Türk siyasetinde muhafazakâr damar uzun yıllar merkez sağla bütünleşmiş, 2002 sonrası ise AK Parti’nin iktidara gelişiyle birlikte siyasetin ana ekseni haline gelmiştir. Ancak özellikle 2010’lu yılların ortasından itibaren AK Parti etrafında oluşan memnuniyetsizlik, bu hareketin içinden çıkan yeni partilere zemin hazırlamıştır: DEVA, Gelecek, Saadet, Yeniden Refah ve HÜDA PAR, muhafazakâr tabanın alternatif arayışlarıyla şekillenmiştir. Bu makalede, bu partilerin politik kimlikleri, taban karşılıkları, aralarındaki farklılıklar ve gelecekteki potansiyelleri analiz edilecektir.
1. AK Parti: Yorgun İktidar mı, Derin Devlet Aklı mı?
a) Kurumsallaşmış Güç, Erozyona Uğrayan Oy
- 2002’den bu yana Türk siyasetinin en baskın aktörü olan AK Parti, hem merkez sağ hem de muhafazakâr tabanı bir araya getirerek uzun süre hegemonik bir yapı kurdu.
- 2018 sonrası Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile birlikte daha çok kişisel liderliğe dayanan, kurumsal kimliği zayıflayan, ama devlet içi güçle konsolide olmuş bir yapıya evrildi.
b) 2023 ve 2024 Seçim Sonuçları
- AK Parti’nin 2023 seçimlerindeki oy kaybı ve 2024 yerel seçimlerinde birçok büyükşehiri kaybetmesi, sadece ekonomik kriz değil, aynı zamanda yıpranmışlık ve temsil krizine işaret ediyor.
- Ancak kamu kaynaklarını kullanma gücü, medyadaki hâkimiyeti ve devlet içindeki kadrolarla ilişkisi, AK Parti’yi hâlâ merkezi aktör kılıyor.
2. Gelecek ve DEVA Partileri: Reformcu Muhafazakârlık mı, Siyasi Belirsizlik mi?
a) Köken ve Kurucu Kimlikler
- Gelecek Partisi: Ahmet Davutoğlu önderliğinde AK Parti’den koparak daha demokratik, çoğulcu ve insan hakları temelli bir çizgi vadetti.
- DEVA Partisi: Ali Babacan’ın ekonomi odaklı, liberal demokrat bir yaklaşımla kurduğu parti; kurumsal modernlik ve Batı’ya entegrasyon mesajı verdi.
b) Siyasi Karşılık ve Sorunlar
- Her iki parti de 2023 seçimlerinde kendi başlarına anlamlı bir oy oranı elde edemedi.
- Millet İttifakı çatısı altında meclise girdiler ancak sonrasında yaşanan “listeden girdi, partisi görünmedi” sorunu nedeniyle seçmenle güçlü bir bağ kuramadılar.
- İdeolojik bulanıklık, taban netliğinin olmaması ve liderlerin halkla kurduğu zayıf bağ bu partilerin geleceğini belirsizleştiriyor.
3. Saadet Partisi: Geleneksel İslamcılığın Kapsama Alanı Daralıyor mu?
- Necmettin Erbakan geleneğini sürdüren Saadet Partisi, yıllardır siyaset sahnesinde olsa da yeni nesil seçmenle bağ kurmakta zorlanıyor.
- HDP, CHP gibi partilerle işbirliği Saadet’in geleneksel tabanında huzursuzluk yarattı.
- Yine de ahlaki duruşu ve istikrarlı siyasi söylemi sayesinde sembolik bir rol oynamaya devam ediyor.
- 2024 yerel seçimleri sonrası yaşanan Yeniden Refah'ın yükselişi, Saadet’in tabanının genç, muhafazakâr kesimler tarafından terk edildiğini gösteriyor.
4. Yeniden Refah Partisi: Yeni Nesil İslamcılığın Yükselen Sesi mi?
- Erbakan’ın oğlu Fatih Erbakan liderliğinde kurulan YRP, 2024 yerel seçimlerinin en çok dikkat çeken partilerinden biri oldu.
