Volkan Konak’ın cesedinin yakılması isteği, daha önce benzer istekte bulunan ve vasiyetleri yerine getirilmeyen ünlülerin olup olmadığını da gündeme getirdi.
Deniz Bozlak adlı bir yurttaş oturmuş bu konuyu araştırmış ve ulaştığı sonucu da Facebook’daki Bilim ve Din Çelişkisi adlı sayfada “Laik demokratik hukuk devleti olan Türkiye’de vasiyeti hiçe sayılan ünlüller” başlığıyla paylaşmış.
Deniz Bozlak’ın vasiyetleri yerine getirilmediğini belirttiği ünlüler şunlardı:
Füreyya Koral: 87 yaşında (1997) yaşamını yitiren, küllerinin İstanbul Boğazı'na saçılmasını isteyen ünlü seramik sanatçısının cenaze namazı Teşvikiye camisinde kılındı, Büyükada’daki (Şakir Paşa) aile mezarlığına gömüldü.
Yaşar Kemal: 91 yaşında (2015) ölen İnce Memed’in yazarı, vasiyetinde bedeninin yakılmasını, küllerinin Toroslar’a dağıtılmasını istemişti. Türkiye’de bu işlemi yapacak bir yer olmadığı için, ailesi cenazesini Fransa’ya götürdü.
Meral Okay: 53 yaşında (2012) ölen senarist-oyuncu, yaşarken cesedinin yakılıp küllerinin üç ayrı yerde denize savrulmasını vasiyet etti. “Aykırı yanlarınız var, öldüğünüzde yakılmak istemeniz gibi, çünkü suya karışmak istiyorum. Küllerimi üç parti halinde nereye savuracaklarını da yakınlarımdan bir iki kişi biliyor.”
Yıldız Kenter: 91 yaşında (2019) ölen usta tiyatrocu, öldükten sonra yakılmak istediğini önceden söylemesine karşın, bu vasiyeti yerine getirilmedi. “Ben yakılmak istediğimi söylüyorum. Bunun sebebi var zaten. Mecbur olacaklar ileride bunu yapmaya. Mezarlıklar adam almıyor artık ... Şu dünyada öldükten sonra yer işgal etmek istemiyorum.” Yakılmak isteğini açıkça bildiren Kenter, Levent’te bir camideki cenaze namazının ardından Aşiyan Kabristanı'nda toprağa verildi.
Metin Uca: 62 yaşındaki televizyoncu-gazeteci Uca'nın 2023’teki ölümünün ardından, vasiyetinde arzuladığı İstanbul Boğazı'na küllerinin serpilme isteği yerine getirilmedi. “Yakılarak ölmek ve küllerimin İstanbul Boğazı'ndan serpilmesini isterdim, ama ne yazık ki böyle bir şansımız yok. İkiyüzlü törenleri istemiyorum” demişti. Cenaze namazı Ankara Kocatepe’de kılınan Uca, Cebeci Asrî Mezarlığı’na gömüldü.
Erkan Özerman: 86 yaşında (2024) ölen organizatör-menajer Erkan Özerman, cenaze töreni beklemediğini, öldükten sonra yakılmak istediğini söylemişti. “Teşvikiye camisinde herhangi bir tören yapmayın, istemiyorum. Törensiz yolcu edin dedim. Çünkü o törenler o kadar kokteyl salonlarına benziyor ki insanlar orada birbirlerine kartvizitini verip randevulaşıyorlar ve televizyonlarda reklam yaptırıyorlar. Bu kadar maskaralığı ben istemem. Beni yaksınlar! Yakmasalar ne yapacaklar ki? Getirecekler annemin babamın mezarının içine koyacaklar.”
Volkan Konak (2025): Kıbrıs’ta konser sırasında, sahnedeyken kalp krizi geçirip ölen 57 yaşındaki “Kuzeyin Oğlu”nun vasiyeti de yok hükmünde sayılıp üstüne bir çizik atılmıştır. “Siz sevenlerime vasiyetimdir, ne olur ben ölünce gömmesinler beni toprağa. Yaksınlar benim tüm bedenimi. Ve bir kutuya koyup Karadeniz’imin üstüne bir helikopterle savursunlar tüm küllerimi. Özellikle de Trabzon’umun üstüne.”
Ali Erkazan: Fransız aktör AlainDelon’un “yaşamına sakat bir yaşlı adam olarak değil, ötenazi ile son vermek” düşüncesini paylaşan ünlü tiyatro-sinema oyuncusu Erkazan (73 yaşında), "Ben de ölünce yakılmak istiyorum, öyle toprak altına gömülmek istemiyorum. Koyu Fenerbahçeliyim, beni yakıp Fenerbahçe Faruk Ilgaz Tesisleri'ne atsınlar ya da denize atsınlar, orada yüzen insanlara sarılayım." demiştir. Kendisine uzun ömürler diliyoruz.
