Bana her devrin adamı diyorlar..
Evet öyleyim ama, bir sorun neden öyle oldum? Neden her devrin adamı olmayı seçtim. Neden ustalarını yarı yolda bırakıp başka ustaların kapısına gittim..
Hepsini anlatacağım..
Önce anam babam beni yönlendirdi..
Ben doğduğumda adımı, belleği açık olsun, ortamlara çabuk uyum sağlasın diye Dimağ koymuşlar..
Daha dünyaya gelirken her devirin adamı olarak anam babam tarafından kodlanmışım..
Sonra, memleket hasreti çeke çeke yüksek okullarda okudum örekmen oldum..
Anam babam, ben çocukken, “kim güçlüyse onun yanına git. Seninle ilgili başkalarının söylediklerine hiç aldırma” derlerdi. Bu sözü kulağıma küpe, hayatıma şiar yaptım.
Neyse, okul biter bitmez kapağı memlekete attım..
Ama kimse bana “ gel örekmenim ol” demedi.. Kimse, evinin planının çizdirmedi. Sonra biri geldi bir işleri yapacağının söyleyip benden plan çizmemi istedi. Çok heyecanlanmıştım.. Hemen masamın başına geçtim, benden istenen planı şevkle çizdim. Plana göre bina yükseldi lakin mal sahibi hiç memnun kalmadı. Zaten o plan çizdiğim çizeceğim son plan oldu. Bir daha kimse plan çizdiremedi..
Baktım örekmenlikten para kazanamayacağım, o sıralar memleketin şehrül-emini seçilen Mütekellim abimin yanına gittim.
Hal hatır faslından sonra, bir punduna getirip örekmenlikten para kazanamadığımı, kimsenin bana planını çizdirmediğinden bahsettim..
Mütekellim abi, tam da düşündüğüm gibi, “boşverörekmenliği, çiz çiz dur kaç para kazanacaksın. Bak evlilik çağın da gelmiş, Seni yanıma alıyorum. Git evraklarını hazırla yarın gel vazifene başla” dedi.
Saadetten uçuyordum. Hem mahalli de olsa devlette iş bulmuş, hem her kesin adamı olma yolunda büyük bir fırsat yakalamıştım..
Mütekellim abimim ustan belledim, gönüllü çırağı oldum..
Sayesinde, memleketteki, milliyetçi, dinci, liberal, sosyal demokrat ne kadar parti varsa nasıl idare edilir, nasıl herkese mavi boncuk dağıtılır öğrendim..
Bir nevi staj yaptım..
Bitmedi, ustamda aynı zamanda mahalli idareler nasıl idare edilir, siyasi partileri talepleri nasıl yerine getirilir, muhalefetin desteğinin nasıl sağlanır gibikonularda yüksek lisans, ihalelernasıl bağlanır, matbuata nasıl hakim olunur, yandaş gazetecilere nasıl para aktarılır gibi konularda da doktora yaptım..
Ustam liberal, demokrat, dinci parti dolaştıktan sonra milliyetçi partiden şehrül-emin adayı oldu..
Beni de şehir divanı adayı yaptı. O bilmem kaçıncı defa şehrül-emin, ben de ilk şehir divanı azası seçildim..
Ustamın o aralar, bir önceki partisi dinci partiyle arası bozuktu. Dinci parti, ustamı geçeci olarak vazifeden el çektirince, ustam güvenilir adamı olarak beni mensubu olduğumuz milliyetçi partiye şehr-ül emin vekil olarak tavsiye etti. Onlarda beni emin vekil seçtiler..
Ustam bir şey de yanılmıştı..
Onun talebesi olduğumu unutmuştu..
Vekil olur olmaz ustam ne istiyorsa tersinin yaptım..
Memleketin dört bir yanının afişlerimle donattım..
Yeri geldi, kentin valisine kafa tuttum, onumla restleştim..
Sağolsun yeğenim ve onun matbuattaki dostları bu konuda bana çok yardımcı oldular.
