Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli, siyasetin tansiyonunu bir kez daha yükseltecek bir açıklamayla gündeme geldi. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nu, “zanlı” sıfatıyla anarak, Silivri Cezaevi'nde bulunduğunu ifade etti ve mahkeme süreçlerinin hızlandırılmasını talep etti.Henüz resmi makamlarca böyle bir tutuklama haberi kamuoyuna yansımamışken yapılan bu açıklama, siyasi kulislerde büyük yankı uyandırdı.Peki Bahçeli'nin bu sert çıkışının amacı neydi?Ve Türk siyasetine nasıl bir etkisi olabilir?
Siyasal Zemin: Yerel Seçim Gölgesi
Bahçeli'nin bu sözleri, 2024 yerel seçimlerinden sonra şekillenmeye başlayan yeni siyasi denklemler bağlamında değerlendirilmeli.İmamoğlu, İstanbul’daki başarısıyla muhalefet cephesinin en güçlü aktörlerinden biri haline geldi.Cumhurbaşkanlığı adaylığı için adı geçen, muhalefeti birleştirme potansiyeli taşıyan bir figür olarak İmamoğlu, iktidar kanadının da dikkatle izlediği bir lider.Dolayısıyla ona yönelik her hamle, yalnızca yerel yönetim düzeyinde değil, genel siyasetin geleceği açısından da anlam taşıyor.
Bahçeli’nin açıklaması, sadece bir yargı çağrısı değil; aynı zamanda siyasi bir pozisyon almadır.“Zanlı” ifadesi ve “Silivri Cezaevi” göndermesi, kamuoyunun zihninde İmamoğlu’nu bir suç figürü olarak konumlandırmayı amaçlıyor.Bu, siyasi algı yönetiminin klasik ama güçlü yöntemlerinden biridir.
Hukuki Süreç mi, Siyasi Yargı mı?
İmamoğlu hakkında daha önce açılan davalar, özellikle "YSK üyelerine hakaret" davası, kamuoyunda yoğun tartışmalara yol açmıştı.Bahçeli’nin bu çıkışı, hukuki süreçlerin siyasi motivasyonlarla hızlandırılması yönünde bir baskı unsuru olarak da yorumlanabilir.Bu tür açıklamalar, yargı bağımsızlığı konusunda soru işaretlerini artırırken, yargı üzerinde dolaylı bir kamuoyu baskısı oluşturma aracı haline geliyor.
Siyasete Yansıma: Saflar Netleşiyor
Bahçeli’nin açıklamaları, Cumhur İttifakı’nın İmamoğlu’na karşı ortak bir strateji izleyebileceğinin işareti olarak da okunabilir.Bu durum, 2028’e uzanan süreçte muhalefetin nasıl bir savunma hattı kuracağına dair ipuçları veriyor.Aynı zamanda muhalefet içindeki liderlik mücadelesinde de İmamoğlu’na destek olan cepheyi diri tutma işlevi görebilir.Yani bu açıklama, yalnızca İmamoğlu’na değil, muhalefetin tüm stratejik kurgusuna yapılmış bir müdahaledir.
Sonuç: Siyasetin Dili Sertleşiyor
Bahçeli’nin sözleri, Türk siyasetinde sertleşen dilin ve kutuplaşan ortamın bir yansıması.Bu tür açıklamalar, hem siyasi rekabetin doğasını belirliyor hem de yargı süreçlerine dair toplumsal algıyı etkiliyor.İmamoğlu’nun bu çıkışa nasıl yanıt vereceği, hem hukuki hem siyasi stratejiler açısından belirleyici olacak.
Unutmamak gerekir ki, siyasette algılar en az gerçekler kadar güçlüdür. Ve Bahçeli’nin açıklaması, bu algı oyununda güçlü bir hamle olarak okunmalıdır.
**
Başkan Karalar ve Merkez Sağ’dan Gelen Eski Kurtlar
Yerel seçimlerin yaklaşmasıyla birlikte siyasi kulislerde kartlar yeniden karılıyor.Adaylar netleşirken, adayların etrafında şekillenen ittifaklar, destek açıklamaları ve siyasi manevralar da dikkat çekiyor.Bu kapsamda gözler Adana’ya ve mevcut Büyükşehir Belediye Başkanı Zeydan Karalar’a çevrilmiş durumda. CHP’li Karalar, beş yıllık görev süresinde özellikle sosyal belediyecilik anlayışıyla geniş bir seçmen kitlesine hitap etmeyi başardı. Ancak Adana gibi siyasi renkleri değişken bir şehirde seçimi kazanmak sadece parti aidiyetiyle değil, ittifaklar ve desteklerle mümkün olabiliyor.
Bu noktada, kulislerde Karalar’a destek verdiği konuşulan, merkez sağ kökenli, 80 yaşına merdiven dayamış, siyasi kariyeri boyunca sağda neredeyse çalmadık kapı bırakmamış deneyimli bir ismin adı geçiyor. Sağ siyasetin çeşitli damarlarında yer almış, milliyetçi sağdan merkez sağa uzanan çizgide yıllarca siyaset yapmış bu “eski kurt”un Karalar’a katkısı ne olur?
