Yıllarca göç alan şehirlerden tersine göç başlayıp özellikle pandemi sonrasında yaşamına önem verenlerin köylerine, kasabalarına dönüşlerinin başlaması kentleşmede yeni bir anlayışı da beraberinde getirmeye başladı. Göç alan şehirler ‘niteliksiz göç alıyoruz’ serzenişinden de bu şekilde kurtulacaklar.
Adana, yıllardır Güneydoğu ve Doğu Anadolu Bölgesi’nden genelde niteliksiz göç alıyordu. Şehirde imardan yoksun, alt yapısı olmayan varoşlara yerleşen bu göç ile gelen insanlar, gündelik işlerle para kazanıp şehirde büyük sıkıntıları da yaşayarak yaşamlarını idame ettiriyorlardı.
Yerel yönetimler de bunların yaşadıkları bölgelerde, mahallelerde sıkıntıları çözmek için yoğun mesai harcamalarına karşın sıkıntıları tamamıyla çözemiyorlardı.
Yerli göç dalgasına bir de son yıllarda Suriyeli göçmenler eklenince sorunlar katlanarak artmaya başlamıştı.
Lakin son günlerde özellikle şehir hayatını bırakıp aradığı huzuru bulmak adına Büyükşehirleri terk ederek köylerine dönen insanların sayısı atmaya başladı. Bağ evlerini, köylerdeki iki katlı veya tek katlı meskenleri tercih ederek evlerinin önündeki toprakla buluşup yaşamaya çalışan insanların sayısının artmasını gözlemliyoruz.
Atadan dededen kalan üç-beş dönümlük araziyi işleyen, çağın teknolojisi ile gelen güneş enerji panelleriyle, suyunu taşıma ve yağmur toplama sisteminden sağlayan, sera kurup az olan topraktan daha fazla gelir elde etmeye çalışan, teknolojiyi en ideal şekilde kullanan insanlar köylerine dönmeye başladılar.
İyi de ettiler. İnsanlar gözlerini açtı. Sebze tarlası, sera çalışması, sinirden ve stresten uzak bir yaşam…
Doğa ile buluştu insanlar. Hep denir ya, ‘doğa beni çekiyor’ diye…
Doğa mı çekti insanları yoksa yokluktan, işsizlikten, geçinememekten artık geriye yani tersine dönüş mü başladı bilinmez ama böyle de bir gerçekle yüzleşiyoruz.
Arazilerin toplulaştırılması, 20 dönümün altındaki arazilerin satışının bir şekilde engelleniyor olması, toprağın bölünmesinin önüne geçilmesinin de meyveleri şimdileri alınıyor. Büyükşehir yaşamındaki iyi iş ve kariyerlerini bırakıp köy yaşamına, kasaba yaşamına dönen insanların alın terlerinin daha da kıymetliği bir ortamdayız.
Bir de bu işin manevi anlamda tatminliği var.
Yakın çevremizdeki insanlar ile bu konuyu konuştuğumuzda duygularını şöyle dile getiriyorlar. “Büyükşehirde her sabah kalkıp tıraşınızı oluyorsunuz, takım elbisenizi giyip, işe gidiyorsunuz. Stresli bir iş hayatı, yanınızda çalışanlara karşı bir takım yükümlülükleriniz var. Bunlardan artık bir noktada sıyrılmak istedim. Kendime karşı güvenim geldi. Hayatın artık daha fazla tadını çıkarmaya başladım."
Bu ifadeler manevi anlamda haz alanların ifadeleri.
Ekonomik anlamda yokluk içinde Büyükşehir ortamında yaşamak istemeyenler ise ‘Çevremiz köyümüzdeki insanlar. Kasabamızda daha iyi geçiniyoruz. Komşularımız, hısım ve akrabalarımız da destek çıkıyorlar. Yardım ediyorlar. Burada geçinmek daha kolay’ sözleriyle aslında her şeyi özetliyorlar.
Tersine göçte vasıflı insanları da kazanıyor şehirler. Onların parlak fikirleriyle ortaya konulan başarı öykülerine de tanıklık ediyoruz. Çünkü yeni yetişen nesil teknolojiyi, interneti daha yakından takip ediyorlar. Bu buluşmanın sonucunda da Dünyanın her tarafındaki teknolojiden haberdar olarak daha çok ürün alıp, daha fazla para kazanmanın imkanını yakalıyorlar.
Devletin yetkilileri de bu tersini göç ile gelen insanların yaşam kalitelerinin artması adına ellerinden geleni yapıyorlar.
Emek en yüce değerdir. Bu yüce değerin kıymetini bilerek geleceğini hazırlayan tüm tersine göç ile kentlerine dönen insanlara başarılar diliyorum.
Adana’da da bu anlamda oldukça çok tanıdıklarımız var. Onların emekleriyle oluşan ürünleri de tüketerek bizler de onlara katkı sağlıyoruz.