Bu arada, ustamı “ibra ol da ge”l diyerek partiden atan milliyetçi partiden istifa ettim hür ve müstakil vekil olarak yola devam etme kararı aldım..Artık kendimi bir vekil değil, şehrin emini olarak görüyor, o görüntüyü halkın beynine yerleştirecek afişlerle memleketi donatıyordum...
Niyetim, sonraki seçime, kazanacak partiden şehrül-emin namzeti olarak girmekti..
Memlekette dinci parti rüzgarı esiyordu, bende hür ve müstakil bir belediye başkanı olarak başvekilin sözlerinin slogan olarak kullanmaya başladım. Başvekil geleceği gün başvekilin emirlerini sıralayan yüz binlerce afiş yaptırıp astırdım, yetmedi birinci sayfada başvekilin fotoğrafı ve sözlerine yer veren ceride bastırıp dağıttım..
Bu yöntemi de ustamdan öğrenmiştim aslında..
Gönüllü stajyerlik dönemimde o ne yapmışsa aynısını yapıyordum.
Sonra, sarıklı cübbeli hocaefendilerin ortasına oturup dini bir organizasyonda söylenen sözleri, okunan ilahileri vecdle dinledim..
Lakin, seçim zamanı beni aday yapmayacaklarını anlayınca dümeni sosyal demokrat partiye kırdım. Ne de olsa onların da kazanma şansı vardı.
Hemen parti yöneticileriyle görüşüp namzetlik için zemin yoklaması yapmak üzere Cumhuriyetin Dersaadetine doğru yola revan oldum..
Orada parti binasına gidince ne görsem beğenirsiniz. Eski ustam da benim gibi düşünmüş namzetlik için solcu partinin kapısını çalmıştı.
Allahtanaraya sol parti içindeki dostlarımı koymuştum. Onlar benim için kulis yapıyorlardı. Amma velakin, memlekete baz münafık matbuatçılarboş durmamış, benim sarıklı hocalarla olan fotoğraflarımı filan yayınlamışlar, sosyal demokrat partiye bunu mu aday yapacaksınız diye sormuşlar.. Tabiatıyla, bizim namzetlik işi başka bahara kaldı..
Bu arada başka yollara da bakıyor, yeni kapılar açmaya çalışıyordum...
Misal, memlekette bir hayli ağırlığı olan Setullah diye hoca vardı. Omun çok sayıda dernek ve vakfı memleektte faaliyetteydi.
Şehremaneti binasının yarısını o vakıflardan Süleyman Medresissine tahsis ettim..
Hepsi Burda mı Cemiyeti idarecilerinin her talebinin yerine getirdim. Cemiyet yöneticileri şehremaneti memurlarından daha fazla mesailerini şehremaneti binasında geçiriyorlardı..
Amma velakin, hiç birisi işe yaramadı, hatta sonraları ayak bağı oldu, mahkemelerde süründüm.
Sonrasında hedef küçültümşehreminlikten vaz geçip kazaeminliğine niyet ettim..
Bir kere daha sosyal demokrat partide şansının denemek istedi ama yine hedefime ulaşamadım..
Neyse ki dostlarım var..
Şehrül-emin ve kaza emini olmayı başaramadım ama, dostlarım sayesinde partini şehremanetinde reis müşaviri olarak işe başladım.
Şimdi amacım, müşavirlik imkanlarını iyi değerlendirerek bir türlü kapısından içeri giremediğim partiden kaza emini olmak..
Tüm bunları, anamın babamın, “işine geldiği gibi davran. Arkandan söylenenlere aldırma” demelerine ve vazifeden el çektirildiğinde bana emin adam nazarıyla bakıp vekili yaptıran ustama borçluyum.
Anamın babamın sözüyle ustamın derslerinin birleştirince hedefe giden her yolu mubah diyen, her devrin adamı olan biri olup çıktım.
Bu konuda o kadar iddialıyım ki, Makyavel gelse ona bile ders veririm vallahi…