Deneyim Siyasete Ne Katar?
Birincisi, bu tür isimler artık doğrudan oy potansiyelinden çok, kanaat önderliği etkisiyle önem arz ediyor. Özellikle taşra ilçelerinde, muhafazakâr seçmenin hala kulak verdiği, “büyükler ne derse ona göre davranırız” diyen bir seçmen profili var. Bu anlamda Karalar’a destek veren böyle bir figür, CHP’ye uzak duran ancak Karalar’ın icraatlarından memnun olan sağ seçmen için bir “meşruiyet” penceresi açabilir.
Karalar’ın Sağla Teması: Stratejik Hamle
Zeydan Karalar, klasik bir sol belediyeciliğin ötesinde, Adana'nın sosyal ve kültürel dokusuna uygun bir siyaset yürüttü. Sağ seçmene hitap eden söylemleri, yerel değerlerle kurduğu bağ ve milliyetçi-muhafazakâr kesimlerle kurduğu ilişkiler dikkat çekiyor. Dolayısıyla merkez sağdan gelen bu destek, Karalar’ın sadece sol seçmene değil, şehir genelinde daha geniş bir toplumsal tabana hitap ettiğinin altını çizebilir.
Riskler Yok mu?
Elbette her destek, yanında bir bagajla gelir. Yaşı ilerlemiş, geçmişte birçok partiyle anılmış ve zaman zaman çelişkili pozisyonlar almış bir siyasetçinin desteği, genç ve ideolojik olarak net seçmenlerde soru işaretleri yaratabilir. “Karalar neden sağın eski isimlerine ihtiyaç duyuyor?” ya da “CHP’nin kendi kadroları yetmiyor mu?” gibi eleştiriler de gündeme gelebilir.
Sonuç: Hesaplı Bir Açılım
Neticede, bu tür desteklerin katkısı, hem sembolik hem stratejik düzeyde olur. Zeydan Karalar gibi saha siyaseti güçlü, icraatıyla konuşan bir başkan için bu tür ittifaklar, mevcut tabanını daraltmadan, sağdan oy devşirme adına anlamlı bir açılımdır.Adana gibi siyasetin nabzının hızlı attığı bir şehirde, sağdan gelen destekler CHP’ye değil ama Karalar’a yarayabilir. Bu da yerel siyasetin doğasında var: Parti rozetinden çok isimlerin öne çıktığı seçimlerde, geniş bir çember kurmak bazen kazandırır.
**
Siyasetin Ustaları: 76'lık Roketler ve Partiler Arası Maratoncular
Siyaset, deneyim işidir. Hatta öyle böyle değil, dibi görülmeyen, uçsuz bucaksız, vazgeçilmez bir deneyim… Öyle "gençler gelsin", "yeni yüzler" filan diyerek bu işin içinden çıkamazsınız.Çünkü siyaset, bir nevi sabır, yön değiştirme ve gerektiğinde hiçbir şey olmamış gibi kaldığın yerden devam etme sanatıdır. Bu da ancak 76 yaşındaki il başkanlarıyla mümkündür!
Düşünün bir kere: 1983’te ANAP’la başlamış, 90’larda DYP’ye göz kırpmış, 2000’lerde MHP'den geçerken "ulusal hassasiyetleri" unutmayıp, 2010 sonrası İYİ Parti'ye "bir şans daha veren" bir siyasetçinin görüp geçirmediği ne kalmıştır ki?
Bu insanlar siyaset sahnesinin Chuck Norris’idir. Onlar için "parti değiştirmek" sabah kahvesinden sonra gelen bir refleks gibidir. Ve tabii ki bu refleksler, genç siyasetçilerimizin yön bulmasında pusula etkisi yaratır.
Şimdi bazı densizler çıkıp "Efendim bu tarz siyasetçiler halkta karşılık bulmuyor" filan diyecek.Kardeşim, halk mı önemli deneyim mi? Halk değişir, deneyim kalır! Zaten bizim seçmen de alışkın. Bir gün ANAP rozetiyle selam verene, ertesi gün MHP rozetiyle sarılır, yeter ki aynı adam olsun. Tutarlılık zaten fazlası zarar…
Milletvekili mi olmak istiyorsun?Belediye başkanı mı? Önce çevrene şöyle bir bak: 5-6 parti eskiten, her ideolojiden bir miktar tatmış, artık gençleri görünce "siz daha toy kalırsınız" bakışı atan bir kadro abisi bulman şart. O yoksa yandın, seni kim ciddiye alır ki?
Yeni nesil siyasetçiler bu büyüklerimizin ellerinden tutmalı, gerekirse danışman değilse çaycı yapsınlar. Siyaset onların gözünde şekil alır, onların rüyasında vizyon, sabah uyanınca misyon olur.
Bu yüzden ben diyorum ki; seçim dönemlerinde partiler aday listelerini değil, kaç tane 70+ siyasal bilgeye sahip olduklarını açıklasın.Seçmen de kararını ona göre versin. Çünkü artık slogan şu:
"Geleceği inşa etmek için, geçmişi ısrarla yanında taşı!"