İmamoğlu'nun, bırakın Cumhurbaşkanlığını, oturduğu İBB koltuğu için dahi yeniden aday olmasının engellenmesi, yani, bir şekilde siyasetten tasfiye edilmeye çalışılması ve diğer taraftan buna göz yumulması, İmamoğlu özelinde bu iki seçim için sorun teşkil edebilir, ancak onun yanında bugün iktidar değişimi için umutlanan seçmeni hayal kırıklığına uğratan tüm aktörler için de ciddi sonuçlar doğurabilir.
İşe İmamoğlu tarafından bakacak olursak da...
CHP'nin dehlizlerinden yükselip 2019'da iki kez kazanarak oturduğu İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı kendisini Kılıçdaroğlu'nun oğlu ve aynı zamanda 'tahtın' varisi olan şehzade konumuna getirdi.
Bu noktada Kılıçdaroğlu'nun, İmamoğlu için yaptığı 'oğlum gibi...' benzetmesi üzerine sosyal medyada karşıma çıkan bir benzetmeye değinmek istiyorum, zira beşyüz yıllık başka bir baba-oğul hikayesi üzerine yapılacak biraz tefekkür, bugüne kadar yapılan hatalara ve bundan sonra neler yaşanacağına da ışık tutabilir.
Kanuni Sultan Süleyman'ın oğlu Şehzade Mustafa'nın hikayesi meşhurdur. Halk, ulema ve yeniçeriler tarafından çok sevilen, tahtın varisi gözüyle bakılan, hatta kendisine Sultan Mustafa denilen, babası Kanuni tarafından öldürtülmesi bazı tarihçilerce Osmanlı İmparatorluğu'nun yükselişinin sonu olarak kabul edilen Şehzade Mustafa...
Şehzade Mustafa da, tahtın varisi olarak konumunun son derece bilincinde bir şekilde iktidara hazır olduğunu her daim göstermekten geri durmadı: Açıkça babasının tahtına talip olmamasına rağmen kendi adına tuğra bastırması, yeniçerilerin ve halkın gözüne girmek adına para saçması, sakal bırakıp hükümranlık sembolü olarak sancağına tuğ dikmesi gibi mesajlarının gereken yerlere ulaştığına şüphe yok ki, tarihçiler bugün dahi öldürülmeden önce Mustafa'nın babasına karşı bir isyan hazırlığında olup olmadığını tartışıyor. Bunlara rağmen Mustafa, yaşlanan ve yerine geçmek istediği babası Kanuni'ye karşı açıkça bir harekete girişmedi. Babasının zamanı gelince tahtı kendisine devredeceğini düşünmüş olsa gerek...
Tabii o gün Şehzade Mustafa'nın gözden kaçırdığı, görmezden geldiği ya da görmek istemediği, bugün de unutulmaması gereken bir gerçek var: Bu topraklarda iktidar veliahta güzellikle devredilerek değil, her daim açıktan mücadeleyle el değiştirmiştir.
Mustafa'nın babası Kanuni Sultan Süleyman, onun babası Yavuz Sultan Selim'in şehzadeliği döneminde Yavuz'un kendi babası olan 2. Bayezid'le olan iktidar mücadelesini görmüş, mücadeleyi kaybeden dedesinin kendi evladı tarafından zehirlenerek öldürüldüğüne şahit olmuştu.
Bu yollardan geçenler, sonlarının nasıl olacağını bildikleri için tahtlarını veliahtlarına öyle güzellikle bırakmazlar. Kendilerinin böyle bir niyeti olsa dahi, gücün bu kadar yoğun olarak kümelendiği yerlerde padişahların yanında her zaman Hürrem Sultan'lar, Rüstem Paşa'lar ve bunların kendi planları, kendi veliaht adayları vardır.
Bu gerçeğin farkına varamayan, tahta çıkma isteğini ima yoluyla, mesaj vererek, 'istemezük ama yan cebime koyarsanız hoş olur' stratejisiyle iletmekle yetinen Şehzade Mustafa'nın sonu malum... Saldırılara karşı kendini savunmak için sığındığı babasının çadırında, babası tarafından öldürtülen Mustafa'nın kaderi, iktidar mücadelelerinin tarihi açısından eşi bulunmaz dersler barındırıyor.
Bağlayacak olursak, Kılıçdaroğlu, 'Oğlum gibi...' dediği İmamoğlu'nun İstanbul'da yarattığı enerjinin tüm Türkiye'yi saracak bir fırtınaya dönüşmesinin önündeki bendi kaldırır mı bilemiyorum. Aksi yöndeki her karar, milyonlarca insanda oluşan iktidar değişimi umudunu en iyi ihtimalle zora sokabilir, kötü ihtimalde de bir başka bahara erteletebilir.
Bu durumda iflas eden sosyal, ekonomik, hukuki ve siyasi paradigmanın ömrü birkaç yıl daha uzayabilir, eskinin tasfiyesi gecikebilir, yeni bir düzen ve yönetici ekibin doğuşu 2023 sonrası döneme sarkabilir. Bu hezimetin, oluşmasında aktif ya da pasif olarak katkısı olan herkes nezdinde sonuçları olacaktır.
Beş yüz yıl önce olduğu gibi bugün de vatandaşın esas gündemi ise ekmek derdi. Bu topraklarda her şey değişiyor ancak bu taht kavgalarının gerçek kaybedeninin halk olduğu gerçeği değişmiyor.
Bu dünya Sultan Süleyman'a kalmadı, bugünün Süleyman'larına da kalmayacak ama bu mücadele devam edecek, tek tesellimiz budur... (BİTTİ)