MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin, Ekrem İmamoğlu’nu "zanlı" ilan ederek Silivri Cezaevi'ne gönderdiği yönündeki sert açıklaması, Ankara kulislerinde sadece muhalefeti değil, Cumhur İttifakı'nın büyük ortağı AK Parti'yi de derinden düşündürüyor. Bahçeli’nin bu çıkışı, sadece muhalif cepheye değil, iktidar blokunun iç dinamiklerine de mesaj niteliği taşıyor.
Peki AK Parti bu açıklamayı nasıl okuyor? Bahçeli'nin sözleri bir destek olarak mı görülüyor, yoksa potansiyel bir yük mü?
Sessizlik mi, Strateji mi?
Bahçeli'nin açıklamalarının hemen ardından AK Parti kanadından doğrudan bir yorum gelmemesi, “sessiz onay” mı, yoksa “kontrollü mesafe” mi sorularını akla getiriyor. Zira AK Parti, özellikle 2023 sonrasında yumuşama ve normalleşme vurgusunu öne çıkaran bir siyasi iletişim stratejisi benimsemeye çalışıyor. Bu bağlamda İmamoğlu’nu hedef alan böylesine sert bir üslubun, AK Parti’nin son dönemdeki diline tam olarak uymadığı ortada.
Bazı AK Parti kurmayları, özel sohbetlerde Bahçeli'nin zaman zaman "denge bozucu" çıkışlar yaptığını, bu tür söylemlerin partinin merkez sağ tabanında tedirginlik yarattığını dile getiriyor. Özellikle metropollerde yaşayan, muhafazakâr ama daha uzlaşmacı seçmen kitlesinin bu tür açıklamalardan rahatsızlık duyduğu ifade ediliyor.
Erdoğan-Bahçeli Dengesi: Görünmeyen Çatlaklar?
Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Bahçeli arasındaki siyasi uyum bugüne kadar birçok krizi birlikte atlatmalarını sağladı. Ancak bu uyum her zaman “eşit frekansta” ilerlemiyor. Bahçeli’nin yargı süreçlerine ilişkin yaptığı “ivedilik” vurgusu, Erdoğan’ın daha temkinli yaklaşmayı tercih ettiği alanlarda baskı kurma anlamına da gelebilir.
AK Parti'nin bazı hukukçu milletvekilleri ve danışmanları, “yargıya talimat veriyor algısı oluşmasın” kaygısıyla Bahçeli'nin bu açıklamasının riskli olduğunu düşünüyor. Çünkü İmamoğlu gibi güçlü bir muhalefet figürüne dönük her agresif adım, mağduriyet algısı üzerinden geri tepebilir.
Parti Tabanında Farklı Yorumlar
AK Parti tabanı içinde de bu açıklamalar farklı yankılar buluyor. Partinin çekirdek seçmeni ve daha sert söylemleri benimseyen isimler, Bahçeli’nin sözlerini “doğru ve kararlı bir duruş” olarak değerlendirirken; daha pragmatik ve iktidar-yorgunluğu yaşayan çevreler ise bu söylemlerin muhalefeti konsolide ettiğini ve özellikle İstanbul gibi şehirlerde AK Parti’nin işini zorlaştırdığını dile getiriyor.
Sonuç: Bahçeli'nin Her Sözünün Bedeli Olabilir
Devlet Bahçeli'nin açıklamaları, kısa vadede Cumhur İttifakı içinde bir çatlağa yol açmasa da, AK Parti’nin stratejik denge politikalarını zora sokabilir. Özellikle 2028’e giden yolda, siyasi kutuplaşmanın dozunu ayarlamak isteyen Erdoğan yönetimi için bu tür açıklamalar hem fırsat hem risk barındırıyor.
Bahçeli’nin çıkışı, İmamoğlu üzerinden yürütülen siyasetin hâlâ ne kadar sertleşebileceğini gösterirken, AK Parti’ye de şu soruyu sorduruyor: “Bu yükü birlikte mi taşıyacağız, yoksa ayrı mı yürümeliyiz?”
**
“Sağcı Emekli Kulübü”: Seçim Kazandırır mı, Yoksa Kafa mı Karıştırır?
