Adana’da ana cadde, bulvar ve meydanlarda son bir kaç yıldır sma hastaları adına konulan bağış standları terörü yaşanıyor..
Çakmak Caddesi, Dörtyol civarı, Ziyapaşa Bulvarı, Baraj Yolu, Duygu Cafe gibi yerlerde, aynı kadının sesiyle farklı farklı çocuklar adına para toplanmaya çalışılıyor..
Duygu sömürüsü yapılıyor..
Kim oldukları bilinmeyen kişiler tarafından bankaların ve bankamatiklerin önü, otobüs durakları, Çakmak Caddesi gibi çok kalabalık yerlerde beşer onar tane konulan bağış standlarında ağlamaklı bir sesle sözde hasta çocuğu adına para dilenen kadın sesi sonuna dek açılıyor..
Yardımların gerçekten hasta bir çocuğa gidip gitmediği bir yana, olay artık bir sektör haline dönüşmüş durumda..
Görüntü ve ses kirliliği yaratan, insanları rahatsız eden çok sayıda bağış kutusu standının nerelere konulacağı, kaset sesinin ne değin açılacağıyla ilgili olarak Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, düzenleme yetkisinin belediyelerde olduğunu ifade ediyor..
O nedenle, daha önce bu sütunlarda zabıtaya çağrı da yapmıştım..
Ancak, aradan geçen sürede gördük ki, değişen bir şey yok..
Elinde bir bağış kutusu standı olan belirli aralıklarla standın üstündeki adı ve fotoğrafları değiştiren birileri, bağış kutularını kafalarına göre koymaya devam ediyorlar..
Yeğledikleri yerler yine otobüs durakları, parkları ve bankamatiklerin önü..
Buradan Adana Büyükşehir Belediyesi Zabıta Daire Başkanı ercan Özcan ve Zabıta Denetim Şube Müdürü Mehmet Varol’a bir kez daha seslenmek istiyorum..
Bağış kutularının keyfe kader yerlere konulmasının engellemeyi düşünüyor musunuz?..
Bir çeşit dilenciliğie dönüşen ve paraların hasta çocuklara değil birilerinin cebine gittiği kezlerce kanıtlanan yeni tür dilencilikle mücadele sizin görevleriniz arasında değil mi?..
Ercan Özcan ve Mehmet Varol’dan konuyu en kısa zamanda ele alarak, en azından bir düzenleme getirmelerini bir yurttaş olarak bekliyoruz..
Bu konuda, Ankara’da güzel bir uygulama yapıldığını da belirteyim..
Ankara’da her yerde yol boyunca ya da her köşe başlarında bağış kutusu standlarını göremiyorsunuz..
Örneğin Ulus’ta bu tür standları Kızılay’ın bağış merkezinin önünde konumlandırılmış,
Öyle yüksek sesle duygu sömürüsüne de izin verilmiyor..
Gürültü kirliği yaratmadan, Kızılay binasının önünde yan yana sıralanmışlar..
Benzer uygulamayı Büyükşehir Belediyesi Zabıta Daire Başkanlığı Adana’da pekala uygulayabilir diye düşünüyorum..
26 Ağustos Malazgirt Utkusu
Malazgirt Utkusunun dokuzyüzelliüçüncü yıldönümü kutlu olsun..
Elbette, bu muhteşen utkuyu bütün benliğimizle sahipleniyor ve kutluyoruz..
Her yıldönümünde olduğu gibi, bu yıl da, “Malazgirt zaferi ile Anadolu’yu vatan yaptık” masallarını bol bol dinledik..
“Türkler Malazgirt savaşından sonra ilk kez 1071 yılında Anadolu’ya girdiler” savının yeniden dillendirildiğine tanık olduk..
Malazgirt zaferi ile Anadoluyu vatan yaptık söylemi, özellikle ulu Önder Artatürk’ün uçmağa varışından sonra değiştirilen tarih anlayışıyla kuşaklar boyu Türk insanına ezberletilen temelsiz bir tarih yalanıdır.
Türkler, Malazgirt savaşından sonra ilk kez 1071 yılında Anadolu’ya girdiler savı ise Avrupalı tarihçilerin bize dayattığı bir kuyruklu yalandır..
Erekleri çok açık; Türkleri Anadolu’da işgalci göstermek, Türk olmayanları Türk’e karşı kışkırtmak, Türkleri Anadolu’dan silmek, yeniden Orta Asya bozkırlarına göndermek..
Bunun için de önce Türkleri kendi yalanlarına inandırmak istiyorlar ve kuşaklar boyunca aynı yalanı bıkmadan usanmadan yineliyorlar..
Oysa, gerçekte, 1070 yılı Türklerin Anadolu’ya ilk geldiği değil, son geldiği yıldır.
Avrupalı tarihçilerini sahte savı öyle baskın ki, Turukkuları, Sümerleri (Kengerleri), Hattileri, Göbeklitepe’yi, Hakkari, Muğla, Balıkesir gibi yerlerdeki yazıtları, İstanbul’da Marmararay kazılarında ortaya çıkarılan binlerce yıllık Türk kurganlarını çoğumuz anımsamıyoruz
Anadolu geçmişte de binlerce yıldır Türk yurduydu, gelecekte de öyle kalacaktır..
Sonsuza dek Türk yurdu olacaktır..
Emperyalizmin hizmetindeki Batılı tarihçilere, içimizdeki taşeronlarına inat, Türklerin Anadolu’nun asli ve yerleşik halkı olduğu anlatmaya devam edeceğiz..
Ahlat’ta Filistin bayrağı!
Malazgirt utkusunun dokuzyüzelliüçüncü yıldönümü Ahlat’ta “resmi” törenle kutlandı..
Maalesef, Türk’ün önemli zaferinin kutlandığı Ahlat’ta Türk bayrağının yanına Filistin’in Osmanlı’ya başkaldırışını simgeleştiren İngiliz çizimi bayrağı asıldı..
Oysa, Malazgirt savaşının araplarla uzaktan yakından ilgisi yoktu..
Malazgirt savaşının kazanan, büyük bir utkuya imza atan Alparslan’ın çerilerinin yarısı Köktengri inancına (şimdilerin ifadesiyle Şaman) mensup Türklerden oluşuyordu. Ordunun sadece yüzde 20’lik kesimi islam inancındaki Türklerdi.
Ayrıca, Bizans’ın en profesyonel askerler takımını paralı askerlik yapan hıristiyan Peçenek Türkleri oluşturuyordu. Bu Peçenek Türkleri, kandaşlarımız ölmesin kırılmasın, Türk Türk’e kılıç çekmez diyerek Alparslan’ın yanına geçtiler..
Sözün özü, Malazgirt Utkusun Köktengri inancındaki, hıristiyan ve müslüman Türklerin güçbirliğiyle kazanılmıştır..
Malazgirt Utkusu dinsel değil Türk ulusunun ulusal bir utkusudur..
Ahlat’ta bayrağı asılan Filistinli ya da bir başka müslüman arap devletleri ve mensupları bu savaşta yer almamışlardır..
Bu nedenle, Türk ulusunun şanlı utkularının araplaştırılması olası değildir..
Türk ulusunun şanlı utkularına başkalarını ortak etmeye çalışmak tipik bir “şark kurnazlığı”dır.
Korkarım ki, bu şark kurnazlığı önümüzdeki yıllardaki kutlamalarda, “aslında Malazgirt’te Türkler hariç herkes vardı. Araplar, Kürtler, Suriyeliler, Afganlılar, Afrikalılar.. Sonra biz sığınmacı olarak adamların ülkesini ellerinden aldık” ifadelerini çokça duyacağız.