14 Mayıs seçimlerinde Kılıçdaroğlu'na oy vermiş ve oy verme çağrısında bulunmuş olsam da, Erdoğan'ın seçime giderken seçmene daha bütünlüklü mesajlar verdiğini gözlemliyordum. Bu durumun nedenini ve nasılını buradan defalarca yazdığım için tekrara gerek yok. Ancak Erdoğan daha fazla oy alsa da işi ilk turda bitirecek oyu toplayamadı. Şimdi ise, eğer birinci turdaki yenilgiyi doğru analiz edebilirse, Kılıçdaroğlu'nun hala Cumhurbaşkanı seçilebileceğini düşünüyorum.
Yok, işime öyle geldiği için yeni bir hesaplama yöntemi geliştirip, kazanmak için gerekli yüzde 50 baremine yüzde 49.50'nin değil de yüzde 45'in daha yakın olduğunu iddia eden bir zihni sinir teori ortaya atacak değilim. Ya da bizim mahallenin seçimi aldık ama sandıkta kaybettik korosuna katılacak da değilim. Onursal Adıgüzel ile Tuncay Özkan'ın tez kellesi alına cephesine de üye değilim. İşaretler iyi görünmese de, her iki ismin de işlerini iyi yapıp yapmadıklarını bilmiyorum, ama partinin mevcut siyasi ve ekonomik çizgisine bir ağırlık koyduklarına dair emare bulunmadığı ve bu kuvveti uygulama potansiyeli de taşımadıkları düşünülürse, sonuçlara ciddi bir etkilerinin olduğunu düşünmüyorum. Keza gönderilen reklamcı dahil, kim gönderilirse gönderilsin ya da kim iş başı yaptırılırsa yaptırılsın, aşağıda tartışacağım köklü değişiklikler yapılmadığı sürece sonuca bunların etkisinin olmadığını ve olmayacağını da düşünüyorum. Madem buraya girdik, isimler (Adıgüzel ve Özkan) üzerinden sürdürülen tartışmanın iki nedeni var gibi görünüyor: Bu isimlerle kişisel meselesi olanlar, onları yenilgi ile ilişkilendirerek bu iki isimle hesaplaşma içindeler. Yenilginin gerçek nedenleri üzerine bir muhasebe yapılamamasını isteyenler ise, parti içinde her yenilgi sonrası oynanan tavşana bak oyunu için aktör yaratma zahmetine bile girmeden, önüne gelenin vurduğu bu iki ismin gündemden düşmemesini sağlayarak, yenilginin asıl faillerini gözden ırak tutuyor olabilirler.
Bu bahsi kapatırken, şimdilik yeri ve zamanı olmadığı için erteleyeceğimiz, Kılıçdaroğlu'nun kandığı, kandırıldığı ya da bilerek lades dediği iki konu başlığını daha dikkatinize sunup devam etmek istiyorum:
Birincisi, CHPye oy veren seçmen ve örgütler mutsuz. Çünkü, kendi aralarında milletvekilliğine layık ve bunu bekleyen binlerce kişi varken, toplamı yüzde bir edip etmediği muallak olan DEVA, Gelecek ve Demokrat Parti'den tamı tamına 38 kişi milletvekili yapıldı. (Partiye yakın kaynakların OdaTv'ye aktardığına göre Kılıçdaroğlu'nu bu partilere milletvekilliği dağıtılmasının CHP'ye ve kendisinin seçilmesine katkı sağladığı yönünde raporlar sunarak ikna eden kişi, Yöneylem araştırma şirketi sahibi Veysi Fidan. Aynı şekilde, Murat Ağırel'in, 'Araştırma şirketleri Kemal Kılıçdaroğlu'nu Erdoğan'ın izlediği negatif propaganda konusunda yanılttılar.' diyerek işaret ettiği araştırma şirketi de Yöneylem mi bilmiyoruz ama CHP'li belediyeler ve parti yöneticileri ile kurduğu özel ilişkiler dikkate alındığında bu tamamen mümkün görünüyor. Bu kadar bilinenin arasında, birinci turdaki yenilgiye ve her biri birer skandal seviyesindeki bir çok hataya rağmen pişmanlık emaresi göstermeden akıl aldığı ve uyarılmasına rağmen yanında tuttuğu isimler düşünüldüğünde göz göre göre ateşe yürüyen Kılıçdaroğlu'nun durumu bol bol tartışılacaktır.)
DEVA, Gelecek, Demokrat ve Saadet partilerinin toplam oyu bir TİP kadar bile ölçül(e)mezken Kılıçdaroğlu'nun bu küsurat partilerinden bir masa kurup, onlara bol keseden milletvekilliği dağıtmasının şekil şartının yerine getirilmesi açısından yukarıdaki ilişkiler kullanılmış olabilir, ancak daha masanın ilk kurulduğu andan bu yana bu partilerin TBMM'ye taşınarak önümüzdeki süreçin asli oyuncuları haline getirilmesine dönük daha büyük bir resmin parçası olduğuna dair işaretleri yazdığım hatırlanacaktır.
Dolayısıyla, Erdoğan gitsin ama Türkiye'deki ana akım siyaset iklimi değişmesin isteyenlerin isteklerinin Kılıçdaroğlu ve CHP üzerinden gerçekleştirildiğini düşünüyorum. Tüm bu siyasi ve toplumsal mühendislik çabalarının kokusunun fazlaca çıkmasının, Erdoğan'ın Millet İttifakına yönelik yaptığı negatif propagandanın seçmen nezdinde başarılı olmasında ciddi katkısı olduğunu düşünüyorum. (DEVAMI VAR)