Bir ülkenin geleceğini şekillendiren, bugününü ise yöneten siyasettir. Yani siyaset kurumudur. Siyaset kurumunun almış olduğu kararı tartışabilirsiniz. Lakin bu tartışmada ortaya suçlama çıkar ise bu kez yasal müeyyideler ile karşı karşıya kalırsınız.
Toplum vicdanı ve milletin vicdanı diye nitelendirilen genel kabulü ne yazık ki siyaset makamı hiçbir zaman dikkate almıyor. Önce karar veriyorlar. Sonra ortaya çıkan sonuca göre davranış sergiliyorlar. “Pardon, özür dileriz” gibi ifadeleri çok iktidardaki siyasetçiler beceremiyor. Asılda becermek istemiyorlar. Yani tükürdüklerini yalamak istememek gibi bir şey aslında bu gerçek…
Biz yurttaşlar ne istiyor?
Huzur istiyoruz. Mutlu bir yaşam, kimseye el açmadan bir hayatı sürdürmek istiyoruz. Kendi kendimize yetmesini de biliyoruz. Yani çok şey istemiyoruz. Vatanına, milletine bağlılık içinde tek vücut olduğumuz günleri yaşayabilen bizler, karar vericilerden ‘bizim de görüşümüzü alarak karar verin’ diyoruz.
Yani fazla bir şey istemiyoruz…
Toplumun her kesimindeki insanlar ile oturup görüşüyorum. Mesleğimiz gereğince onları dinlemek, sorunlarına eğilmek durumunda kalıyorum. Gördüğüm bir gerçek var ki, mutluluk gün geçtikçe daha da çok aranmaya başladı. Huzur konusunda sıkıntı yaşanmasa da ekonomik zorluklar karşısında mutsuzluk yaşanıyor.
Siyasi iktidar ise ‘sabır’ temennisinde bulunuyor. İnşallah bu sabır insanlara mutluluk getirir…
Halktan aldıkları yönetme yetkisini kendi ufuklarıyla şekillendiren siyasi iktidar‘yeniden seçim kazanmak adına’ akıl almaz uygulamalara giriyor. Bu A Partisi, B Partisi fark etmiyor. Hatta genel iktidar ile yerel iktidar arasında da bu konuda fark olmuyor. Yetkiyi elinde bulunduran yetkiyi sonsuza kadar götürmek adına çırpınıyor.
Unuttukları bir şey var aslında. Bu da iyi yönetim yönetemediklerini test etmek… Kendilerince başarılı olduklarını düşünüyorlar. Sarhoşluk içinde de çırpınıp duruyorlar. Sonuçta gün geliyor eriyip gidiyorlar. Tarihin tozlu sayfaları arasında yerlerini alıyorlar.
MHP’nin kurmayları ilçeleri dolaşarak siyaset yapma kararı almışlar. Özellikle CHP’nin etkin olduğu ilçelerden başlayan partilerini tanıtma, oy devşirme çalışmasını uç noktalara taşıyarak sandığa oy olarak yansıtmak derdine düşmüşler.
Bir siyasi partinin davranış şekli olarak bunu anlarım, kabul ederim. Elbette daha fazla oy alabilmek adına böyle çalışma içine girecekler. Lakin unuttukları bir konu var ki o da ‘bugüne kadar aldıkları kararlar ve arkasında durdukları siyasi tavırlar nedeniyle o ilçelerdeki halkın güvenini sağlayabildiler mi? Bunu hiç test ettiler mi?’
MHP hakkında yurttaş ne düşünüyor? Diyerek bir kamuoyu yoklaması yaptırdılar mı? İşte bu konularda şeffaf olsalar belki politikalarını değiştirirler. O ilçelere gitmeye dahi gerek kalmadan sandıkları adeta patlatırlar!
CHP’nin son dönemde izlediği politikayı da bir türlü anlamış değilim. Daha fazla sertleşerek her şeye olmaz diye yaklaşıp muhalefet yapmayı sanırım oy devşirmenin temel önceliği olarak görüyorlar. CHP’de, genel merkez politikalarını bir masaya yatırıp parti içi demokrasiyi ne kadar hayata geçirdiklerini test etmiş olsalar sanırım daha fazla sert politika ilkesinden vazgeçerler!
İYİ Parti’deki karar vericilerin Cumhurbaşkanlığı seçimlerine endeksli parti yönetim kademesinde yaptıkları değişiklik ile ortak noktada buluşmak istedikleri partilere mesaj vermeye harcadıkları mesaiyi partiyi diri tutacak eylemlere harcasalar yurttaş daha mutlu olacak.
AK Parti’nin ise iktidar olmanın verdiği güçle özellikle liyakatsiz isimlerle süsledikleri bürokrasi, parti teşkilat yöneticileri ve onların aldıkları kararları hayata geçirmede ciddi sıkıntı yaşadıklarını görünce ‘böyle devam etmenin partiye yarar getirmeyeceğini’ kendi düşüncemiz olarak buradan dile getirsek sanırım bir yanlış yapmayız.
AK Parti’nin öncelikle eski, yeni ne kadar yöneticisi varsa, ne kadar etkin isimi varsa hakkı ve adaleti temsil eden uygulamalara imza atmalarını, bürokrasinin akıl almaz başıboşluğunu sonlandırmalarını, baskıcı eylemlerden uzaklaşmalarını onlara salık vermesinin gerektiğini düşünenlerdenim.
Bu kısa tahlillerden sonra karar verenlerin öncelikle vatandaş odaklı kararlara imza atmaları, halkın olurunu alacak uygulamalara kafa yormalarını isteyelim. Önce halk, önce yurttaş demenin tam da zamanı…