31 Mart seçimlerinnde sonuçlar belli olduktan sonra her parti kazandığını ilan etti..
Liderlere göre, seçimde yenilen yok ve Türkiye kazandı..
Ancak, seçim sonuçları bana göre ittifak sisteminin sorgulanmasını zorunlu hale getiriyor..
İlk kez 24 Haziran'da yapılan genel seçimler ve Cumhurbaşkanlığı seçiminde gördüğümüz ittifak, yerel seçimlerde de uygulandı..
Oy oranına bakınca, her iki ittifakın toplam oylarının oranının 24 Haziran ile hemen hemen aynı olduğu görülüyor...
Yatağan bir durum söz konusu..
Bu durum, bir anlamda Türkiye'de insanların partilere göre kutuplaştığını gibi son derece tehlikeli bir duruma da işaret ediyor..
Tek tek ittifaklara bakacak olursak, Cumhur İttifakı'nı oluşturan partiler açısından herhangi birine yarar sağlamadığı gözleniyor..
Cumhur İttifakı'nın, Ankara, Adana ve Mersin'de büyükşehir belediyelerini CHP'ye kaptırırken, ilçe belediyelerinde belediye meclislerinde çoğunluğu elinde tutması, yerel seçimlerde aday faktörünün ne denli önemli olduğunu işaret ediyor..
İstanbul ve Ankara'nın CHP'ye geçmesi halinde beka sorunu başlayacak görüşü aylardır işlenmesine karşın, sonuçlar Cumhur İttifakı açısından hiç de iyi değil..
Yani ittifak kurmanın CHP'ye de MHP'ye bir yarar sağlamadığı görülüyor..
Aksine, ittifak her iki partinin tek başına girdiklerinde alabilecekleri belediyeleri kaptırmalarına da yol açtı..
Örneğin, AKP ittifaksız girse rahatça kazanacağı Adana'yı kaybetmiş oldu..
Millet İttifakı'nda nispeten karlı çıkan CHP oldu..
CHP, İP ve HDP'nin desteğiyle Adana, Mersin, Ankara ve İstanbul'u kazanırken, İP, aday çıkardığı hiç bir ilde başarıyı yakalayamadı..
Sözün özü, ittifaklar hiç bir partiye bekledikleri yararı sağlayan bir sistem olmadığı gördük..
4,5 yıl sonra yapılacak seçimler için siyasal partilerin çalışmalarına şimdiden başlarken, ittifak konusunu da enine boyuna masaya yatırmaları, artıları ve eksilerini en küçük ayrıntısına kadar belirlemeleri gerekiyor…
Siyasal partiler halka dayandıkları ölçüde vardırlar..
Biraz da halktan korkmanın, halkta karşılığı olmadığı düşüncesinin ağır basması neticesinde ittifaklar kuruluduğu gibi bir algıya neden oluyor..
Siyasal partiler eğer, Türkiye için var olması gereken bir siyasal hareket olduğunu düşünüyorsa, o zaman başka parti ya da partilerin eteğinin altına saklanmak yerine, halkın karşısına kendi adayları, kendi logosu, kendi projeleri ile çıkması lazım…
********************
Mete Şahinlerin faturasını Sözlü ödedi
Seçim sonuçları, Büyükşehir'deki bazı olayların faturasının Hüseyin Sözlü'ye kesildiğini net biçimde ortaya koymakta..
Nedir bu faturaların içeriği derseniz..
Bildiğim, dilimin döndüğü kadarıyla anlatayım..
Sözlü'nün yanında bulunanlar ve bürokratları, öncelikle MHP'lilerle birlikte MHP ile hiç bir ilgileri bulunmayan Türkçüler ve Turancılara çok olumsuz baktılar..
Örneğin, Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkanı Mete Şahin'in, çok sıradan taleplerle ilgili olarak Adana Turancılar Derneği'ne adeta dalga geçer gibi verdiği yanıtlar, Türkçüler ile Hüseyin Sözlü arasında gönüllerin birleşmesini yıllar öncesinden önlemişti..
