CHP Genel Başkanı Özgür Özel ile gazeteci Yılmaz Özdil arasındaki tartışmayı hepimiz biliyoruz..
CHP’nin genel başkanı ile bugüne değin CHP’nin temsil ettiği muhalefet bloğunda özgül ağırlığı bulunan Yılmaz Özdil’in arasındaki tartışma, bir iç tartışma, bir yöntem tartışması aslında..
Daha doğrusu hangi yöntemin izlenmesi gerektiği kobsundaki bir fikir ayrılığı..
Özgür Özel daha yumuşak, kavgadan uzak bir yöntemi uygulamaya çalışıyor; Yılmaz Özdil ise, AK Parti ve Cumhur İttifakı’na karşı daha sert bir muhalefet yapılmasından yana tavır alıyor..
CHP’nin kendi içerisinde çözeceği, fazla uzun sürmeyecek bir tartışma..
Ancak, bu vesileyle, yandaş medya diye adlandırılan siyasal iktidara yakın medya ve gazetecilerin Özgür Özel’e duydukları büyük sevgiyi, aşkı öğrenmiş olduk..
Günlerdir yandaş kanallardan Özel – Özdil gerilimi tartışılıyor..
Konuyu sakız gibi uzattıkça uzatan yandaş gazetecilere göre Özgür Özel haklı, Yılmaz Özdik haksız..
Hatta linç edilmesi gereken birisi..
Halbuki, aynı kişiler daha 31 Mart gecesine kadar CHP’ye, Özgür Özel’e, başta İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş olmak üzere CHP’li adaylara söylemediklerini bırakmıyorlardı..
Doğrusu, yandaş medyanın ve gazetecilerin, yerden yere vurdukları CHP’nin Genel Başkanı Özgür Özel’e, cansiparane biçimde savunduracak, Yılmaz Özdil’i yerden yere vurduracak denli büyük sevgi beslediklerini hiç de tahmin etmemiştim.
Özgür Özel’de duydukları sevginin büyüklüğünü görünce doğrusu gözlerim yaşardı..
Durduk yerde aklıma merhum Abdullah Yüce’nin o çok meşhur “bu ne sevgi ah” şarkısının getirdi..
Her ne kadar karga gibi sesle Abdullah Yüce’ye rahmet okutacak biçimde de olsa, ekrandan yandaş gazetecilerin Özgür Özel sebgisini izlerken “bu ne sevgi ah” şarkısını mırıldanmaktan kendimi alamıyorum…
Devlet Bahçeli’yi hedefe alıyorlar
Önceki gece, televizon kanallarında her şeyi bilen adamların tartışma programlarının izlerken bir şey dikkatimi çekti..
Amerikan sermayeli bir kanalda, siyasal iktidarın ve AK Parti’nin yılmaz savunucularından bir gazetecinin, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ile ilgili söylediklerini duyunca küçük bir şaşkınlık yaşadım..
Düne kadar, MHP ve Devlet Bahçeli’ye övgüler yağdırmasa da Cumhur İttifakı hatırına olumlu yaklaşan bu arkadaşımız, Devlet Bahçeli’nin, AK Parti içerisinde bazılarının MHP ile ittifak yapmaktan rahatsız olduklarının; isterlerse CHP ve altılı masa ile yeni bir ittifak kurabilecekleri yolundaki sözlerini eleştiriyordu..
Sanki, Bahçeli’nin ifadeleri yanlış, AK Parti içerisinde MHP ile ittifaktan rahatsız olan, hatta ittifakın bozulmasının isteyenler yok gibi, tek yanlı olarak Devlet Bahçeli’ye eleştiriyordu..
Bahçeli’yi sözlerinin içeriğine bağlı olarak isimler açıklamasını istiyordu..
Anladığım kadarıyla, AK Parti içinde MHP ile ittifaktan rahatsız olanlardan biri de bu gazeteci meslektaşımız..
Abdulkadir Selvi’nin MHP’nin hassasiyetlerine basan yazı ve açıklamaları ile malum gazetecinin Bahçeli’nin AK Parti içinde MHP ile ittifaktan rahatsız olanların bulunduğunu açıklaması karşısında gösterdiği tepki ve kullandığı ifadeler, ilerleyen süreçte, yandaş medya ve gazetecilerin MHP ve Devlet Bahçeli’yi hedef tahtasına alacaklarının işareti gibi görünüyor..
