Esas yazmak istediğim konuya gelip de ortalık karışmadan önce ufak bir not düşmek isterim ki, 14 Mayıs akşamı İmamoğlu ve Yavaş'ı saatler ilerledikçe giderek artan bir hayalkırıklığının ekran yüzü olarak görürken aklıma 13 Mart 2023 tarihinde bu köşede yazdığım bir cümle geldi:
"Masaya son anda kelle koydurulan İmamoğlu ve Yavaş olası bir yenilgiyi ne kadar üstlenecektir, zaman gösterecek."
İki Başkanı, özellikle de CHP'nin bir sonraki doğal Genel Başkan adayı olarak görülen İmamoğlu'nu ekran önünde ittifak sözcüsü yapma fikrini kim düşündü, nasıl karar verildi, özellikle de başkanlar buna nasıl ikna edildiler ya da ikna oldular bilmiyorum ama Ekrem İmamoğlu ile Mansur Yavaş'ın kaybedenlerin ekran yüzü olarak seçilmiş olması, karışması muhtemel Cumhuriyet Halk Partisi içerisindeki iki güçlü figürün karizmalarının çizilmesi ve yenilgiye ortak edilmeleri yönünde bir planın parçasıysa bu planın arkasındaki dehayı tebrik etmek, önlerinde ceket iliklemek gerekir...
İşin magazinini bir yana bırakıp konuya dönmek gerekirse, 15 Mayıs Pazartesi günü nasıl bir Türkiye'ye uyanacağımıza ilişkin yıllardır çok şey yazılıp çizildi. Bu satırları yazdığım an itibariyle muhalif milyonlar derin bir hayal kırıklığı ve şaşkınlık yaşarken küçük bir azınlık ise kendilerine kulak verenlere 'Ben demiştim' temalı vaazlar veriyor. Seçimin üzerinden 24 saat dahi geçmeden çok detaylı analizler yapmaya pek gerek yok, ancak muhalif kesimler arasında siyasi açıklamaları da çokça itibar gören, zaman zaman sosyal medyada yapılan propaganda bombardımanının da bayrak taşıyıcılarından olan ünlü sanatçı Fazıl Say'ın Twitter'dan yaptığı "Bu sabah kafamda pek çok soru var, hiçbirine cevap yok." açıklamasını görünce ister istemez birkaç satır yazma ihtiyacı hissettim.
Tabii hakkını teslim edelim, Fazıl Say en azından dürüstçe "Şu andan itibaren susuyorum çünkü cevaplarım yok. Hep de susacağım sanırım." diyerek (daha çok seçmene sitem amaçlı yazıyor olsa da) artık söyleyecek bir şeyi olmadığını kabul ediyor. Oysa bas bas uyarılara kulak asmadan bildiklerini okuyan ve bu hezimete sebebiyet veren bir takım 'muhalif'lerin en ufak bir mahcubiyet belirtisi göstermeden ahkam kesmeye devam edeceklerini öngörmek de pek zor değil ama, bugün konumuz bu değil.
Fazıl Say'ın yaşadığını dürüstçe ifade ettiği cevapsızlığı, aylardır (hatta yıllardır) altında oldukları propaganda bombardımanı bu sabah itibariyle aniden sona eren ve gerçeklerle yüzleşen milyonlarca muhalif seçmenin de yaşadığına inandığım için, hazır bu seçim ertesi Pazartesi günü herkes bu hezimetten kendini nasıl sıyıracağına karar vermeye çalışır ve ortalık sakinken, aslında milyonların aklından geçen 'Neden böyle oldu?' sorusunun hiç de cevapsız olmadığını, dahası bu cevapların birçok kişi tarafından bas bas bağırıldığını vurgulama ihtiyacını hissediyorum. Ezbere konuşmaya da lüzum yok, son bir yıl içerisinde yazdığım yazılardan çeşitli bölümleri alıntılamak sanıyorum yeterli olacaktır.
İktidara yakın seçmenin muhalefete duyduğu güvensizliğin devasa boyutu sebebiyle yeniden ve büyük bir şevkle Erdoğan etrafında konsolide olduğu, Erdoğan'a tepkili olan seçmenlerin (yine muhalefete güvenmedikleri için) diğer partilere akarak büyük sürprizlere neden olduğu, muhalif partilerin milletvekilliği listelerindeki dayatmaların ters teptiği, tepkilerine ve isteklerine kulak tıkanan her taraftan seçmenin iktidara değil muhalefete ders vermeyi seçtiği, sonuç olarak Anayasa'yı referanduma dahi gerek kalmadan değiştirecek sayıda sağ ve muhafazakar Milletvekillinin Meclise girdiği bu sonuçlar tesadüf değil... (DEVAMI YARIN)