İP'i parlatmaya çalışanlar hiç bir fırsatı kaçırmak istemiyor doğrusu..
İşlerine gelmeyen bir açıklama yapan kim olursa olsun, ona "demokrasi düşmanı", "dönek", "AKP'nin işbirlikçisi" falan tarzı ifadelerle saldırırken, işi MHP'ye ve Devlet Bahçeli'ye getirmeyi de bir şekilde beceriyorlar!..
İP severlerin demokrasi anlayışını ortaya koymalarına, bir şekilde yine MHP ve Devlet Bahçeli'yi sorumlu tutma girişimlerine son olarak Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek'in açıklamalarından sonra tanık olduk..
Perinçek, İstanbul seçimleriyle ilgili olarak, İP'lilerin herkesin Ekrem İmamoğlu lehine destek vermesi adaylarını çekmesi beklentisiyle örtüşmeyen açıklama yapınca, anında İP severlerin ve onlara destek veren kimi sosyal demokratların saldırısına hedef oldu..
Sosyal medyada Doğu Perinçek'e yapmadıkları hakaretler kalmadı..
CHP'liler, sadece Doğu Perinçek ve açıklamasını eleştirirken, İP severler ipi MHP ve Devlet Bahçeli'ye hakarete kadar uzattılar..
Bahçeli'yi, geçmişte Doğu Perinçek ile işbirliği yapmakla suçladılar..
Akılları sıra Perinçek üzerinden MHP ve Bahçeli'yi vuracaklar, MHP tabanınını Ekrem İmamoğlu'na yöneltecekler..
İP severlerin, elindeki ipi MHP ve Bahçeli'ye atmalarında gerekçe gösterdikleri olay, 2000'li yılların başında o günün koşullarında yapılan "Kızılelma Koalisyonu"ydu..
KKTC'nin merhum Başkanı Rauf Denktaş gibi çok değerli Türk milliyetçileri, yurt dışında Ermeni iddialarına karşı oluşturulan Talat Paşa Komitesi'nin çalışmalarının biraz daha genişleyip Türk Devletinin tüm sorunlarına çıkış için aralarında ülkücü gençlerin, Türk millliyetçilerinin, Vatan (İşçi) Partililerin, Doğu Perinçek ve arkadaşlarının da olduğu, o dönemde hayli ses getiren Kızılelma Koalisyonu'ydu bahsettikleri şey…
O koalisyon, toplumsal bir tepki, Türkiye'nin içeride ve dışarıdaki sorunlarına Türklük açısından yaklaşma amacıyla oluşturulmuştu..
Devlet Bahçeli'nin de herhangi bir desteği yoktu..
Zaten, bir süre sonra Ülkü Ocakları ayrılmıştı..
Ama, Perinçek ve Kızılelma Koalisyon üzerinden MHP ve Devlet Bahçeli'yi saldıranlar, toplumdan bir şeyi saklamaya gayret ettikleri de görülüyor..
O da, o koalisyona destek veren isimlerin bazılarının bugün İP içerisinde, Meral Akşener ile birlikte hareket ettikleri..
İki tanesi ise çok yakın zamanlarda kapağı CHP'ye atmışlardı..
İp severler, Kızılelma Koalisyon üzerinden birilerine ip atmadan önce, çevrelerine bir baksınlar..
Yanıbaşlarında Kızılelma Koalisyonu'na destek verenleri görsünler, anımsasınlar..
Yoksa Bahçeli'ye attıkları ip, yanıbaşlarındaki eski Kızılelma Koalisyoncularının boynuna dolanır!…
Unutmadan, o zaman da Kızılelma Koalisyonunu desteklemiştim, bugün de doğru buluyorum..
Benzer bir koalisyon kurulursa yine desteklerim..
Kızılelma Koalisyonunun ortak paydası Türkiye ve Türklük idi..
Siyasal görüşleri ne olursa olsun, "Önce Türkiye, Önce Türklük" diyenlerin buluştuğu koalisyondu..
Son dönemlerde oluşturulan adına ittifak denen koalisyonlar gibi çıkar amaçlı değildi..
Kişisel çıkar amacı ise hiç yoktu...
İp severler, Kızılelma Koalisyonunu birilerini suçlama aleti olarak kullanamadan önce, içinde bulundukları mevcut koalisyonun hangi mantıkla kurulduğunu da bir sorgulasınlar..
Sonra atabiliyorlarsa, iplerini onun bunun üstüne atsınlar!…
******************
Bu ne yaman çelişki!
31 Mart yerel seçimleri öncesinde, CHP'nin İzmir Büyükşehir Belediye Başkan Adayı, 12 Eylül'ün işkencecilerinden babası nedeniyle özellikle o karanlık günleri yaşayan ülkücülerin tepkisini çekmişti..
12 Eylül sorgulamalarında Nurettin Soyer tarafından "sorgulanan" ülkücüler, İzmir'deki ülkücülerden, Türk milliyetçilerinden, hatta vicdan sahibi her görüşten insandan, işkencecinin oğluna oy vermemelerini istemişti..
Çünkü, o soyadı, ülkücülerin zihninde 12 Eylül'de yaşadıklarını canlandırmıştı..
O zaman ablanın biri çıkmış, "suç babadan oğula geçmez" demişti..
Halbuki, o işkencelerden geçen ülkücüler ve devrimciler, "suçun" babadan oğula geçtiğini, 1980 sonrası yıllarda yaşayarak görmüşlerdi..
Ama, ablamız, o dönemlerde merkez sağda ip atladığından olacak, ülkücülerin bu hassasiyeti karşısında "suç babadan oğula geçmez" demişti..
Aynı ablanın o malum açıklamasından önce ve sonrasında yaptığı bazı açıklamalar, bizzat ablayı yalanlıyordu..
Bazı şeylerin babadan veya ağabeyden çocuğa ve kardeşe geçtiğine ablanın da inandığını bizelere söylüyordu..
Abla, yeni bir yola çıkarken, kendini ülkücü ilan etmiş ve ülkücülüğünün ailesinden kendisine geçtiğini söylemişti..
Gerek 31 Mart öncesi, gerek seçimin yenilenme kararınından sonra CHP İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Adayı Ekrem İmamoğlu için ülkücülerden oy isteyen abla ve yanındakiler, İmamoğlu'nun babasının geçmişti ülkücü hareket içinde bulunduğunu, hatta Adana'da Ülkü Ocakları bünyesinde mücadele verdiğini söylüyorlar ve Ekrem İmamoğlu'nu babadan ülkücü ilan ediyorlardı..
Seçimlerin yenilenme kararından sonra, Ekrem İmamoğlu'nun babadan ülkücü gösterme kampanyası yeniden hızlandı..
Ülkücüleri, "babadan ülkücü" Ekrem İmamoğlu'na oy vermeye çağırıyorlar..
İlahi abla ve şürekası; suç babadan oğula geçmiyor ama, ülkücülük babadan oğula ve kıza geçiyor ha!…
İstanbul'da ülkücülere, ülkücü olmayan birini ülkücü olarak kabul ettirme girişiminizi görüp, ardından da İzmir'de suçun babadan oğula geçmeyeceği iddianızı anımsayınca söylemeden edemiyorum:
Bu ne yaman çelişke ablam!…
Bu arada bir şey daha var..
Ekrem İmamoğlu'nu babadan ülkücü ilan edenler, Ekrem beyin, ANAP'ta siyasete atıldığını, orada politika yaptığı hiç ağızlarına almıyorlar..
"Kapitalist sağ" kardeşliğini "babadan ülkücülük"le kamufle etmek istiyorlar diye düşünmüyor da değilim!..