- Kendi adaylarıyla girdiği seçimde Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesi’ni kazandı, birçok yerde 2. ve 3. sıraya yerleşti.
- AK Parti’nin tabanında yer alan “rahatsız muhafazakârlar” için güçlü bir seçenek haline geldi.
a) Söylem Özellikleri
- Aile, ahlak, milli sanayi, dış güç karşıtlığı, LGBT karşıtlığı gibi sert muhafazakâr söylemler genç erkek seçmen arasında karşılık buldu.
- Ancak parti içi kurumsallaşma ve liderin geniş kesimle hitap kurma kabiliyeti henüz sınanmış değil.
5. HÜDA PAR: Bölgesel Güç mü, İdeolojik Sınır mı?
- HÜDA PAR, Güneydoğu’da İslami Kürt kimliğini merkeze alan, muhafazakâr seçmenle milliyetçi Kürt seçmeni buluşturmaya çalışan bir yapı.
- 2023 seçimlerinde Cumhur İttifakı ile yaptığı işbirliği dikkat çekti ancak bu birliktelik “radikallik” tartışmaları nedeniyle AK Parti’ye zarar verdiği yorumları yapıldı.
- Parti ideolojik olarak selefi eğilimlere yakın, bu nedenle ülke geneline yayılması sınırlı olabilir.
- Ancak Doğu ve Güneydoğu’da AK Parti’nin eridiği yerlerde potansiyel olarak önemli bir oyuncu olabilir.
6. Geleceğe Dair Olasılıklar: Konsolidasyon mu, Dağılma mı?
a) AK Parti'nin Stratejisi
- AK Parti, YRP ve HÜDA PAR gibi partileri uydu parti olarak sistemde tutmayı, DEVA ve Gelecek’i ise marjinalleştirerek etkisizleştirmeyi hedefleyebilir.
- Ancak bu strateji, YRP’nin güçlenmesi halinde ters tepebilir. Yeni dönemde AK Parti’nin en büyük rakibi, eski müttefikleri olabilir.
b) Yeni Seçmen Dinamikleri
- Genç seçmen; daha dijital, daha pragmatik ve kimlik siyasetinden uzak bir yaklaşım arıyor. DEVA ve Gelecek gibi partilerin bu beklentiyi karşılaması zor gözüküyor.
- YRP, genç erkekler arasında sosyal medyada yaygın bir popülerliğe sahip olsa da bu eğilimin kalıcı olup olmayacağı kurumsallaşma ile belirlenecek.
c) İttifakların Yapısı
- 2028’a giderken, muhafazakâr partiler arasında yeniden ittifak arayışları başlayabilir. AK Parti, YRP ve HÜDA PAR üçgeni yeni bir “dar ittifak” modeli oluşturabilir.
- DEVA, Gelecek ve Saadet ise CHP ile işbirliğini sürdürebilir ya da yeni bir “üçüncü yol” arayışına girebilirler.
Sonuç: AK Parti'nin Gölgesinde Yetişen Partilerin Geleceği
Muhafazakâr siyaset, Türkiye’de her zaman güçlü bir tabana sahip oldu. Ancak AK Parti'nin uzun süren iktidarı, bu tabanın farklı talepler ve tepkiler üretmesine neden oldu. Gelecek Partisi ve DEVA, bu kırılmayı karşılayamadı. Saadet, kimlik sorunu yaşadı. HÜDA PAR, sınırlı alanda etkili. Yeniden Refah ise bu boşluğu en iyi gören ve değerlendiren yapı oldu.
2028’e giden süreçte, özellikle ekonomi ve genç seçmen davranışları bu partilerin rotasını belirleyecek. AK Parti hâlâ merkezde kalsa da, artık çevresindekiler onu sadece destekleyen değil, tehdit eden aktörler olmaya aday.
