Türkiye’de çiftçi olmak da zor, tarlanızı ekip biçmek adına ortaya koyacağınız alın terinin kıymeti olmayınca uğraş vermeniz de bir o kadar zor.
“Zoru başaramıyoruz. Altından kalkamıyoruz” diyor çiftçi. Tarlasını sürecek, mahsulünü ekmeye hazır hale getirecek ama mazot parası bulamıyor”
Tarlayı sürmek için mazotu borca alıyor, faizleniyor elbette borcu. Tarla hazır diyelim, ekecek ama gübreyi bulamıyor, tohumlarını temin edemiyor! Bütün hepsi dolara endekslenmiş.
Özbekistan ve Çin’de gübrenin tonu 380 dolar. Bizde 1100 dolar! Aradaki farkı götüren götürüyor. Çiftçi ise gübre bulamayarak faizciye boğuluyor. Bunun da bir hesabının sorulması gerekmez mi? Devlet Denetleme Kurulu’nun bu konuda harekete geçmesi, sayısı 6’yı geçmeyen gübre tedarikçisinin kapısına gidip dayanılması gerekmez mi?
Diyelim tarlayı ektiniz. Sonrasında atacağınız gübreyi alacak paranız yok. İlaçlama yapacak paranız yok. Yok, oğlu yok… Ne yapıyorsunuz bu durumda? Kim faize veriyor ise ondan alıyorsunuz. Ne zamana? Harmana…
Harman geliyor çatıyor. Ektiğiniz para etmiyor. Biçemiyorsunuz. Biçseniz dahi para etmeyince faizciler kapıda sıraya girmişler. Yılsonunda el başta, ayak başta misali. Çırak çıkıyorsunuz. Ektiğinize pişman oluyorsunuz.
Bir adet üreticinin, çiftçinin içinde bulunduğu durumu özetledim sizlere. Elbette bütün bu sorunların çözümü var. Çözüm Hükümette. İsterse çözümü bulur ve çiftçiyi bu zulümden, bu kötü günlerden çekip çıkarır. Neyi beklerler onu da anlamış değilim. Gübre üzerinden para kazananlara hesap sormak bu kadar zor mu? Demek ki zor…
Kuraklık gibi doğal koşulların olumsuzluğunu kenara koyuyorum. Onun getireceği olumsuzluklardan etkilenmeyi hiç hesaba dahi kattığım yok. Sadece üreticinin çektiği sıkıntıyı dile getiriyorum. Bu yıl özellikle Çukurova’da ürün ekim alanlarında bir daralma olacak. Bakın görün bunun sonucu nereye varacak?
Gübre satan satıcılar arasında sanki ağız birliği etmişler gibi hepsinin de aynı kulvarda seyretmesini görünce çiftçi ortada kaldığını, bu satıcılara boğulacağını bilerek resmen tefecilerin eline düşüyor. Çaresizce, naçar kalarak. Borca aldığı her girdi malzemesini zamanı geldiğinde faizi ile birlikte ödeyince ortaya çıkan sonuca da katlanmak zorunda kalıyor. Elinden bir şey gelmeyerek.
Traktörünü icra yolu ile satışa çıkaran, borcundan dolayı mahkemelerde sürünen, tefecilere boğulan onlarca üretici var Çukurova’da. Geçtiğimiz günlerde yılların üreticisi hem de köyünde, bölgesinde hatırı sayılır bir üretici konumunda olan bir üretici kardeşimizle karşılaştık.
Çocuklarını tarlasına sokmama kararını aldığını, tarlalarını kiraya verip hiç değilse canını sıkmadan kira geliriyle geçineceğini söyleyip kızgınlığını dile getirdi. Hak verdim elbette. O üreticinin söylediği bir cümle vardı ki benim için çok anlamlıydı.
Tarım Bakanını kastederek ‘Ben onun babasını tanırım. Anavatan Partisi’nden. Rahmetli Ekrem Pakdemirli’nin oğluydu. Bu bakan oğul, hayatında hiç traktöre binip tarla sürmüş mü? Buğday nasıl ekilir? Nasıl biçilir? Gübre dönüme ne kadar ve nasıl atılır? Acaba bilir mi? Bilmez… Bilseydi bizim halimizden anlardı. Bizi kurda, kuşa yem etmezdi” dedi.
Sustum kaldım.
Tarlayı ekip biçmeyi bilmeyebilir ama çiftçiyi dinlerse onun ne çektiğini de bilmemesi büyük ayıp olur.
Bu nedenle Çukurova çiftçisinin yaşadıklarını yerinde görüp bilmesi gerekiyor Sayın Bakanın. İnşallah bu kötü süreçten çekip çıkarır Türk çiftçisini. Bu kadar zorluğun altından kalkacak çiftçinin takadı kalmadı Sayın Bakan.
Çare sizsiniz, çare Hükümet…