Adana siyasetinde işler ısınmaya başladı. Sandığa giden yol daralırken, Başkan Zeydan Karalar’ın etrafında garip bir kalabalık oluşmaya başladı. CHP’li Karalar, beş yılda az buz iş yapmadı; yollar yaptı, sosyal projeler yürüttü, halkçı bir belediyecilik örneği sundu. Ama son zamanlarda etrafına baktığımızda, soldan çok sağın “emekli” simalarıyla poz verdiğini görüyoruz. Özellikle bir isim var ki, tam anlamıyla “sağda gezilmedik parti bırakmamış” bir siyasi seyyah!
80’ine merdiven dayamış, bir dönem merkez sağın ağır topuyken, zamanla milliyetçi sağdan liberal sağa kadar her kampı deneyip, siyasi rotasını pusulasız bir gemi gibi savurmuş bir isim… Bugün Karalar’a açık ya da örtük destek verdiği konuşuluyor. Peki bu ne anlama geliyor?
Sağ’dan Gelen “Eski Kurtlar” Gerçekten Av Getirir mi?
Bu isimler artık oy makinesi değil, en iyi ihtimalle sembolik figür. Ama sembolün neyi temsil ettiği de önemli. Yıllarca “solun bu memlekete faydası olmaz” diyen birinin bugün CHP’li bir belediye başkanına övgüler dizmesi, samimi bir destek mi, yoksa seçimden sonra masaya konulacak siyasi torpilli taleplerin habercisi mi?
Adanalı seçmen akıllıdır. Kimin samimi, kimin konjonktürel davrandığını sezer. Yani bu tür “veteran” destekçiler, Karalar’a artı mı yazar, yoksa “neden bu kadar sağcıyla kol kola?” sorularını mı çoğaltır, o da ayrı tartışma konusu.
Karalar’ın Stratejisi: Her Yöne Selam mı, Yönsüzlük mü?
Zeydan Karalar’ın sağ seçmene göz kırpması anlaşılabilir. Adana dengeli bir şehir; sağ da var, sol da var. Ancak CHP’li bir başkanın etrafının, bir zamanlar DSP'yi "komünist" diye suçlayan isimlerle çevrili olması, kendi tabanında soru işaretleri yaratmaz mı? Hele hele bu isimlerin siyasetteki geçmişine bakıldığında... Bugün övdüklerini yarın satarlar mı, kim bilir?
CHP’nin Kendi Kadroları Nerede?
Bir başka soru daha: CHP’nin kendi yetiştirdiği siyasetçiler nerede? Neden bir CHP’li başkan, sağın paslanmış isimlerine bu kadar muhtaç görünüyor? Bu desteklerin arkası boşsa sorun yok. Ama yarın bir “bürokrat ayarlama”, “ihale ricası”, “yeğene makam” talepleri gelirse, işin rengi değişir. Unutulmasın, Adana halkı bu oyunları çok izledi.
Sonuç: Denge mi, Dengeden Sapma mı?
Zeydan Karalar, icraat üzerinden seçmeni ikna etmiş bir isim. Sağdan gelen bu desteklerle kazanacağı bir iki puanlık manevra, belki stratejik olarak değerlidir. Ama unutmamak gerekir ki, yanında taşıdığı her figür, arkasında bir gölge de getirir. Hele bu figürler, siyasetteki duruşlarıyla değil, manevra kabiliyetleriyle biliniyorsa...
Kısacası, Karalar’a destek verdiği söylenen bu sağcı “eski kurttan” siyaset devşirmek mümkün. Ama dikkat: bu işin içinde hem hesap hem risk var. Yarın “bu desteği neden aldın” diye soranlar olursa, Karalar’ın buna verecek net bir cevabı olmalı. Aksi halde, kazanayım derken kendi seçmenini küstürmek an meselesi olur.