Orman ve buğday tarlalarındaki yangının nedeni
Televizyon ekranlarındaki onca tartışma programının arasında, gerçek bir gündeme odaklanan sadece tek bir program vardı..
Ulusal TV ekranlarında yayınlanan “Gün İçinden” programıydı..
Özel- Özdil kavgası, Biden’in donup kalması, Gazze, Sinan Ateş cinayeti gibi suni gündemlerle halkın oyalandığı yerde, Türkiye’yi alev topuna çeviren orman yangınlarının nedenleri ele alınıyordu söz konusu programda..
Yani, yurttaşlarımın ilgilendiren konu sadece Ulusal TV ekranlarında irdeleniyordu..
Yayından bağımsız bu konudaki fikirlerimizi söyleyelim..
Başta ülkemizi olmak üzere dünyanın dört bir yanında başlayan yangınların nedenini anlamak için sahte pandemi öncesi ve dönemine giderek, Bill Gates’in açıklamalarına bakmak gerekiyor..
Sahte pandemiden sonra, küresel ısınma, küresel iklim değişikliği ve karbon ayak izi adlı oyunu sahnelemek için orman ve buğday tarlaları yangınlarına ihtiyaçları vardı..
Bil Gates önce, insanların tükettiği büyükbaş ve küçükbaş hayvanları çıkardıkları gazla atmosfere fazla miktarda karbon salmakla suçlamış, hayvanların katledilip, yapay etlere beslenmenin başlaması gerektiğini iddia etmişti..
Ardından, bu kez ormanların, ağaçların hatta yerdeki çimlerin aşırı miktarda karbon salınımı yaptıkları için azaltılması gerektiğinin, akıllı kentlerin kurulması gerektiğini söylemişti..
Bil Gates denen adam, küresel emperyalizmin sözcüsü..
Bu açıklamalardan sonra dünyada tüm ormanlar alev alev yanmaya başlamıştı..
Hatta Yeni Zelanda’daki orman yangını aylarca sürmüştü..
Nedense ormanlar ülkemizde de, bütün dünyada da toplu olarak yanıyorlardı..
Hem de aynı anlarda başlayan yangınlarla..
Rusya Ukrayna savaşında da öncelikle buğday tarlaları, buğday dolu silolar yakılmıştı..
Bugün de dikkat ederseniz ormanlar ile buğday ekili alanlar birbiri ardına yanıyorlar..
Yanan orman alanı binlerce hektar, buğday ekili alanlar binlerce dönümle ifade ediliyor..
Yani, Türkiye’yi saran, her gün bir kaç yerde başlayan yangınlarla, orman ve buğday tarlaları küresel emperyalizmin “küresel ısınma, karbon ayak izi, küresel iklim değişikliği” oyununa kurban verilmektedir..
Küresem emperyalizme direnmedikçe, bu yangınlar ancak tüm ormanlar yanınca, tüm buğdaylar tohumluk bile ayrılamayacak şekilde kavrulmalarıyla sona erecektir..
Fırsatı yine kaçırmadılar!
Yandaş medya, Ekrem İmamoğlu’na vurmak için fırsatı yine kaçırmadı..
Yandaş gazeteciler, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nu bir grup gazeteciyi Roma’ya götürmesinin eleştirmişler, İmamoğlu’nu İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin parasını çarçur etmekle suçlamışlardı..
Halbuki, İmamoğlu’nu gazetecileri Roma’ya götürdü diye eleştirenlerin önemli bir bölümü, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile sık sık yurt dışı seyahatlere giden gazetecilerdi..
Roma gezisi üzerinden İmamoğlu’nu vurmak için kolları sıvayanlar, kendilerinin de eleştirdikleri gezinin benzerlerinin müdavimi olduklarını unutmuşlardı..
O saldırı amacına ulaşamamıştı. Yani Ekrem İmamoğlu’nu Roma’ya gazeteci götürmesi üzerinden yapılan eleştiriler toplumda karşılık bulmamıştı..
Devam eden Avrupa Futbol Şampionası, yandaş gazetecilere Ekrem İmamoğlu’na saldırmak için yeni bir fırsat yarattı..
