacak en büyük kötülük olabileceğini de gördük!
***
Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu, 24 Haziran seçimleri ardından yaptığı açıklamada ‘yeni sistemin’ sağlayacağı gelişmelerden söz ediyor.
Yapılan açıklamanın bir paragrafı şöyle:
‘Türk işverenleri olarak, daha çok üreten Türkiye için, iş gücü piyasalarındaki katılıkları ve işletmeler üzerindeki mali yükleri ortadan kaldıracak, makro ekonomik istikrarı sağlayacak, yapısal reformlarla verimliliği ve dolayısıyla küresel rekabet gücümüzü artıracak stratejilerin milletin iradesiyle seçilen yeni hükümet tarafından öncelikle geliştireceğine olan inancımız tamdır…’
TİSK’in açıklaması, onyedi yıllık iktidarın, ‘dünlerde’ yaşattıkları düşünülürse, hiç de ‘akılcı’ gelmiyor!
Bu ülkede yüzlerce maden işçisi, ‘işverenlerin’ önlem alma konusunda duyarsızlığından dolayı göçük altında kalmıştır.
Bu ülkede uygulamadan kaynaklanan tren kazaları yaşanmış, onlarca ‘denetçi’ dururken ‘makinistler’ suçlu bulunmuştur,
Bu ülkede her gün ‘iş kazaları’ yaşanmış, yaşamını yitirenler olmuş, çıkış yolları hep tıkalı tutulmuştur!
İşveren ‘makro ekonomiden, yapısal reformlardan, küresel rekabet gücünden’ söz ederken, emekçileri görmezden gelmesi ‘yeni sistemden’ aldığı güçle olduğu kuşkusunu artırıyor bende!
TİSK’in açıklamasının son bölümü şöyle:
‘Asgari ücretin kalıcı, sürdürülebilir ve daha fazla çalışanı kapsayacak bir seviyeye ulaşabilmesinin, yatırım ortamının güçlendirilmesi ve iyileştirilmesine bağlı olduğuna inanıyoruz. Küresel dünyada varlık gösterebilmek için ülkemizdeki asgari ücret sisteminin daha geniş bir perspektifle, daha rasyonel ve makro ekonomik verileri gözeten bir bakış açısıyla güncellenmesi gereği ortadadır. Toplumsal barış, birlik ve beraberlik kültürümüzün güçlenmesi güven ve istikrar getirir. Yeni dönemde; işvereni, işçisi, kamu çalışanı, çiftçisi, memuru ile her kesiminden insanımızın, özellikle geleceğimiz olan gençlerin müreffeh ve huzurlu bir ülkede yaşamasını sağlayacak, ekonomik ve yapısal reformların destekçisi olacağız.’
Asgari ücret ‘işçilere normal bir çalışma günü karşılığı ödenen ve işçinin gıda, konut, giyim, sağlık, ulaşım, kültür gibi zorunlu ihtiyaçlarını günün fiyatları üzerinden asgari düzeyde karşılamaya yetecek ücret’ olarak tanımlanıyor.
Peki, TİSK’in ‘asgari ücret, yatırım ortamının güçlendirilmesi, iyileştirilmesine bağlı olduğuna inanıyoruz’ tümcesinin anlamı nedir?
Kamunun bankalarından sağlanan krediler ‘artı değer’ oluşturacak yarımlar yerine; taşa, betona, kirliliğe yatırılacak, ardından da ‘yatırım ortamının iyileştirilmesinden’ söz edilecek! Var mı böyle bir şey?
Doğayı bozmaya, çevreyi talan etmeye, ekolojik sisteme zarar vermeye harcamalar yapılacak ardından da asgari ücretin ‘iyileşmesi’ için çaba, denecek!
Bu bir tür ‘avutma’ değil mi?
***
Cumhurbaşkanlığı ya da Başkanlık rejiminin neler getireceği konusu üzerine değil, ileride ‘neler’ getirdiği ile ilgili ‘çok’ konuşulacak!
Onyedi yıldır ‘aldatılmışlığı’ konuşulan iktidarın, yeni ‘aldatılmışlığa’ ödün vermemesi gerek!