Yerel seçim sürecinde adaylarla ilgili çok söylentiler duymuştuk..
Kimi adayların adaylıkları geçmişte yaptıkları işlerden dolayı eleştirilmiş, aday olmamaları gerektiği iddia edilmişti..
Kafası esen bir başka parti ya da ittifakın adayının adaylığının düşmesi gerektiğini, hızını alamayanlar ise rakip partinin başkanına "adayını çek" çağrısı yapmıştı..
En tartışmalısına da Ankara'da tanık olmuştuk..
Seçimlere sayılı günler kala CHP'nin Adayı Mansur Yavaş ile ilgili bazı iddialar ve yargı kararları gündeme getirilmişti..
AKP yönetimi, Mansur Yavaş'ın aday olamayacağını öne sürerek çekilmesi gerektiğini dile getirmişti..
AKP yöneticileri CHP'ye adayını çekmesi gerektiği yönünde çağrılar yaparken, MHP lideri Devlet Bahçeli de, Mansur Yavaş'ın "yavaş yavaş" çekilmesini istemişti..
Tabi, AKP ve MHP'den yükselen adaylıktan çekilme ya çektirilme çağrılarına CHP ve İP'ten tepki gelmişti haliyle..
CHP'liler Yavaş'ın adaylıktan çekilmesi ile ilgili karşı ittifaktan gelen çağrıları haddini aşan ifadeler olarak kabul etmişler ve sert tepki göstermişlerdi..
Biraz araştırınca gördük ki, rakip parti adaylarının çekilmesi gerektiği yönündeki tartışmalar Türkiye'nin ve Türk halkının hiç de yabancısı değilmiş..
Mansur Yavaş olayının bir benzerini Türkiye, örneğin, 27 Mart 1994'de yapılan yerel seçimler öncesinde de yaşamış..
Mansur Yavaş'ın bir işadamıyla yaşadığı ve mahkemelik olduğu polemiğin gündeme gelmesine benzer bir durum olmuş..
Seçimlere Refah Partisi İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı olarak giren Recep Tayyip Erdoğan, tıpkı Mansur Yavaş gibi saldırıya uğramış..
Mansur Yavaş'ın mahkemelik çek olayını bomba patladı diye veren medya, o zaman da Erdoğan hakkındaki iddiaları "bomba gibi patladı" diyerek kamuoyuna aktarmışlar..
Dönemin gazete ve televizyonları, RP'nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Adayı Erdoğan'ın kaçak gecekondu yapmaktan 10 ay, 1989 yılında seçim kurulu başkanlığı yapan bir yargıca hakaret ettiği için 6 ay hapse mahkum olduğunu gündeme getirmişler..
Erdoğan'ın adaylığının tehlikede olduğu ilan etmişler..
DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit, Refah Partisi için "Her türlü hileye başvuran parti. RP dürüst bir parti değildir. Bu parti gelir kaynaklarını hileli yollardan sağlıyor" dedikten sonra RP'ye adayını çeksin çağrısı yapmıştı..
Nasıl, tıpkı 31 Mart öncesi Ankara'da yaşananlar gibi değil mi?..
Hatta bire bir aynısı gibi değil mi?…
Sonuçlanrı bile aynı..
O zaman Erdoğgan, bugün Yavaş, iddialara karşın aday olmuşlar ve seçimi kazanmışlar..
Demek ki neymiş, "adaylık düşmeli" söylemi yeni değil ezelden beri süregeliyormuş..
Dün, rakip partinin adayı için çekilsin diyenler, bugün böyle bir çağrının yersiz olduğunu savunabiliyorlarmış!…
**************
Emeklilikte yaş olayı
Rakip partinin adayı ile ilgili idddiaların ortaya atılması ve adaylıktan çekilmesi taleplerinin dillendirilmesi kadar eski olan bir başka sorunumuz, emeklilikte yaş sorunu..
Seçim öncesi, kendilerine EYT'liler diyen, emeklilikte yaşa takılanlar, emeklilikte yaş olayını siyasal iktidar aleyhine kullanmışlardı..
Emeklilikte yaş olayının sanki AKP ile ortaya çıkmış biri bir algı var..
Doğrusu, bir konuda arşiv çalışması yaparken gördüğüm bir habere kadar ben de AKP döneminde olmasa da Çiller döneminde konunun gündeme geldiğini düşünüyordum..
Ama, gazete arşivleri, emeklilikte yaş olayının günümüzün sorunu olmadığını ortaya koyuyor..
İleriki yıllarda dijitalleşen medyada ne kadar geçmiş dönemlere ilişkin ne denli kanıt bulabiliriz bilmiyorum ama, yazılı basın, yaşadığımız sorunlarının tarihsel süreci ile ilgili olarak bize çok sayıda belge sunuyor..
İşte böyle bir belgeyi, 4 Mayıs 1969 tarihli Bizim Anadolu Gazetesi'nde gördüm..
Gazetenin manşet yanından verdiği haberde, Meclis Karma Komisyonu'nun işçi emeklilik yaşını 55 olarak kabul ettiğini yazıyordu..
Türkiye olarak 1969'dan beri işçilerin emeklilik yaşını bir türlü karar bağlayamamış..
Sürekli tartışma konusu olmuş..
O zaman da mezarda emeklilik söylemleri yapılmış, bugün de..
Bir 20 yıl sonra da gelecek nesiller, günümüz EYT'lilerin eylemlerini, neler yaptıklarını okuyacaklardır…
Sorunun zözüldüğü ise sanırım Türk halkı asla okuyamayacak!...