Yakılma ile ilgili vasiyeti yerine getirilen tek şanslı ünlü ise Leyla Gencer’di.80 yaşında ölen dünyaca ünlü soprano için 2008’de Milano’da görkemli bir cenaze töreni düzenlendikten sonra vasiyeti gereği cesedi bir krematoryumda yakıldı. Bir kutuya konulan külleri İstanbul’a getirildi, küller, Dolmabahçe açıklarındaki bir tekneden, İstanbul Devlet Opera ve Balesi Orkestra ve Korosu’nun seslendirdiği müzik-alkışlar eşliğinde İstanbul Boğazı’na savruldu.
**
CUMARTESİ ÖYKÜLERİ
BAŞKA PARTİ YOK MU?
Durmuş Çokgesen, siyasete atıldığı günden beri hep aynı soruyla karşılaşmıştı: “Bu sefer hangi partidesin?” Gençlik yıllarında başladığı siyaset yolculuğu boyunca tam altı kez parti değiştirmiş, her defasında ideolojisini ve söylemlerini yeni partisine uygun hale getirmekte ustalaşmıştı. O, esnek bir adamdı; ideolojiler değil, fırsatlar değişirdi.
İstanbul'un karmaşasında, Taksim Meydanı’nda gazetecilerin karşısına çıkarken yüzünde kendinden emin bir gülümseme vardı. Artık kendi partisini kurmuştu: Benim Parti. Partinin ismi bile onun siyaset anlayışını özetliyordu. Bu parti gerçekten de onundu.
İlk Büyük Açıklama
Durmuş Çokgesen, kürsüde derin bir nefes aldı ve konuşmaya başladı:
"Değerli halkım, yıllarca farklı siyasi hareketlerin içinde yer aldım. Her birinde halkın çıkarlarını savunduğumu sandım. Ama gördüm ki aslında herkes kendi çıkarının peşinde. Ben de dedim ki, neden kendi çıkarım için kendi partimi kurmuyorum? İşte size Benim Parti! Sizin değil, benim partim!"
Salon kısa bir sessizliğe büründü. Ön sıralardaki danışmanları ve birkaç sadık destekçisi alkışlamaya başladı. Diğerleri ise şaşkın bakışlarla birbirine dönüp fısıldaşmaya başladı. "Adam şaka mı yapıyor?" diye soranlar bile oldu.
Bir Siyaset Kamburu
Durmuş, gençliğinde idealist bir adamdı. İlk gençlik yıllarında radikal bir sol partide başlamış, devrimci söylemlerle mitinglere katılmıştı. Ancak zamanla, "daha gerçekçi olmak lazım" diyerek merkez sol bir partiye geçmişti. Orada birkaç yıl geçirdikten sonra, iktidarın sağ eğilimli olduğunu görünce, milliyetçi bir partiye yöneldi. Milliyetçi damarı kabardıkça kabardı, fakat iktidarın rüzgarı yeniden değişince muhafazakâr bir partiye geçti. Oradan da liberal bir oluşuma kaydı. En sonunda, bağımsız takılmanın daha avantajlı olabileceğini düşündü ama işin o kadar kolay olmadığını anladı. Bu yüzden Benim Parti’yi kurarak tüm bu döngüye son vermeye karar verdi.
"Artık kimse bana ‘hangi partidesin’ diye sormayacak! Çünkü cevabı belli: Benim Parti'deyim!" diye bağırdı kürsüden. Salonun yarısı alkışlıyor, diğer yarısı anlamaya çalışıyordu.
İstanbul’da Seçim Heyecanı
Durmuş Çokgesen, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na adaylığını koymaya karar verdi. "Kimseye hesap vermek zorunda olmadığım bir partiyle seçimlere girmek istiyorum!" dedi danışmanlarına. Kampanya sürecinde halkla buluşmalara katıldı, sosyal medyada aktif oldu ve Benim Parti’nin reklamlarını metro istasyonlarına astırdı. Slogan netti:
“Bu Seçim Benim, Oy da Benim, Parti de Benim!”
Ancak işler planladığı gibi gitmedi. Rakipleri, onun geçmişte altı kez parti değiştirdiğini hatırlatıyor, sosyal medyada alay konusu oluyordu. Genç bir seçmen, televizyonda onun kampanya videosunu izlerken kahkahalar içinde arkadaşına mesaj attı: "Durmuş Abi kesin bizim apartman yöneticiliğine de aday olur yakında."
Büyük Gün: Seçim Gecesi
Sandıklar açıldığında, Benim Parti yalnızca 2.376 oy almıştı. Danışmanları şok içindeydi. Durmuş ise televizyon ekranındaki sonuçlara boş gözlerle baktı. En büyük korkusu, artık siyasetin dışına itilmekti. Ama hayır! O kadar kolay pes edemezdi.
Ertesi gün kameraların karşısına çıktı:
"Sonuçları kabul etmiyorum! Halkın henüz beni anlamaya vakti olmadı. Bu yüzden yeni bir partinin kuruluş çalışmalarına başladım. Adı ne mi olacak? Daha karar vermedim ama yakında duyarsınız!"
Durmuş Çokgesen'in siyasi macerası henüz bitmemişti. Siyasette esneklik en büyük erdemdi ve o da bunun ustasıydı. Kim bilir, belki bir gün halk gerçekten onu anlayacaktı. Ya da en azından, bir parti daha değiştirmek için yeni bir bahane bulacaktı.