İmamoğlu’nun Türkiye – Gürcistan maçının izlemek için “özel jetle” Almanya’ya gitmesini eleştirdiler..
Yalnız bu kez, farklı bir yönteme başvurdular..
İmamoğlu ile Mansur Yavaş üzerinden vurmak istediler..
“Ekrem İmamoğlu özel jetle Almanya’ya maç izlemeye gitti, Mansur Yavaş ise halkla birlikte parkta milli maçı izledi” diyerek İmamoğlu’nu itibar kaybına uğratmak istediler..
İmamoğlunu özel jetle gitmesini anlatırken ekranda Mansur Yavaş’ın parkta gençlerle birlikte maç izlediği görüntüleri yayınladılar..
Peki, maç izlemeye gitmek için özel uçak tutması, Yavaş’ın parkta izlemesi, İmamoğlu’na itibar kaybetirir mi?..
Roma olayında olduğu gibi Almanya olayında da bekkledikleri sonuçları alamayacaklarını, İmamoğlu’nun itibar kaybına uğramasının beklerken kendilerinin hüsrana uğrayacaklarını kesin olarak söyleyebiliriz..
BUNUN ADI ÖZEL HAYATA MÜDAHALE
Televizyonların haber bültenlerinde mutlaka izlemişsinizdir..
İstanbul’da Marmararay’da ele ele tutuşan iki genç saldırıya uğradı..
Birisi, iki gencin ele ele tutuşmasından rahatsız olarak önce sözlü, ardından fiili saldırıda bulunmuş..
Marmararay’daki olayı küçümsemeyin..
Kendi kendilerine ahlak bekçiliğine soyunanların, seküler yaşam tarzındaki insanlara yönelik tutum ve davranışlarının bir öncüsü olarak değerlendiriniz..
Tıpkı, İran’da saçı göründü diye kadınlara yapılan saldırılar gibi..
Yaşanan gösteriyor ki, siyasal islamcılar kendilerinin güçlü gördüklerinde, kendileri gibi giyinmeyen, kendileri gibi davranmayan, kendileri gibi düşünmeyenlerin yaşamlarına müdahaleyi hak olarak görüyorlar..
O nedenle, İstanbul Marmararay’da yaşanan olay tehlikeli bir olaydır..
Bu tür, başkalarının yaşam tarzına müdahale etmeyi kendilerinde hak olarak görenlere devletin asla müdahale göstermemesi; Anayasaya ve Türk Ceza Kanununa aykırılıktan yakalarına yapışması gerekiyor..
Theodora ve Orhan Gazi’nin Evlilik Töreni
Osmanlı’da yabancı kadınla evlenen ilk hükümdar Orhan Gazi idi..
Babasının Yarhisar Tekfuru’nun kızı Holofira (Nilüfer Hatun) ve Bizans imparatoru Üçüncü Andronikos’un kızı Asporça ile evlenerek yabancı kadınla evlenen ilk Osmanlı prensi olan Orhan Gazi, babasından devraldığı devletin sınırlarının genişletmek için çalışırken, en azından Osmanlı ile savaşmamak ve diğer devletlerle olan mücadelesinde Orhan Gazi’nin desteğinin yanına almak isteyen Bizans imparatoru kızı Theodora’la evlenmesinin Orhan Gazi’ye teklif etmişti.
Orhan Gazi’nin teklifi kabul etmesiyle de Orhan Gazi – Theodora evliliği Orhan Gazi’nin üçüncü, Osmanlı hükümdarlarının ilk yabancı kadınla evlendiği düğün olarak tarihe geçmişti.
Evlilik töreni bugünkü Silivri’de gerçekleşmişti.
1341’de Üçüncü Andronikos’un ölümünün ardından tahta geçen Altıncı İoannis Kantakuzenos'un kızı Theodora ve Orhan Gazi 1346’nın Ocak ayında nişanlanmışlar, aynı yılın yazında da Silivri’de evlenmişlerdi.
Silivri Kale Park içerisindeki panolarda bu düğünle ilgili anlatılan öykü şöyle:
Osmanlı ve Bizans arasındaki ilişkilerde en önemli husus evliliklerdir.