İklim Yasası maskesi altında Küresel Emperyalizmin oyunu: TBMM’de kim ülkesine sadık kalacak?
Son günlerde Meclis’te görüşülen bir "İklim Yasası" var. İlk bakışta kulağa güzel geliyor değil mi? Doğa korunacak, hava temizlenecek, çevreye zarar verilmemesi için kurallar gelecek… Ama işin aslı öyle değil. Bu yasanın arkasında bambaşka hesaplar var.
Bugün Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde görüşülen “İklim Yasa Teklifi”, yalnızca çevreci bir düzenleme gibi sunulsa da, gerçekte emperyalist güçlerin yeni sömürü stratejilerinden biridir. Batı merkezli küresel sermaye, yıllardır iklim krizini bir araç olarak kullanmakta, gelişmekte olan ülkeleri kendi endüstriyel zincirlerine bağımlı hale getirmeye çalışmaktadır. Bu yasa teklifi de, Türkiye’nin üretim gücünü, enerji politikalarını ve tarım ekonomisini dışa bağımlı hale getirecek zincirlerin sadece bir halkasıdır.
Bu sözde iklim yasası, aslında küresel güçlerin Türkiye gibi ülkeleri kendi düzenlerine bağlama planının bir parçası. Adına “iklim” diyorlar ama içerik tam bir ekonomik teslimiyet. Tarımıyla, sanayisiyle, enerjisiyle kendi ayakları üzerinde durmak isteyen bir ülkenin elini kolunu bağlayacak maddelerle dolu.
Bazı milletvekilleri bu yasaya destek veriyor, bazıları ise oylamaya bile katılmıyor. Bu duruş ne demek? Bu milletin geleceğini küresel şirketlerin insafına bırakmak demek. Gıda üretimini, sanayi yatırımlarını dışarıya bağımlı hale getirmek demek. Bunun adı başka bir şey değil: ihanettir.
Bu oyunu görmezden gelen, ya da görüp de susan milletvekilleri, küresel emperyalizmin çıkarlarına hizmet etmektedir. Oylamaya katılmayarak sorumluluktan kaçanlar da bu ihanete ortak olmaktadırlar. Sessiz kalmak, destek vermek kadar suçtur. Bu yasa, yalnızca Türkiye’nin ekonomik bağımsızlığını değil; aynı zamanda enerji politikalarını, gıda güvenliğini ve milli egemenliğini hedef almaktadır.
İklim bahanesiyle getirilen bu düzenlemeye “evet” diyen her milletvekili, bu millete değil; küresel şirketlere, iklim lobilerine, IMF ve Dünya Bankası gibi yapılar üzerinden dünya siyasetine yön veren karanlık güçlere hizmet etmiş olacaktır. Bu destek, sadece siyasi bir hata değil; insanlığa karşı işlenmiş tarihi bir suç olacaktır. Çünkü bu yasa, sadece bugünün değil, gelecek nesillerin kaderini de ipotek altına alacaktır.
Milletin vekiliysen önce milletini düşüneceksin. Biz buradayız, toprağımız burada, suyumuz burada. Bunların kontrolü bizim elimizden alınırsa, bu ülke nasıl ayakta kalacak? Bu yasa geçerse, bunun hesabını tarih önünde kim verecek?
Şimdi susma zamanı değil. Bu yasa geçerse sadece bugünü değil, yarını da kaybederiz. Torunlarımız, “O zaman siz ne yaptınız?” diye sorduğunda cevabımız olmalı.
Bizler bu oyunu bozmak zorundayız. Herkesi, bu yasanın gerçek yüzünü görmeye, milli iradeye sahip çıkmaya çağırıyoruz. Bu yasa sadece bir “çevre yasası” değil; ülkemizin geleceğini gasp etmeye çalışan bir emperyalist manevradır.
Unutulmasın: Bu topraklar teslim olmadı, olmayacak. Küresel sermayeye boyun eğmeyen, bağımsızlık için direnen bir halk olarak, emperyalizmin iklim oyunu da burada bozulacaktır!