İzmir’de yaşanan aletsel büyüklüğü 6,6 deprem hepimizi derinden yaraladı. İzmirli kardeşlerimizin, analarımızın, babalarımızın, bacılarımızın yaşadığı bu acıyı biz Adanalılar yakından biliriz. Tam 22 yıl önce 27 Haziran 1998’de Adana-Ceyhan depreminde yaşamıştık bu acıları. Kendilerine buradan büyük geçmiş olsun dileklerimi sunarken, hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yaralılarımıza da acil şifalar diliyorum.
Başta devlet büyüklerimiz olmak üzere, kamu kurum ve kuruluşları, belediyeler, sivil toplum kuruluşları ile halkımız depremin ilk saatlerinden itibaren depremden zarar gören vatandaşlarımız için her şeyin en iyisini yapmaya çalışıyoruz. İzmirli depremzedelerin yaralarını sararak hep birlikte dayanışma örneği ile bu süreci en kısa sürede atlatacağımıza inanıyorum.
Atlatmasına atlatacağız da işte asıl süreç ondan sonra başlayacak. Yaraların tam anlamıyla sarılması deprem önlemlerinin hayata geçirilmesi ile mümkün olacaktır. 24 Ocak’ta meydana gelen aletsel büyüklüğü 6,8 olan Elazığ-Malatya depreminden 4 gün sonra yani 28 Ocak’ta bu köşe de ‘’Deprem sadece korkutuyor’’ başlığıyla bir yazı yazarak önlemlerin hayata geçirilmesi gerektiğini dile getirmiştim. Neler yazmışım hatırlatayım;
‘’Deprem bir doğa olayıdır, bu doğa olayını engelleyemeyiz. Ama alacağımız önlemlerle afete dönüşmesinin önüne geçebiliriz. Bunu sağlamak ancak devlet, kurumlar ve vatandaş olarak her kesimin üzerine düşeni yapması ile olur. En temel görevde tabi ki devletin. Yasalar, yönetmelikler, denetimler güvenli yapıyı üretmek başta gelen temel yoldur. Ülkemiz dünyanın deprem kuşaklarından birinin üzerindedir. Yapı stokumuzun yüzde 60’ının mühendislik hizmeti almadan üretildiğini hemen hemen herkes biliyor. 13 milyon civarında olan bu yapılar olası bu depremlerde büyük risk teşkil ediyorlar.
27 Haziran 1998 tarihinde deprem felaketini yaşayan 145 insanımızın hayatını kaybetti, bin 517 insanımızın yaralandığı 48 bininin az hasarlı, 19 bininin orta ve 9 bini ağır hasarlı olmak üzere yıkılanlar da dâhil, 76 bin konut ve işyerinin depremden etkilendiği Adana’da da tablo pek farklı değil.
Kentimiz hızla gelişmiş ve göçler alarak hızlı ve çarpık kentleşme artmıştır. İmar afları nedeniyle sorunlu can ve mal güvenliği olmayan yapılar çoğalmış durumda. Deprem açısından riskli yapı stoku da artmıştır.
Risklerin ortadan kaldırılması için yapılacaklar gayet açık. Bunların bazılarının yenilenmesi kalanlarında güçlendirilmesi gerekiyor. Yeni yapılarda deprem mevzuatına uygun yapılmalı. Bunun içinse etkin denetim şart. Rant, çıkar ve siyasi hesaplar yapılmamalı.
Bunların çözümü için adımlar atılmadığı sürece, bir doğa olayı olan depremler ne yazıktır ki doğal afete dönüşmekte ve telafisi mümkün olmayan sonuçlara yol açmaya devam edecektir. Depremin zararlarının en aza indirgenmesi ancak depreme dayanıklı binalar inşa edilmesi ve bunu sağlayacak olan yasal düzenlemeler ile mümkündür.
Yaşadığımız son Elazığ ve Malatya depremi ile bu konuda gerekli yasal adımların bir an önce atılmasını dileyerek sözlerimizi bağlayalım.’’
Adana-Ceyhan depreminin üzerinden tam 22 yıl geçmiş ve biz önlem konusunda adımların atılmasını beklemişiz. İzmir depremi sonrası yine böyle bir yazı yazarak kentimizin yöneticilerine bu durumu hatırlayım dedim. Hakikaten deprem açısından riskli olan yapılar için ne zaman harekete geçmeyi bekliyorsunuz.