Çakmak Caddesi'nde tezgah açan Türkçü Turancı bir gencin, aynı çevrede açılmış çok sayıda tezgah varken, Büyükşehir Belediyesi Zabıta Dairesinin onlarca elemanı tarafından tekme tokat dövülmesi gönüllerde başlayan ayrılmayı daha da artırmıştı..
Geçtiğimiz yıl, Hüseyin Sözlü ekibi ve MHP'liler yerel seçimlerde oy istemek için kapımızı çaldıklarında A3 kağıdına bastırdığım Mete Şahin imzalı yazıları ve kanlar içindeki Türkçü gencin fotoğrafını gösterip "nasıl oy verelim" diye soracağımı bir kaç kez yazmıştım..
Sonuç, yazdığım gibi oldu, hiç bir Türkçü, Hüseyin Sözlü'ye oy vermedi..
Gerçi çoğunluğu Zeydan Karalar'a da vermedi, farklı farklı partilere evet mührü basma yoluna gittiler..
Yine Büyükşehir Belediyesi'nin bürokratları MHP'lilerden gelen, hiç bir maddi talep içermeyen istekleri de yerine getirmediler..
Hatta kendilerine iletilen taleple ilgili bir sonuç almak için arayanların telefonlarını bile açmadılar..
Büyükşehir ve ilçe belediyelerinde işçi alımlarında MHP'lilerin dışlandığını, İP'lilere öncelik tanındığını yazmaktan kalemimizde mürekkep kalmadı..
Belediye başkanlarına gönülleri kırılanların, MHP adayına oy vermeyeceklerini, MHP tabanının konuştuğu kişi ve işleri anlatarak ifade etmeye çalışmıştık..
Ramazan Akyürek'e tepki olduğunu, Murat Cevheribucak'ın Büyükşehir binasında bulunmasının bile MHP seçmeniyle birlikte Demokrat Partilileri, eski DYP'lileri partiden uzaklaştırdığını ve başka seçeneklere yönlendirdiğini de bütün MHP'liler biliyordu..
Hatta, Hüseyin Sözlü'nün bile farkında olduğunu düşünüyorum ancak, her nedense her ikisinin de son ana kadar Sözlü ile görüntü vermelerine izin verildi..
Personel alımlarında, içlerinde bir gazetecinin ve bir emlak şirketinin "bedeli" mukabilinde aracılık yaptıkları, onların referans olduklarını kişilerin işe alındığı yolundaki iddialar da çok tepki toplayan bir konuydu...
"Bedelini" ödedikten sonra iş sahibi olduğuna sevinenlerin bir iki ay sonra kapının önüne konuldukları yolunda kulaktan kulağa yayılan iddialar tepkileri daha yoğunlaştırıyordu..
Kardeşlerin ön plana çıkmaları rahatsızlık yaratıyordu..
MHP'nin kurucu genel başkanına ve şimdiki genel başkanına hakaretler yağdıranlara aktarılan parasal kaynaklar MHP'lilerin tepkisini çekiyordu..
Halkta, Ceyhanlılara "pozitif ayırımcılık" yapıldığı algısı egemen olmuştu..
Bütün bu olumsuzluklar MHP tabanından, Türkçülerden, Merkez Sağ seçmenden gelecek önemli bir oyun Sözlü'ye verilmesini engelledi..
Mete Şahinlerin, Ramazan Akyüreklerin, Murat Cevneri bucakların yaptıklarının, onlara olan tepkinin faturasını 31 Mart'ta Hüseyin Sözlü ödedi..
Buna bir de, 2014'de 100 bin civarında oyu Sözlü'ye aktaran CHP'liler de bu kez kaç seçimdir yapmadıklarını yapıp kendi adayları etrafında bütünleşmesi eklenince bugünkü tablo ortaya çıktı..
Hüseyin Sözlü, 5 yıl sonra yeniden adaylık düşünüyorsa, geride bıraktığımız 5 yılın muhasebesini iyi yapmalı..
Ben nerde hata yaptım diye şimdiden kendi içinde muhasebeye başlamalı..
Yakın çevresine aldığı kişilerin sorgulamalı…