Osmanlılar, taht kavgaları, Bulgar ve Sırplarla olan mücadelelerde Bizans’a yardımcı olmuştur.
Orhan Bey, babası Osman Gazi’nin hayatını kaybetmesinin ardından beyliğin başına geçerek Bursa, İzmit ve İznik gibi Bizans’a ait önemli şehirleri ele geçirip Rumeli'ye doğru ilerleyişini sürdürdü.
Bizans İmparator naibi ve sonradan 1341'de İmparator Üçüncü Andronikos'un ölümünün ardından imparator olan VI. İoannis Kantakuzenos ( Ιωάννης ΣΤ΄ Καντακουζηνός ) ise imparatorluk tacını kaptırmamak için verdiği taht mücadelesinde tedbirler arıyordu. Orhan Gazi’den eğer kendisine yardım edecek olursa kızını kendisine eş olarak vereceğini ve beraberinde büyük bir servet vererek kendisini kendi oğlu gibi kabul edeceğini belirtiyordu.
Bu sebepten dolayı Osmanlının desteğini kazanabilmek için Kilisenin muhalefetine rağmen güzelliğiyle nam salan kızı Theodora'yı (Θεοδώρα Καντακουζηνή) Orhan Gazi’ye vermiştir.
Osmanlı ilk kez Orhan Gazi ile üst seviyede siyasi bir evlilik yapmıştır.
1346 yılının yazında Silivri'de yapılan evlilik merasimi şöyle anlatılır;
İmparatoriçe ve kızları geceyi imparatorluk çadırında geçirirken; Kantakouzenos ise ordusu ile geçirmiştir. Kantakuzenos, şehir dışında inşa edilmek üzere ahşaptan bir prokypsis (tören platformu) yapılmasını emretmiştir. Platform ipek ve altın kumaştan yapılmış perdelerle çevrelenmişti. Bu perdeler, dizleri üstündeki harem ağalarının taşıdığı aydınlatmalarla çevrili gelinin görünmesini engellemek için çekiliydi.
Davullar, flütler ve her türden müzik enstrümanları duyuluyordu.
Enstrümanlar sustuğunda, gelinin onuruna methiyeler düzülüyordu.
Ellerinde fenerlerle diz çökmüş bir şekilde görevliler gelinin etrafındaki yerlerini almışlardır.
İmparator ise tek başına atına binerken diğer herkes ayakta beklemiştir.
Orhan’ın süvarileri bile attan inmişlerdi. Perdeler kaldırıldığında her yanı altın kaplamalı pamuk ile kaplı platform üzerinde gelin belirmiştir. Çömeldikleri için görünmez halde olan harem ağaları tarafından tutulan meşaleler gelinin iki yanını sarmıştır.
İmparatorluk soyundan gelen geline uygun her şey yapıldıktan sonra İmparator günlerce sürecek şölene tüm orduyu ve geri kalanları davet etmiştir.
Ertesi gün İmparatoriçe, Maria ve Helena çadırda beklerken,
Theodora ise Prokypsis’e çıkmıştır.
Seremoni sırasında yeni gelin ayağa kalkıp, iki yakın akrabasının onu desteklemesiyle basamaklardan inmiş ve platformdaki yerine gelmiştir.
Kantakouzenos Türkler ve Bizanslılar için günlerce süren bir ziyafet çekmiştir.
Yeri gelmişken belirtelim.
Orhan Gazi’nin eşlerinden Holofira (Nilüfer Hatun) ve Asporça Hatun müslüman olurken; Theodora, hristiyan olarak kalan tek Osmanlı geliniydi. Üstelik evliliği süresince bulunduğu her ortamda hristiyanları desteklemişti.
Orhan Gazi’nin oğlu Şehzade Halil (Korsanlarca kaçırılan şehzade) Theodora’dan olmuştu. Şehzade Halil evlilik çağına geldiğinde teyzesinin kızı (Theodora’nın kız kardeşi Eleni Kantakuzini’nin kız) ile evlendi.
Theodora evlililiği boyunca Orhan Gazi ile beraber yaşadı. Ancak Orhan Gazi’nin uçmağa varmasından sonra İstanbul’a döndü, İmparator Beşinci Andonikoz, Theodora’yı bir sure Galata’da hapsetti.