Memlekette herkes keseri kendine doğru yontuyor. ‘Ben merkezli’ hareket tarzı ile kendine paye çıkarmaya çalışıyor yurdum insanı.
Bu tezi uzun bir zamandır söyler dururum. Her defasında bu savunduğum tezi doğrulayan tutum ve davranışı görünce de ‘Ben dememiş miydim!’ demeden sarılırım kaleme, kâğıda.
Hoş, yeni dönemde daktilo da kalmadı, kâğıt kalem de… Klavyenin başına geçip “birkaç kelam da ben edeyim” derim.
Sayın Vali Beyin başkanlığında gerçekleştirilen Adana’nın gastronomi kenti olması adına çıkılan yolda alınan mesafenin anlatılıp ‘güç birliği’ yapılması adına gerçekleştirilen toplantıya katıldığımda yapılan konuşmaları dinleyince kendi kendime ‘Geç klavyenin başına da birkaç kelam de sen et’ diyerek bu satırları yazma kararı aldım.
O toplantıyı izleyince Adana bürokrasisi öyle bir güzel çalışıyormuş ki, sanki biz bu kentte yaşamıyoruz. Ve o bürokrasiyi yakından tanımıyoruz.
O toplantıyı izleyince, aklımızla alay edilir gibi yapılan tespitleri dinleyerek ‘Bahsettikleri Adana bizim bildiğimiz Adana mı?’ diyerek aklıma mukayyet olmaya çalıştım.
Bakın konuşmacılar hangi noktalara temas ettiler? Onların altını çizeyim isterseniz.
Bu şehrin odaları, STK’ları öyle kenetlenmiş ki, koparamayacakları bir şey yokmuş!
Yapmayın ya, bu şehrin oda başkanları birbirlerinin gölgesine kurşun sıkıyor. Bırakın farklı oda başkanlarının birbirlerinin gölgesine kurşun sıkmayı, aynı odanın başkanına yönetim kurulu üyeleri karanlıkta kurşun sıkar gibi hareket ediyorlar!
Bu şehrin üniversitelerinde öyle güzel çalışmalar yapılıyormuş ki, kentin gastronomi kenti olması adına fikirler sunarak ‘Şunları yaparsak başarılı oluruz. Bizim önerimiz şunlardır’ diyerek akademisyen kimlikleriyle güzellemelerde bulunuyorlar.
Yapmayın ya, fikir önerip çalıştıklarını ifade eden akademisyenlerin okullarında bir adet öğrenci yok! Bölümü açmışlar, hem de gastronomi ile ilgili olarak. Lakin bir tek öğrenci kayıt etmemişler. Gerekçelerini dinleyince ‘Bu şehir bu akademisyenlere mi emanet!’ diyerek aklımızla alay edildiğini bir kez daha düşünmek zorunda kaldım.
Bu şehrin müdürleri siyahları ve lacivertleri çekerek yıllardır birbirlerini dinleyerek birbirlerinin karşısında düğme ilikleme yarışının bir başka örneğini ortaya koyup, bürokrasiyi eleştiren belediye başkanlarını, siyasileri dinleyerek suskun kalmayı tercih ettiler.
Yapmayın ya, bir yılı geçen süre içinde yasaklanan girişler nedeniyle ilçe belediyelerinin nasıl mağdur edildiklerini kulaklarınızla duyduğunuz halde suskunluğunuzu devam ettirdiniz.
Bu şehrin her türlü etkinliğinde yer alan bir isim var. Nedense şehre gelen her mülki yönetici ve yeni seçilen belediye başkanları bu isimde ne keramet buluyorsalar ondan vazgeçemiyorlar. Parlak fikri, toplantı tertiplemek, gezi düzenlemek, etkinlik yapmak… Yani sizin anlayacağınız tamamen duygusal konular…
Vallahi üzülüyorum. Billahi üzülüyorum.
Toplantıda benimle aynı masada oturan bir gazeteci arkadaşım bana ‘Ruhunda muhalefetlik var’ diyerek tamlamada bulundu. Gazeteciliğin özünde muhaliflik vardır. Bundan dolayı da hiç rahatsız değilim.
3 maymunu oynayarak gazetecilik yapmak istememek eğer muhaliflik oluyorsa ben kendi adıma mutluyum.
Gelelim Sayın Zeydan Karalar Beyin ısrarla üzerine gittiği Adana’nın gastronomi kendi olması adına ortaya koyduğu gayrete…
Sayın Karalar, ilk müracaatı yaptığında düğmeyi yanlış ilikledi. Dosyayı hazırlattığı uzman(!) kişinin gazabına uğradı. Bir dünya para da harcanıp araya gitti!
İkinci kez başvuru yapıldığında ‘Bu sefer olacak’ diyerek yola çıkıldı. Lakin bu kez CHP’li belediyenin getirdiği teklif iktidar tarafından engellendi anlayışı ile taçlandı. Sayın Karalar, Turizm Bakanlığı tarafından siyasi yaklaşımla dosyalarının onaylanıp Paris’e gönderilmediğini ifade ederek altını kalın çizgilerle çizmişti.
Bugün gelinen noktada bu yapılan başvuru üçüncü başvuru… Bu kez CHP’li belediyeye AK Parti destek vermiş. Durum onu gösteriyor. İnşallah bu kez olur…
Bu kez de olmaz ise sebebini ne olarak açıklarlar onu bilemem…
Bu üçüncü başvuruda olumsuzlukla neticelenirse Zeydan Karalar Bey sanırım ‘Ben görevimi yaptım. Bundan sonra ben yokum’ diyerek sanırım başvurunun dördüncüsünü yapmak adına yola çıkmaz. En azından bu anlamda harcanan paralara da nokta konulmuş olur.
Adana gastronomi kenti olsun mu?
Olsun, canı gönülden isteriz.
İki başvuruda da sonuç alınmamış ise o vakit ‘biz nerede hata yapıyoruz?’ sorusunu da dönüp kendimize sormak lazım. Benim anlatmaya çalıştığım bu konu…
Tespitimi buradan dile getirip yazıma nokta koymak istiyorum. “Bu tür toplantılarda sizlere fevkalade başarılısınız diyenlerden daha çok, hakikatleri söyleyenlere ihtiyacınız var”
Umarım bu kez gastronomi kenti unvanını alırsınız.