**
Cumartesi Öyküleri
SERAP KAÇIRMAZ’IN GÜZELLİK TUZAĞI
Bir Dolandırıcılık Öyküsü
Serap Kaçırmaz, adının hakkını veren, sıradan bir mahalle kızıydı. Ama onun sıradanlığı bile tehlikeliydi. Çünkü Serap, hiçbir fırsatı kaçırmaz, hatta fırsat yoksa yaratırdı. Güzelliğe ve gösterişe düşkünlüğü çocukluktan gelmeydi. Lise yıllarında YouTube'dan kontür nasıl çekilir, burun nasıl küçültülür videoları izleyerek güzellik sektörüne gönül verdi. Ama asıl yeteneği makyaj yapmakta değil, insanları "makyajlı gerçeklere" inandırmaktaydı.
Üniversiteyi zar zor bitirdikten sonra, “Güzellik Her Kadının Hakkı” sloganıyla ilk merkezini Esenyurt’ta açtı. Mekân, dışarıdan bakınca ucuz bir kuaför gibi görünse de içinde Hollywood rüyası satılıyordu. Kampanyaları dillere destandı:
- Dudak dolgunlaştırma 199 TL!
- Ameliyatsız burun estetiği 299 TL!
- Lazer epilasyonda %90 indirim, kalan %10 da taksitle!
Kadınlar akın etti. Öğrenciler, ev hanımları, TikTok fenomenleri… Hatta “Ben normalde böyle şeylere para vermem ama...” diyerek gelenler bile vardı. Serap, kısa sürede İstanbul’un dört bir yanına şube açtı. Ardından Ankara, İzmir, Bursa derken güzellik merkezi zinciri 37 şubeye ulaştı. Sosyal medya hesabı 1 milyon takipçiyi geçti, influencer’lara cilt bakımı hediye etti, ünlülerle story attı. Her şey masal gibiydi.
Ama Serap masal anlatmıyordu. O, bir plan yapmıştı. Ve o planı adım adım uyguluyordu.
Bir sabah, Serap’ın merkezlerinden biri şöyle bir kampanya duyurdu:
“Büyük Güzellik Yatırımı! Şubemize ortak olun, 6 ayda paranız 2 katına çıksın!”
Binlerce insan inandı. Kimisi kredi çekti, kimisi çeyrek bozdurdu, kimisi evi ipotek etti. Sonuçta bu Serap’tı! Güvenilir, güler yüzlü, Instagram’da mavi tikliydi. Üç ayda 1 milyar Türk Lirası toplandı. Yani halkın deyimiyle "bir tır para"...
Sonra bir gün, Serap ortadan kayboldu. Ne bir story, ne bir açıklama, ne de “kampanyaya son 2 gün” duyurusu... Şubeler birer birer kapandı. Personel maaş alamadı, kira ödenmedi. Halk ayaklandı. TV kanalları, “Güzellikte Büyük Vurgun!” başlıkları attı.
Ve birkaç hafta sonra, Serap Instagram'da sessizliğini bozdu. Ama pişmanlıkla değil; kahkahayla!
Bir Story:
“Borç borçtur, ödenir... Fırsat bulunca tabii hehe.”
Arka planda ise bir Dubai manzarası ve altın kaplama bir kahve fincanı.
Başka bir gönderide yazıyordu:
“Arkadaşlar, ben sadece güzellik vaat ettim. Para kazanma garantisi vermedim ki?”
Serap, paranın bir kısmıyla Dubai’de bir villa kiralamış, kalanıyla kendine yeni bir kimlik almıştı. Yeni adı? Bella Kaya. Yeni işi? Uluslararası güzellik koçu. “Doğal güzellik için sadece güvenin bana” diyerek, Orta Doğu’ya güzellik eğitimi satıyordu. Üstelik danışmanlık ücreti de 5 bin dolar.
Türkiye’de binlerce insan hâlâ Serap’tan haber bekliyor. Mahkemeler, dosyalarla dolu. Ama Serap Kaçırmaz, artık bir ülkenin değil, tüm dünyanın problemi. Onun için güzellik geçici olabilir, ama kazık sonsuz...
Ve her şeyin sonunda sadece bir gerçek kalıyor:
“Kaçırmaz” soyadına dikkat edin. Çünkü o kaçmaz. Kaçırır. Parayı, güveni ve hayalleri...