Adanalı Puduhepa masalı! (2)
ÜNAL VE AKDOĞAN NE DİYOR?
Girginer, elinde hiçbir belge olmadan sadece Tatarlı Köyünün eski adı olarak Yedigöz veya Yedipınar adından yola çıkarak Tatarlı Höyüğünün Kizzuwatna kentlerinden Lawazantiya olduğunu söyleyip, medyaya bu yönde açıklamalar yaparken; Tatarlı Höyüğü kazıları başlangıcında kazının danışmanlığını yapan Münih Üniversitesi’nden Prof.Dr. Ahmet Ünal ne diyordu.
Girginer’in 2009 yılı kazı sonucuna ait bildirinin 17 nolu dipnotunda, “Tatarlı Höyüğünün M.Ö.2 ve 1. Binyılındaki lokazizasyonu ile ilgili ilgili düşüncelerimizi belirtmek için henüz çok erkendir. Bölgenin tarihi coğrafyasıyla Çukurova Üniversitesi’nden Prof. Dr. Ahmet Ünal uzun yıllardan beri uğraşmaktadır. Kazı bulgularımıza, coğrafi ve filolojik araştırmalara paralel olarak ileride Tatarlı Höyüğünün Lawazantiya/Lusanda ile eşit olup olmadığı konusunda kendisinden bilgi alınacaktır” notunu düştüğü Prof Dr. Ahmet Ünal, Hititler konusunda sayılı otoritelerden birisidir.
Daha önce Lawazantiya’nın Malatya civarlarında olacağını ifade eden Ünal, 2000 yılında Yapı Kredi Yayınları’nca yayımlanan ve Doç. Dr. Erman Artun ve M. Sabri Koz tarafından hazırlanan “Efsaneden Tarihe, Tarihten Bugüne Adana: Köprübaşı” adlı kitabın “Adana’da Kizzuwatna Krallığı/ Taş Devrinden Hitit Devletinin Yıkılışına Kadar Adana ve Çukurova Tarihi” adlı bölümünde Sirkeli’de Yılankale eteklerine doğru uzanan büyükçe ve yayvan Hititlerle çağdaş bir Kizzuwatna kenti bulunduğunu; adının bilinmediğini ve Lawazantiya (Lusanda), Sarissa, Tanakum veya Zunahara/Zunnahara veya Arusna ile eşitlemek isteyenler olduğunu ancak, bunların hiçbirinin kesin olmadığını ifade etmektedir.
Ünal, Tatarlı Höyük’te kazıların başlamasından bir yıl önce Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi- Cilt 15, Sayı 3 2006 (Arkeoloji Özel Sayısı)’nda yayımlanan “Eski Çağlarda Çukurova’nın Tarihi Coğrafyası ve Kizzuwatna (Adana) Krallığı’nın Siyasi Tarihi” adlı makalesinde, M.Ö. 2. binyılda Kizzuwatna ve M.Ö. 1. binyılda Kilikya bölgesinin, günümüz Çukurova’sının aksine daha geniş bir coğrafi alanı kapsadığını vurgulayarak, doğal güçlükler nedeniyle Kilikya’da (Kizzuwatna) batıdan doğuya uzanan işlek bir yol olmadığını belirtmektedir. Adaniya adının Kizzuwatna ile eşitlenmesi gerektiği savına da katılmayan Ünal, Kizzuwatna içinde yer aldığı kesin olan kentleri Anamuşta, Arana, Aruna, Adaniya, Azpitna, Hulaşşa Irima, Kummani, Lamiya (Lawazantiya) Luwana, Nirişa, Pauwanta, Pitura, Şaliya, Şerigga, Şinamu, Tarşa ,Taruşşa/Tiruşa, Turutma, Ura, Urauna, Urika,
Uruşşa, Uda, Waşşukanna, Zaparaşna Dağı, Zazlipa, Zilapuna, Zinzuluwa ve Zunahara olarak saymaktadır.
Ünal, 3-4-5 Mayıs 2016’ta Osmaniye’de düzenlenen “Stratejik Kalkınmada Kent Değerleri Sempozyumu”nda sunduğu “Paylaşılamayan Kraliçe Puduhepa ve Memleketi Kayıp Kent Lawazantiya” başlıklı bildirisinde, yeri belirsiz kentlerden sadece biri olan Lawazantiya’nın ününü sadece Puduhepa’nın kentte yaşamasına borçlu olduğunu ifade ederken, bazı tarihi ve coğrafi yanılgılar sonucu olarak Lawazantiya’nın yanlışlıkla hep Adana civarında arana geldiğini vurgulamaktadır. Ünal, bu yanılgının eskiden Hititlerin Kizzuwatna dedikleri toprakların o zamanki sınırlarının hatalı belirlenmesi, yani Kizzuwatna toprakları sanki sadece bugünkü Çukurova- Kilikya (Adana Ovası) topraklarının kapsıyormuş gibi hareket edilerek, bu sınırların zaman zaman Amanos Dağlarının doğusuna, İslâhiye Ovasına, hatta Fırat Nehrine kadar uzandığının göz ardı edilmesinin yattığını belirtmektedir.
Ünal, Lawazantiya’nın Amanosların doğusunda İslâhiye Ovasında veya oraya yakın bir yerde olduğunu belirtmektedir. Kültepe metinleri ve Asur kaynaklarının Kizzuwatna adında birden çok kent olduğunu kabul etmek gerektiğini gösterdiğini kaydeden Ünal, Asur kaynaklarının Kizzuwatna kentlerinden birinin Kaneş’in doğusunda yer aldığını tüm açıklığıyla göstermesi nedeniyle Malatya ile Kızılırmak arasındaki geniş bir bölgede, bir tali yol üzerinde aranması; Kizzuwatna kentlerinden ikincisinin ise Amanos Dağlarının ötesinde Gedikli, Narlı Ova’daki höyükler (Örneğin Araban), Elbistan Ovasındaki Karahöyük ve Tanır Höyük (Yazzıhöyük) de aranması gerektiğini belirtmektedir.
Ünal, Lawazantiya’nın, Serdar Girginer’in yanlış olarak değerlendirdiği Tatarlı’nın eski adları Yedipınar ve Yedigöz’ün gerçek anlamının belgelerdeki “yedi pınar” ile ilgisini şöyle açıklıyor:
“Lawazantiya’nın su kültüyle yakın ilişkisi vardır ve bu durum elbette kentin kesin yeri aranırken dikkate alınmalıdır. Ancak su ile aynı kaynaktan fışkıran değişik pınarlar değil, Lawazantiya topraklarından geçen akarsuların tümü ve birbirinden ayrı yedi pınar söz konusudur, tekrar ediyorum, aynı kaynaktan fışkıran yedi su gözü değil! Su kültü Hurrilerin hastalık derecesinde düşkün oldukları bir temizlenme ayinidir ve Ortaköy’de ve Hattuşa’da hem yazılı kaynaklarda, hem de arkeolojik buluntularda vardır. Kutsal sular ülkenin tüm ırmaklarından amforalarla arınma yerine taşınır ve tanrı heykelleri bunlarla yıkanırdı. Elbette tonlarca su söz konusu değildi, parmak kadar bir tanrı figürünü bir fincan suyla bile yıkamak mümkündü. Olay aşırı semboliktir. Hacdan getirilen zemzem suyu kaç kişiye ikram edilebiliyor? Bir de yedi demek tüm ülkeyi içine alıyor ve dolayısıyla yedi pınarın birleştirici, amfiktiyonik bir özelliği vardı. Bugün bile ‘yediden yetmişe’ deriz.”
Ünal’ın Çukurova’da Lawazanta arayanlara yanıtı da var elbette:
“Tüm bunlar göz önünde tutulduğunda, bölgede Lawazantiya’ya aday olarak gösterilen o sıradan vr çok küçük boyutlu yerleşimlerin, Lawazantiya’dan beklenen anıtsal yapılardan hiçbirisine sahip olmadığı görülür. Demek ki Sirkeli, Castabala, Anavarza, Tatarlı ve Adana Ovasındaki düzlüklerde aramak beyhudedir. Zaten bunların pek çoğunda çağdaş yerleşim izleri yoktur.”
“’Size Lawazantiya nerede olabilir?’ diye sorsam, hangi cesaret ve vicdanla ‘Çukurova’da veya Adana’dadır’ diyebilirsiniz diyen Ünal’ın bu açıklamaları aslında, belgeler yerine görüşlerini dile getirerek Tatarlı Höyüğünü Lawazantiya’ya eşitlemek derdine düşen Serdar Girginer’e verilen akademik bir yanıt.
Çukurova Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Drç Rukiye Akdoğan da, 8-14 Eylül 2014 tarihleri arasında Çorum’da gerçekleştirilen IX. Uluslararası Hititoloji Kongresi’nde sunduğu “Uru La(hu)wazantiya ‘La(hu)wazantiya Şehri” başlıklı bildirisinde, Hititler Devri Anadolusu’nun önemli kentlerinden Lawazantiya’nın Asur Ticaret Kolonileri döneminden itibaren Geç Hitit’e kadar yerleşim gördüğünü belirterek, Eski Asur Çağına ait belgelerde Luhuzattiya (Lawazantiya) ile Hurama kentlerinin aynı metinde 10 kez birlikte yer almalarına dikkati çekerek, bu durumun Lawazantiya ve Hurama kentleri arasında çok yakın ilişki olduğunu gösterdiğine vurgu yaparak, bir anlamda Lawazatinya’nın lokalizasyonuna da işaret etmektedir. Akdoğan, eski Asur dönemi belgelerine göre Lawazantiya’nın Hurama’nın yanısıra Hahhum, Hattum, Şalahşuwa, Şamuha, Tegerama ve Timelkiya kentleri ile ilgili yerleşim kategorisinde yer alması gerektiğini ifade ederek, Timelkiya, Hurama ve Şalahşuwa kentlerinin Fırat’ı Kaneş’e bağlayan ana güzergâh olmalarına dikkati çekmektedir. Akdoğan ve Barjamovic’e göre, bu durum, Lawazantiya’nın ana güzergâh üzerindeki genel doğrultusu hakkında fikir vermektedir. Hitit kraliçesinin bir grup Asurlu tüccarın kaçakçılık yaparken yakalanması üzerine kaçakçıları desteklememeleri için temasa geçtiği Luhuzattiya, Hurama ve Şalahşuwa kentlerinin Timelkiya ve Kaneş arasındaki bir yerde bulunduğunu da ortaya koymaktadır.
SÜRECEK